28 Temmuz 2009 00:00

Çürümenin ve küçülmenin tarihi

Tesadüfe bakın ki yarım yüzyıldan fazla bir dönemin en büyük ekonomik çöküşünün yaşandığı, işsizlik sıralamasında ‘dünya şampiyonluğu’nun burun farkıyla kaybedildiği günlerde, bir imzanın belge mi fotokopi mi tartışmaları arasında...

Paylaş

Tesadüfe bakın ki yarım yüzyıldan fazla bir dönemin en büyük ekonomik çöküşünün yaşandığı, işsizlik sıralamasında ‘dünya şampiyonluğu’nun burun farkıyla kaybedildiği günlerde, bir imzanın belge mi fotokopi mi tartışmaları arasında, asimetrik psikolojik savaş sağanağı altınaydık. Sahnede herkes kendi meşrebine göre yerini almıştı. Ama ne yazık ki en büyük işçi konfederasyonumuzu göremedik. Toz duman arasında kaybolmuştu.
Evet, koskoca Türk-İş bütün “karmaşık” dönemlerde olduğu gibi yine, yeniden kaybolmuştu. Hengame durulur gibi olunca, bir güneş gibi parlamış… Veee yüzde 3 ikinci 6 ay için yüzde 5’e imza koymuştu. Hem de bütün konfederasyonlar Türk-İş’in aldığı eylem kararının arkasında saf tutmuşken.
İşsizlik fonunun 4’te 3’ü patronlara hediye edildiği, kölelik yasasının Meclis’ten geçtiği bir dönemde. Eğitimin, sağlığın, adalet duygusunun dibe vurduğu, patronlara krizlerine ilaç olsun diye milyarlarca dolar dağıtıldığı, milyonlarca işçinin kanunlara rağmen kaçak, sigortasız ve öldürülerek çalıştırıldığı bir dönemde.
Emekçi çocuklarının har(a)ça boğularak da olsa üniversitelere giremez olduğu, girebilenlerin en az yarısının işsiz kaldığı süreç, Türk-İş hatta diğer konfederasyonların üyeleriyle birleşip çocukları için bile mücadele edemediği bu kapkara günlere, yarın çocuklarımız mutlaka arkasını dönüp bakacaklar ve bir yargıya ulaşacaklardır.
Bu gün geriye baktığımızda 1.5 milyon üyesiyle, başta mezarda emeklilik yasası olmak üzere, ülkenin dört bir yanında yok edilen Sümerbank, Çimento, TEKEL, TTK, EBK, SEK, TARİŞ demir-çelik, alüminyum, bakır, şeker fabrikaları gibi, yüz binlerce işçinin çalıştığı, milyonlarca köylünün toprağından ekmek yediği dev tesislerin yağmaya sunulduğu dönemlerde, her kurumu, her işletmeyi ayrı ayrı yalnızlaştırma ve boğdurma politikasının apolitiklik, hantallık ya da sendikal bürokrasiyle açıklanmasının imkansızlığı apaçık ortadadır. Kapitalist-emperyalist politikaların stratejik müttefiki olunmadan, sistemin derinliklerinde ortaklaşılmadan “kazasız belasız” bu kadar tesisin yok edilmesi, babaların işsiz çocuklarının aç ve geleceksiz bırakılması mümkün değildir.
30-35 yıldır düşük yoğunluklu savaş stratejisi ile yönetilen bir ülkede, bu kadar ölümün, savaş rantının, faili belli olan yada olmayan cinayetlerin, hemen her emekçi ailenin bir ferdinin ya çatışmaya girdiği veya iliklerine kadar bu kaygıyla yaşadığı süreçlerde ülkenin en büyük sendikası “Bir şey olmuyormuş gibi” davranabilmiş, sorumluluğu hâlâ bilince çıkarılamamıştır.
Bu gün ülkenin her yanında; yalnızlaştırılmış, özgüveni yok edilmiş, imamın, şeyhin, okul müdürünün, ustanın, patronun, ev sahibinin, hatta minibüs şoförünün bir şeyler dikte ettiği, fakat evde çocuklarının aç yattığı milyonlarca işçi, patronlarını ihya etmekte, sigortasız çalıştırılmakta, sendikalı olmak bir hak değil suçmuş gibi muamele görmekte, tersaneler örneğinde olduğu gibi cümle otoritelerin gözü önünde ölüme sürülmekte, tekstil işkolu örneğinde olduğu gibi dövülerek, tehdit edilerek, üstüne kapılar kilitlenerek “çalıştırılmakta”dır. Haftalık çalışma saati çoktan 55-60 saat olmuştur. Ortalama ücret asgari ücretin altındadır.
İşçinin sıcak bir merhabaya, bunaltılmış ve bilinci kör edilmiş bu haliyle, aylarca ücretinin verilmediği zaman ne yapacağını öğrenmeye, patron ya da aveneleri hakaret ya da küfür ettiğinde, tehditle imza istediğinde, sigortasında giriş çıkış yaptığında, 700 lira maaş alırken 500 liralık bordrolara imza istendiğinde, hastalanınca doktora gönderilmeyince, karısı doğumdayken kamyon yüklemeye mahkum edildiğinde, hileli iflaslarla sokak ortasında bırakıldığında vb. ne yapacağını söyleyecek, elinden tutacak ona insan olduğunu hatırlatacak, “Güvenerek tutabileceği bir dal”a ihtiyacı var.
Peki en başta Türk-İş olmak üzere kaç sendikacı bu koşulların yanından geçiyor. Türk-İş’in bırakalım merkezlerini yöneticilerini, şube yöneticileri bile en az 8-10 asgari ücret ortalamasıyla yaşarken bu çaresizliğin, hiçliğin ne kadar farkında. Ya da farkında olsa bile yaşam koşullarını ne kadar riske edebiliyor. İşçinin çıkarına politika üretmenin suç sayıldığı süreçten öğrenmiş, sınıf bilinçli yöneticiler, kimlerin aidatlarıyla yaşadığının farkında olan sendikacı yok diyemeyiz. Ancak bu süreçte - yüzde 35’lere imza atanlar, patronlara üye fişi satanların sayısıyla karşılaştırıldığında durumun vahameti açığa çıkmaktadır.
Ne yazık ki işçi sayısının katlanarak büyüdüğü, kriz üstüne krizlerin yaşandığı 1980 sonrası süreç, sendikaların da küçüldüğü, eridiği süreçtir. Bu küçülme aynı zamanda çürümenin de tarihidir. Sendikacının işçiler içinde itibarı dibe vurmuştur. Genç işçilere onurlu çalışma koşullarının olduğu örnek fabrikalar göstermekte hayli zorlanılmaktadır.
1988 yılından 2004 yılına kadar Türk-İş’e üye bir işçi, işçi temsilcisi, şube yöneticisi olduğum için bu yazı içeriden sayılmalıdır. Anlatılmaya çalışılan, eksikleriyle birlikte hayatın gerçeğidir. Bu gerçek başta işçi sendikaları olmak üzere, bütün sendika yöneticileri tarafından bir kez daha aynaya bakmanın vesilesi olmazsa işçiler yine başlarının çaresine bakmayı deneyecek ve öğreneceklerdir. Ancak bu kez niyetleri ne olursa olsun ilk ayak altında kalacaklar ve mahkum edilecekler sendika yöneticileri olacaktır.
Patronlar adına işçiyi kontrol altında tutma dönemi artık bitmiştir. İşçilerin yaşam pratiğinde sendika bürokratlarıyla patronlar arasında bir fark yoktur. İşçiyle yatıp kalkmayan, kaybedecek şeyleri olanlar, kaybetmeye mahkum olacaklardır. Bir yanda kriz var diye açlığın ve sefaletin kollarına atılan on binlerce işçi, diğer yanda kârları katlanarak büyüyen bir avuç sermayedar, aklını yitirmemiş hiçbir toplum bu gidişatı daha fazla kaldıramaz.
Önümüzdeki günler bu bakımdan gerçek anlamda tarihsel olmaya adaydır.
Ersan Çarkı (İstanbul)
ÖNCEKİ HABER

Çankaya Belediyesi’nden değerlendirme

SONRAKİ HABER

KESK ve genişleyen mücadele olanakları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa