27 Temmuz 2009 00:00
ROJEV
Başbakan Erdoğanın 15 Temmuzda 6 bakanla yaptığı mini zirveden sonra kamuoyuna açıklanan ikinci açılım harekatının içeriği belli olmaya başladı.
Başbakan Erdoğanın 15 Temmuzda 6 bakanla yaptığı mini zirveden sonra kamuoyuna açıklanan ikinci açılım harekatının içeriği belli olmaya başladı. Hükümete yakın basın organlarına yansıdığı kadarıyla, bu açılımın en önemli ayağını, daha önce ABD tarafından gündeme getirilen dağdakilerin ülkeye dönüşünün sağlanması ve PKKnin lider kadrosunun sürgüne gönderilmesi oluşturuyor. Hükümet bu adımla, Öcalanın 15 Ağustosta açıklayacağı yol haritasından önce inisiyatifi eline almak istiyor.
Hükümetin ikinci açılım harekatı, gerek zamanlama ve gerekse yapılış amacı bakımından birincisiyle birçok benzerlik taşıyor. Hükümetin açılım politikası, 29 Mart yerel seçimlerinden önce TRT Şeşin kurulmasıyla başlamıştı. O dönem açılım politikasının uluslararası boyutunda, Erbilde yapılacak bir konferansla PKKnin Kürdistan Federe Yönetimi sınırları içindeki unsurlarının silahsızlandırılmasına yönelik adımlar atılıyordu. Öte yandan, askeri operasyonlarını sürdüren Genelkurmay da, bu politikaların arkasında olduğunu açıklamıştı. Bu çok yönlü açılım ile önce yerel seçimlerde DTP gerileterek, DTP/PKKnin Kürtlerin temsilcileri olamayacağı propagandası eşliğinde Güneydeki PKK varlığının tasfiyesi yönünde adımlar atılacak ve bu konuda ayakbağı oluşturmaya devam edenlere karşı ordu, askeri operasyonlarını sürdürecekti.
Başbakanın yeni açılımı da, sorunun çözümü yönünde bir beklentinin oluştuğu ve Öcalanın bu beklentilere yanıt vermek üzere bir yol haritası açıklayacağını ilan ettiği bir dönemde gerçekleştirilmektedir. Toplumun farklı kesimlerinde çözüm önerileri konusunda DTPyle, Öcalanla görüşülmesi konusunda sesler yükselirken, Başbakan kendi partisinden milletvekillerinin bile konuşmasına tahammülsüz olduğunu göstermiştir. Bölgede yüze yakın birimde yerel seçimleri kazanan ve Kürtlerin önemli bir kesimini temsil eden DTPnin görüşme talebini kabul etmeden gerçekleştirileceği söylenen bir açılım, acaba ne kadar inandırıcı olabilir? Devletin tutumuna sadece buradan bakıldığında bile, asıl amacın sorunun çözümü yönünde adımlar atmak değil; çözüm konusunda Kürt hareketinin geliştirdiği tutum ve inisiyatifi boşa çıkarmak olduğu görülmektedir.
Açılımla eş zamanlı olarak Türkiye, ABD ve Irak merkezi ile Kürt federe hükümetlerinin ortak toplantılarının yeniden başlamış olması da (bu toplantıların ikincisi yarın Ankarada yapılacak) nasıl bir çözüm amaçlandığı konusunda fikir vericidir. Bunlara Genelkurmay Başkanı Başbuğun daha nisan ayında yaptığı toplantıda Türkiye halkı tanımlaması (Genelkurmay, bu tanımlama ile açılımların sınırlarını belirlemiştir) ve Kürtlerin, Zazaların bireysel kültürel haklarından söz etmesi eklendiğinde, görüntü netleşmektedir: ABD ve Bölgede kendi ekseninde bir araya getirdiği güçlerin çözümden anladıkları, Kürt halkının talep ve beklentilerinin karşılanması değil; PKKnin etkisizleştirilmesine dayanan bir çözümdür!
Özetle, devletin/hükümetin açılımları, halkı gerici politikalara yedeklemek üzere kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklara dayanmaktadır. Bu politikanın güç kazanmasının, sorunun çözümü yönünde oluşan olumlu havayı karartacağını ve halklara yeni acılar yaşatacağını söylemek için sadece bugüne kadar yapılanlara bakmak yeterlidir. Öyleyse yapılması gereken açıktır: Türk halkı ve her milliyetten emekçiler, Kürt halkının barış için uzattığı eli tutarak barışa kapatılmak istenen kapıları hep birlikte zorlamalıdır.
ÇETİN DİYAR