03 Ağustos 2009 00:00

YAZILAMA

Yönümü köye çevirmeden önce Elazığ-Tunceli sınırını çizen Peri Nehri üzerindeki Seyitli Köprüsü’nde durakladım. Buradan dosdoğru devam edilirse, şu anda yol çalışmaları sürdüğü için insanı perişan eden...

Paylaş

Yönümü köye çevirmeden önce Elazığ-Tunceli sınırını çizen Peri Nehri üzerindeki Seyitli Köprüsü’nde durakladım. Buradan dosdoğru devam edilirse, şu anda yol çalışmaları sürdüğü için insanı perişan eden bir 50 kilometreden sonra Dersim merkeze ulaşılır. Bu yıl şehir merkezindeki kadrosu epey genişlemiş Munzur festivali etkinliklerine katılamayacağım, ama bir düğünümüz var, onun için yolum yine de merkeze düşecek. Köprüden sağa dönen yarı asfalt yarı stabilize yol ise Seyitli, Ayvatlı, Mestan ve Canik’ten geçtikten sonra Xodan’a ve Aqlis’e uzanır. (Kendi köyüm de dahil olmak üzere çoğunun ‘70-80’lerde uydurulmuş yeni isimlerini bilmiyorum, galiba gerek de yok.)
Köprüdeki kahvede iki gündem vardı. Biri toprakla aldısı verdisi olan her yerin gündemi olan hava. Diğeri ise Peri Çayı’nın üzerine yapılan baraj. Geçen sene köprüye ulaştığım gün “Bugün de yağmazsa bütün ekinler kurur,” tahminleri yapılıyordu. Bu seneyse temmuz ortasında pek de alışık olmadığımız bir yağmur fırtınasından geçerek buraya ulaştım. Barajda çalışan iş makinelerinin sesi ta köprüden duyuluyordu. Eskiden bir anlamda Tunceli il sınırına giriş vizesini veren (ya da vermeyen) Nişankaya Karakolu’nun bulunduğu tepeden aşağı, nehrin karşı tarafında ana hatları iyice ortaya çıkmış barajın siluetini seyrederek inmiştik zaten.
Uzak şehirlerde çalışan gençler, baraj vesilesiyle köylerine yakın bir yerde iş bulma umuduyla yöreye geri dönmekteydi. Köyüme her geldiğimde birlikte balık avlamaya gittiğimiz bir arkadaşım da bu dönenler arasındaydı ve bu vesileyle görüşmüş olduk. İyi oldu. Ama aslında, Tunceli Dernekleri Federasyonu’nun da bir parçası olduğu Munzur’u Koruma Kurulu’nun (ve geçmişte Munzur’un Delileri grubunun) sözcülüğünü yaptığı geniş bir kesim, başta Munzur olmak üzere bu bölgedeki nehirler üzerine yapılacak barajların pek de iyi olacağını düşünmüyor. Bugünlerde Uzunçayır barajına su alınmaya başlanacak ve yeni barajlarla birlikte giderek az bulunur bir doğa parçası, üstelik bir “milli park” sular altında kalacak. Bir taraftan da inşaat çalışmalarının ortaya çıkaracağı iş olasılıklarına ve su altında kalacak arazilerden gelecek istimlak paralarına dair bir umut var belli belirsiz (Öyle, buralarda umut kolay bir meslek değil).
Birkaç gün sonra düğüne doğru giden yolda evleri, tarlaları, mezarları ve geçmişiyle birlikte baraj gölünün suları altında kalacak başka bir köyden geçerken düşünüyorum: “Tuncelililerin hepsi baraja karşı değil. Barajlar işsizliği azaltacak, milletin eline para geçecek,” demek kolay; insanları yüzlerce yıllık tarihleriyle günlük ekmekleri arasında bir tercih yapmak zorunda bırakan çarpık kapitalizmin yanlış açmazını sorgulamak zor.
Mahir Çayan’ın yalnızca 1970’lerin göğüne kahramanlık resimleri çizmiş genç bir militan değil bizim gibi ülkelerde devrime giden yolun teorik altyapısını dahiyane bir bütünsellikle çizen bir kuramcı olduğunu ilk kez, bu düğünün damadından duymuştum. Ortam pek çok açıdan doğudan batıya her köşede tanık olduğumuz kurupasta düğünlerine benziyor. Müziklerde de aynı aşinalığı hissetmek mümkün. Ama Munzur kenarındaki parkın sağında solunda çeşitli devrimci örgütlenmelerin çelenkleri var. Ve birden “Sevdaya yasak koyanın dünyada yeri olmaz” diyen Mısrî Kız’ın ezgileri, bundan 35 yıl kadar önce bu dağlarda vurulmuş devrimcilerin ölmediğini hatırlatarak bizden ağlamamamızı isteyen türkülerin dizeleri havaya doluveriyor. Üstelik de belirli bir dans olmadığı halde dans eder gibi sallanılabilecek o adsız sansız yavaş şarkılar ya da davul zurnanın halayları kadar doğal, hatta daha büyük bir coşkuyla karşılanıyor.
Ee, burası Dersim. Buraya sefer olur, zafer olmaz demişti Seyit Rıza. Bunun sebebi bu diyarın bin yıldan fazla bir süredir mülk ve güç varsıllarının mülk ve güç yoksullarını ezdiği düzenlere karşı çıkmaktan hiç yorulmayan kültürü. Barajlar köyleri, mezarları, tarlaları su altında bırakabilir. Panzerlerin, cemselerin ve silahların sesi daha iyi bir dünyayı özleyenlerin sesini bastırabilir. Hatta belirli bir tarihsel dönemeçte belirli bir devrimciler topluluğunun kültürü unutturulabilir. Ama halkın kültürü haline gelmiş devrimci kültürü ortadan kaldırmak dünyanın en zor işlerinden biridir. Bu kentin ve köylerinin eski ve gerçek adları unutuldu mu ki bu kentin ve dağlarının eski ve gerçek dostları, onların yaşı tarihin yaşına denk umudu unutulsun?
BARIŞ YILDIRIM
ÖNCEKİ HABER

FİLİSTİN KADIN HAREKETİ 1

SONRAKİ HABER

En iddialı asker filmi geliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa