03 Ağustos 2009 00:00

Oyuncak müzesi gezilmeli

Okullar kapandığında, çocuklarda bir heyecanla birlikte, tatil yapma isteği ağır basar. Bütün bir senenin yorgunluğu, sınavlar, başarılı ya da başarısız geçirilen günler ve sonunda karne heyecanı...

Paylaş

Okullar kapandığında, çocuklarda bir heyecanla birlikte, tatil yapma isteği ağır basar. Bütün bir senenin yorgunluğu, sınavlar, başarılı ya da başarısız geçirilen günler ve sonunda karne heyecanı, belki söz verilip de alınamayan karne hediyelerinin burukluğu…
Biz emekçilerin çocukları tatillerini ya köylerinde (Tabii hâlâ köyleri varsa ve gidilebiliyorsa) ya da çalışarak geçirirler, hiç olmazsa okullar açılana kadar aile bütçesine katkıda bulunabilmek için. Boyacı çocuklar, sokaklarda su satan çocuklar, komilik yapan, tüm tatillerini çalışarak tüketen çocuklar…
İstanbul’da yaşayan işçi ve emekçiler köylerine gidemediklerinde, ki böyle bir dönemde köye gidiş bile çok zor hale gelmiştir, yapabilecekleri tek şey günübirlik fırsatları değerlendirmektir. Biz de oğlumla öyle yaptık ve fırsatını bulduğumuz ilk an İstanbul Oyuncak Müzesi’ne gittik. Açıldığı günden bugüne hep düşünüyor; fakat bir türlü gidemiyorduk. Halbuki tüm yetişkinlerin de görmesi gereken bir yermiş. Hele çocuklar çok büyük keyif alacaklar kuşkusuz. Göztepe tren istasyonundan yürüyerek varabildiğiniz müzeye ulaşım da çok kolay.
Yolda giderken aklımda Sunay Akın’ın okuduğum kitaplarından “Kırdığımız Oyuncaklar” geldi. Ne büyük zevkle okumuştum…Müzede de aynı keyfi alacağımı umuyordum ve bundan fazlasını orada buldum.
Masal, müzenin kapısından içeriye adım attığınızda başlıyor. Dört katlı, çok güzel ahşap bir binayı müzeye dönüştürmek, içini oyuncaklarla süslemek ve öyle bir yapıyı da çocuk dünyasına kazandırmak gerçekten takdir edilmesi gereken bir davranış.
Müzeyi gezerken oğluma rehberlik ettim diyebilirim. Özellikle 1960-70 yılları arasında Türkiye’de imal edilmiş oyuncakların önünden ayrılamadım. Oynadığım dönemlerde pek de kıymetini bilmediğim plastikten bebekler, tenekeden arabalar ve daha niceleri. Oğlum gezerken bana “Anne, bunlarla gerçekten oynadın mı?” diyor. Onun için bu oyuncaklar sadece “müzelik”, benim içinse çocukluğum, bezden elbiseler dikip kendileriyle konuştuğum arkadaşlarım.
Katları çıktık. Oyuncakçı olarak düzenlenmiş bölüme vardık. Öğrenci kıyafetiyle ustasına çıraklık eden çocuk maketiyle karşılaştık. Onu evvela Eyüp Oyuncakçısı sandım ve aklıma Nâzım Hikmet ile yargılanan Ömer Deniz’in oyuncakçı dükkanında çıraklık etmiş Müjdat Gezen geldi. Eyüp oyuncakları da vitrinlerde yerini bulmuştular hem.
Usta ile çırağının yanında epey durdum. Kaynana zırıltısına, teflere ve düdüklere baktım.
1920-30’lu yılların oyuncakları, bebek evleri, oyuncak ayıları benim de bilmediğim o yılların büyüsüne kaptırdı bizi. Oğlumla konuşurken bu oyuncakların zengin evlerinde olabileceğini düşündük. 29 buhranında, dünya krizin pençesinde inim inim inlerken bile pahalı oyuncaklar yapılabiliyordu birileri için.
Beni en derinden etkileyen bölümse, 1933 yılında Almanya’da piyasaya sürülmüş olan oyuncakların bulunduğu yerdi. 2. Paylaşım Savaşı’nın 1939’da başladığı düşünülürse dönemin çocuklarını savaş fikrine oyuncaklarla ta o zamanlar alıştırmaya başlamışlardı. Her türlü asker figürünün düşünülmüş olması dehşet vericiydi. Vurulmuş, yaralı, ayağı sarılı asker figürleri; toplar, tüfekler. Bunlar oyuncaklar arasında en son görmek istediklerimiz derken, gözüm bir şeye takıldı; küçük bir odada üç köşesi camekanlı bir vitrinde sergilenen oyuncak askerler savaşır halde dizilmişler.
Köşedeki camekanın altına bir şey sıkıştırılmış, sanki o oraya fazlaymış gibiydi. Daha dikkatli bakınca bir çift asker postalı altında ezilen plastik oyuncak bir bebek olduğunu gördüm. İçim yandı, kendimi ona bakmaktan alamadım. Muhtemelen, onunla oynayan çocuklar da bu postalların altında kaldılar. 2. Paylaşım Savaşı esnasında kaç çocuk oyuncaklarıyla birlikte Nazi kamplarında yakılmıştı? Kaç çocuk Hiroşima’da koyunlarında oyuncaklarıyla öldü? Irak’ta, Filistin’de, Afrika’da kaç çocuk hiçbir oyuncakla tanışmadan asker postallarının altında kaldı?
Güneydoğu’da oyuncak diye bombalarla oynayan kaç çocuk daha yitirilecek? Daha ne kadar çocuk oyuncaklarla oynamak, hayal dünyasını geliştirmek yerine hapishane duvarlarında şafak sayacak?
Kafamda bu sorular dönüp durdu.
Bir anne olarak, oyuncaklarla oynama fırsatı bulmuş bir çocuk olarak düşündüm sonrasını.
Savaşın, sömürünün, çocuk işçileri, çocuk askerlerin olmadığı; çocukların oyuncaklarla doyasıya oynadığı bir dünya yaratmak tabii bizim ellerimizde. Ellerimiz birleştikçe, bizler güçlendikçe, postallar altına ezilen oyuncak da olsa bebekler görmeyeceğiz. Daha iyi bir dünyada yaşamak hepimizin özlemi. Şimdi bu özlem için çaba göstermenin tam zamanı.
Zeynep Özdemir
(İstanbul)
ÖNCEKİ HABER

Voltran’ı oluşturmak

SONRAKİ HABER

İyi insan, aydın insan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...