29 Temmuz 2009 00:00

BASIN TURU

Teoride, İsrail’de ne istediğimizi söylemekte özgürüz ama gerçekte bu tamamen farklı olabiliyor. Konuşma özgürlüğümüz bunu kanıtlıyor.

Paylaş

Teoride, İsrail’de ne istediğimizi söylemekte özgürüz ama gerçekte bu tamamen farklı olabiliyor. Konuşma özgürlüğümüz bunu kanıtlıyor. Hükümetin ve güvenlik güçlerinin medyaya sansür uygulamalarına izin veren sürekli bir sıkı yönetimin rahatsız edici birkaç detayından başka, düşündüklerimizi söylemekte bir dereceye kadar gerçekten özgürüz. Kişisel ifadelerin yasal sınırları, zalimce ama bu çok sık hatırlatılmıyor. Bu, daha bağlayıcı olan konuşma özgürlüğünün sınırlarının konuşulmamasıdır. Aklımdaki zincirlerin tıkırtısını duyuyorum: Gerçekleri açıklamaya ne kadar cüret edebilirim? Bu kelime ya da şu cümle neyi yansıtmalı?
Çoğu İsrailli genç gibi ben de 18 yaşımda askere gittim. 6 yıl ilkokul, 6 yıl lise, 3 yıl askerlik ve diğerleri gibi burada askere gitmek yaşamın bir parçası. Askerdeyken gizliliğin çeşitli seviyeleri sorununa maruz kaldım. Bunları açıklamak elbette yasadışı. Ancak bu bile benim ve benim gibi diğer birçok kişinin sınırlanmasını hissetmesini sağlayan şey değil. Güvenlik açığı sayılan sır, konuşmak için diğer çok özel koşullardakinden daha ilginç bir konu değil, zaten ordu dışında neredeyse her yerde konuşulur.
Beni baskılayan şey, kesin tabular üzerine konuşmanın sosyal sonuçları. Bunların oldukça biçimsel sonu benim belki de tekrar değerlendirilebilecek güvenlik belgemle ilgili. Filistinliler ve Yahudilerin yaşamları arasında bir değer eşitliği olduğunu söylemek ya da Filistin topraklarının işgali konusunda ‘ırkçılık’ sözcüğünü kullanmak veya İsrail ordusuna Gazze’de ya da Lübnan’da savaş suçları işlediğini kabul etmesi gerektiğini önermek gibi masum düşünceleri açıklamanın sonuçları biçimsel olarak cezalandırılmaktan çok uzaktır. Bunları konuşmayı engelleyecek bir yasa yok ama kesin bir bedel var.
Kuşkusuz bu tür politik düşünceleri açıklamaya her yerde sınırlar var. Belki de fark buradadır, politika her yerde. Politika kahve ya da su soğutucusu üzerine konuştuklarımızdır. Radyodan duyduğumuz, televizyondan gördüğümüzdür. İsrail’de politika, başka yerde birçok insan için olmadığı biçimde bir kişisel kimlik sorunudur. Politika bazen ailelerin yerine geçer ya da onlarla huzursuz edici bir mütarekede varolur. Bütün büyük aptal ailelerde şu söylenir: babanla konuşmaman gereken üç şey olduğunu bilmelisin; din, siyaset ve geri kalan her şey. Güzel, babamla politika hariç her şey hakkında konuşabiliyorum. Arkadaşlar ve meslektaşlar arasında olduğu gibi politika üzerine birkaç dakika hemen bir yaygara maçına dönüşür.
Üç yıl önce Lübnan savaşı şiddetlendiğinde savaş karşıtı herhangi bir şey söylemek gözle görülür şekilde zordu. ‘Vatan haini’ sözü, ben konuşurken gözlerinden okunur, dudaklarından düşmezdi. Bir İsraillinin ölümü üzerine üzücü bir şey söylemek kadar bir Lübnanlınınkinin üzerine söylemek, savaş zamanlarında neredeyse düşünülemezdi.
Ve son Gazze savaşından sonraki durum daha da kötü. Lübnan savaşı boyunca bazen medya, savaş karşıtı bir ilke olmaktan çok genel olarak görüş bildirmenin bir taktiği biçiminde olsa da savaşı eleştirebiliyordu. Gazze savaşı boyunca propagandacıların her radyo istasyonunu, hükümet sözcülerinin her gazeteyi kadrolaştırdığını hissettim. Söylediklerini ve yazdıklarını engelleyecek hiçbir yasa yoktu, ihtiyaçları da yoktu. Gazeteciler ve yorumcular belki o zamanlar ne hissettiğimi anlayabilir, halk farklı bir dünya görüşüne tolerans gösterecek durumda değildi. Bu rahatsız edici bir olgu. Halkın sesi olmadan solcular, algı biçimleriyle uğraşmada sahip oldukları üzerindeler. Herkes sizden farklı düşündüğünde buna ulaşmanız daha da zor olur.
Sağ hareketlerle ilgili politik bir kurum, solcuların itiraz ettiği yasa dışılıklardır. İlk adımlar, yönetimdeki aşırı sağ koalisyondan İsrail Evimiz’le Filistinlilerin ünlü Nakba Günü’nün yasaklanmasıyla atıldı. Yasa parlamentodan geçemedi ama demokrasi bu yasalardan daha fazlasıyla ilgili.
Konuşma özgürlüğünü kısıtlayan bir yasa olmasa da eğer yasal olmayan bir biçimde konuşmaktan gözümüz korkutulduysa bundan sonra özgürlüğün gerçek bir içeriğinden söz edemeyiz.
Gal Wettstein 26 Temmuz 2009
ÖNCEKİ HABER

Yeni işkence delilleri

SONRAKİ HABER

BROWN: ÖLÜMLER BOŞUNA DEĞİL

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...