02 Ağustos 2009 00:00
Filmatik
Başarı öykülerini izlemek keyiflidir. Amerikan sineması da çok sever bu denklemi. Kimi zaman bir siyahı, kimi zaman bir yoksulun hikayesidir anlatılan. Bunlar genelde gerçek hikayeler...
İmkansız bir Devrim Öyküsü
Başarı öykülerini izlemek keyiflidir. Amerikan sineması da çok sever bu denklemi. Kimi zaman bir siyahı, kimi zaman bir yoksulun hikayesidir anlatılan. Bunlar genelde gerçek hikayeler, bir de film icabı başarılar vardır ki; zaten Hollywoodda olmazsa olmaz sayılır. Dünyayı kurtarma başarısı, ülkeyi kurtarma başarısı, kendini kurtarma başarısı gibi... Neyse, konumuz bunlar değil.
İki kez vizyona giren, ama hâlâ tatmin edici izleyiciye ulaşıp ulaşmadığı şüpheli bir başarı öyküsünden söz edeceğiz. Devrim Arabaları... Yakın tarihimize dair çekilen önemli dönem filmlerinden biri. İlk vizyona girişini es geçtiyseniz, ikincisinde Aman, zaten daha önce vizyona girmişti deyip burun kıvırdıysanız, DVDsine bari ilgi gösterin diye bir hatırlatma yapalım istedik.
Devrim Arabalarını; Gelibolu, Hititler gibi belgeselleriyle tanınan Tolga Örnek yönetmiş. Ancak, filme belgeselciliğin olumlu özellikleri kadar, olumsuz özelliklerinin de sirayet ettiğini söylemek mümkün. Bilenler ya da bilmeyenler için olayı güzel bir dille anlatmış Tolga Örnek. Yeter mi, bilmiyorum. Belki de istediği sadece buydu... Neyse, olayı bir de hatırlatalım. 1960 darbesinin ulusalcı rüzgarları arasında denenen bir sanayi hamlesinden söz ediyor. Cemal Gürsel Paşanın özel isteğiyle adına Devrim denilen yerli malı bir arabayı var etme girişiminden. Evet, mühendisler geceli gündüzlü çalışmayla bu hayali gerçek yapıyorlar. En büyük şansları ise, kendi deyimleriyle Kimsenin onlara inanmaması.
Olayı başarıyla, küçük insan hikayeleriyle de süsleyerek anlatıyor Devrim Arabaları. Bu açıdan keyifli bir film. Ama olaya takılmakla, olguyu biraz es geçiyor gibi. Cemal Aga niye yerli arabada ısrar ediyor, belli olmuyor. Çünkü, salt bir propaganda ve moral hamlesi gibi duruyor filmde. Karşı çıkanlar, ne istiyor, ne diyor, boşlukta kalıyor. Arabanın biri benzin konmadığı için yolda kalınca, neden bütün proje askıya alınıyor, hepsi ortada kalıyor. Bozuk bir Türkçe konuşan Amerikalıların, aslında hiçbir şey söylemedikleri atölye ziyaretini saymazsak, işin failleri ortada yok. Ya da ne bileyim, kısa süre sonra ithal destekli araba fabrikaları kurulduğunu bilen biliyor.
Aslında boşverin, orası da izleyenin düşünce gücüne, araştırma merakını kalsın. Filmin kadrosu gerçekten müthiş. Taner Birseli, Altan Gördümü, Ali Düşenkalkarı, Uğur Polatı, Halit Ergençi ve Selçuk Yöntemi ile güçlü bir kadro ve oldukça başarılı. Onur Ünsalın bu kadar usta bir ekibin arasında, çok özel bir başarı yakaladığı da bir gerçek.
Yazının başında Hollywoodun başarı hikayelerini sevdiğini yazmıştık. Çehovun dediği gibi, sahnede, silah varsa patlamalı değil mi?
Filmin düğüm noktası da burası. Elin Amerikalısı yapınca, oluyor. Ya bizde? Filmin sloganını söylemek herhalde yeterli: Türkiyede hiçbir başarı cezasız kalmaz!. İşte bunun filmini nasıl çekeceksin? Asıl büyük soru bu! O kadar mühendisi bir araya getireceksin, üstelik hiç bilmedikleri bir alanda iş isteyeceksin, kısacık bir zaman ve azıcık para vereceksin, ama onlar yine de başaracak. Bundan ala başarı mı olur?
Peki sonuç: Proje askıda! Hani Cemal Aganın tarihi lafı vardır ya, Devrim arabası benzin yok diye durunca: Garp kafasıyla otomobil yaptık, ama şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk diye... O hesap.
Garp kafasıyla başarı filmi çekeceğiz, ama şark kafası şöyle ağız tadıyla gururlanmamıza izin vermiyor.
Filmden geriye, bütün imkansızlık hallerini bir kenara bırakıp, buruk bir Ya yapsaydık? sorusu kalıyor. Bir de Eskişehire gidip, elimizde kalan tek Devrimi görme isteği...
Mustafa Kara