28 Temmuz 2009 00:00

KESK ve genişleyen mücadele olanakları

İçinden geçtiğimiz süreci niteleyen temel özellikler bir milyondan fazla işsiz, yetmiş binden fazla kapanmış işyeri, ekonomide yüzde 13.8 daralma, artan işsizlik, tarihi bütçe açıkları, işçi ve emekçilere dayatılan yüksek enflasyon ve zamlardır.

Paylaş

İçinden geçtiğimiz süreci niteleyen temel özellikler bir milyondan fazla işsiz, yetmiş binden fazla kapanmış işyeri, ekonomide yüzde 13.8 daralma, artan işsizlik, tarihi bütçe açıkları, işçi ve emekçilere dayatılan yüksek enflasyon ve zamlardır. Daha açık bir anlatımla yaşamın her alanında işçi ve emekçi halka azgınca saldıran, öte yandan krizi fırsata çevirmek isteyen sermayeye bütün olanakları sunan bir AKP iktidarı…
Durum böyle olunca en küçük bir hakkın savunulması dahi kararlı mücadeleyi gerektirirken sistemin güçlerinin de karşı tepkisiyle karşılaşılmaktadır. Haziran-temmuz döneminde kamu işçilerinin tıkanan toplu sözleşmeleri yeni bir işçi hareketi dalgasının ilk işaretlerini vermişti. Bunu gören AKP ve işbirlikçi Türk-İş yönetimi, ihanetçi bir tutumla iktidara teslim olarak işçileri ve taleplerini satmıştır. Bu durum işçilerle kamu emekçilerinin yakalayabilecekleri ortak birleşik mücadele fırsatının da önünü kesmiş oldu. Ama henüz her şey bitmiş sayılmaz. Bu kez biz kamu emekçilerinin yürüteceği TİS talepleri, hak gaspları, başta temel tüketim malları olmak üzere peş peşe gelen zamlara karşı mücadele de illerde işçiler ve sendika şubeleri, bu süreçten etkilenen tüm emekçileri KESK’in başını çekeceği eylemlere kitlesel destek verme olanakları vardır. Haziran ayındaki işçi eylemlerinde ortak mücadele özellikle İstanbul ve Ankara’da sınırlı da olsa gerçekleşti. Önümüzdeki süreçte de bu mücadele ortaklığını başarabiliriz. Yeter ki KESK birleşik mücadelenin olanaklarının genişlediği, bu süreçte platformunu yenileyip sendikal hareketi ilerletebilecek bir çizgi izleyebilsin. Bu bağlamda günün ihtiyaçlarını görmezden gelip aylar öncesinden belirlenen kasımda “uyarı grevi”nin bir mantığı kalmamaktadır. Saldırılara her gün yenilerinin eklendiği, özellikle bu kriz sürecinde mücadeleyi aylar sonrası bir takvime bağlamak aslında mücadeleden kaçmaktır.
Mayıs 2009 danışma kurulundan sonra KESK MYK’sının belirlediği ve kasımda uyarı greviyle sonuçlanacak eylemler toplumsal süreçte ortaya çıkan hızlı gelişmeler karşısında son derece etkisiz ve sonuç almaktan çok uzaktır. Geride kalan 3 aylık mücadele süreciyle kamu emekçileri ve KESK’in, saldırgan AKP Hükümeti karşısında güçlü bir pozisyon yakalayamadığı ortadadır. Kasım ayında kamu emekçileri mücadelesinin en elverişli olacağı ve lehimize döneceğini bilmek olanaklı mıdır?
Kasımda hükümeti uyaracağız da peki esas ve tayin edici kapışmayı ne zaman yaşama geçireceğiz? Kasım belirlemesinin mantıklı bir açıklaması yoktur. Bugün ihtiyaç olan hükümeti, emekçilerin kararlı mücadelesiyle sermaye-IMF arasında sıkıştıracak bir eylem hattıdır. Yoksa 15 yıl önce bir anlamı olan dört koldan yürüyüşler dar basın açıklamaları bugünün ihtiyaçlarına yanıt veremediği gibi hareketi de ilerletemez. Yedi yılı aşan AKP iktidarı süresince başta SSGSS yasasında olmak üzere emekçilere dönük hak gaspları ve saldırılara karşı kararlı, sürekliliği olan mücadele verilemedi. Tepkiler hep yarım ve sonuçsuz kaldı. Kamuoyu yaratmak sendikaları görünür kılmak ve benzeri faaliyetlerde ısrar edilirse sendikaların güç kaybının sürmesi engellenemeyecektir.
Yaklaşan TİS sürecinde AKP yandaşı Memur-Sen’in yetkili konfederasyon olması hükümetin işini daha da kolaylaştıracaktır. KESK diğer konfederasyonlardan sadece söylem farkına inmiş duruşuyla yetinemez. Siyasi parti programı gibi geniş TİS taleplerinden ziyade başta ücret talepleri, iş güvencesi, esnek çalışma, sağlık ve sosyal güvenlik alanındaki kayıplarımız, paralı eğitime karşı vb. talepler hükümete iletilmeli hükümetin tutumuna göre de grev ve kitlesel eylemlere hazırlanmalıyız. Bugün ihtiyaç olan budur. Şu çok iyi görülmelidir ki mücadele ve direnişten başka seçenek tanınmayan bu süreçte gereken tutum alınmazsa, oyalanma sürerse konfederasyonun yapmadığını illerde şubeler platformları hayata geçirmelidir. SES’in döner sermaye payları, yemekleri ücretsiz hale getirme talebi, Tam Gün Yasası, Sağlıkta Dönüşüm Yasası, Eğitim Sen’in parasız demokratik bilimsel eğitim ve okulların satılmasına karşı yükselttiği yerel mücadelelerle zaten tabandan başlayan mücadeleler sürecine doğru ilerlenmektedir.
NEBAT BUKREK - Eğitim Sen 3 No’lu Şube Başkanı
ÖNCEKİ HABER

Çürümenin ve küçülmenin tarihi

SONRAKİ HABER

Diyarbakır Garı’ndan yolculuk manzaraları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa