04 Ağustos 2009 00:00

Göz göze geldiğimizde duygularımız…

Çocukları sevdiğimizi ama çok sevdiğimizi onlar için her türlü fedakarlığı yapabileceğimizi ya da çocuklar için her türlü yararlı ve sağlıklı oyuncakları aldığımızı, alacağımızı söyler dururuz.

Paylaş

Çocukları sevdiğimizi ama çok sevdiğimizi onlar için her türlü fedakarlığı yapabileceğimizi ya da çocuklar için her türlü yararlı ve sağlıklı oyuncakları aldığımızı, alacağımızı söyler dururuz. Öyle ya oyuncak sahibi olurlar, mal sahibi olurlar veya başka mal sahibi çocuklarla sokakta buluşurlar. Düşerler, yaralanırlar, çoğu zaman üstlerini başlarını kirletir, kavga yapar, barışırlar. Bir süre sonra tekrar bir araya gelirler .Birbirlerini çağırıp yeni oyuncaklarıyla oynayarak, paylaşırlar. Bir bakarsınız sokağa çıkarılan oyuncak yok. Yerine başka bir oyuncak getirilmiştir eve. Çoğu zaman bu pazarı beğenmeyiz. (Mübadele pazarı) Basarız narayı!
“Söyle bakalım, babanın aldığı mandolini ne yaptın?..” Çocuk korkudan altını mı ıslatsın, arkadan gelecek hamleye karşı savunmasını mı yapsın bilinmez. Bu bir gerçek ki, çocuğun “canına okuruz” örneğinde olduğu gibi bir bakıma tekke, zaviye ya da şiddet uygulayan kurs öğrencisine dönüştürürüz. Bu çocukların adı Zeynep mi olur, Metin mi olur, “Zaremya” mı olur bilinmez.
Ne var bunda? Mandolini arkadaşına uzatmış, arkadaşının küçük darbukasını beğenmiş, getirmiş… Size ne oluyor! Söyler misiniz?... Dahası mı? Mandolini çocuğa aldıysanız artık onun malı. Anne-babanın bir hakkı kalmaz mandolinde ya da darbukada, kamyonda. Daha da mantıklı düşünürsek; topta, giydikleri formada, kazakta hiç hakları kalmaz.
Yıllar geçer aradan mevsimler değişir yıl içinde kış ortasında bir adam: “Montunu beğendim, paltomla değişelim mi?” Bir bakalım. Soyar, karşılıklı bakar, süzeriz birbirimizi. Benim tamam uydu diye bilirim. Adam: “Benim de sanki terzi dikti , misali.”
Güle güle kullan. Koca adamın karşılığı: “Sen de”. Akşamın ağırlığı, güne yüklendi. Sanki bir daha göremeyecek, paltosuna el konacak gibi her gördüğünden “Vahamet(i)” sordu. İlk buluşmada “montunu al paltomu ver.” Tam da ders verme zamanıydı. Söze başlarken bir el dokundu omzuma. Hafif yana baktım ki bir öğretmen. Adını hep karıştırırım; Cahit derim, Cihan derim bazen Cihan Roj diye doğru söylediğim olurdu. “Dur!” dedi. “Be kardeşim; çocukken oyuncağını başka arkadaşınla hiç mi değiştirmedin? Başkasının oyuncağını kendi oyuncağınla mübadele etmedin mi? Dahası kendi malınla ilgili karar vermeyi, kişilik kazanma adına düşünmedin mi?” diyerek bitirdi. Çok sevdiğim palto sahibinin bu eksikliğine gerçekten üzüldüm. Üzüldüm ama onun çocuklarının oyuncak paylaşımlarında göz göze geldiğimizde gözlerini kaçırması ve birden gülüşmelerimiz galiba şarkı gibi Cihan Roj’un gitarıyla buluştu; roman oldu. Oysa unutamayacağım sorulara dönüştü. “Gitara bé tél” Neden “Telsiz Gitar” ya da “Telleri olmayan gitar” Neden?...
ABDULVAHAP OMUZLAR - Eğitimci
ÖNCEKİ HABER

Karikatürden yansımalar

SONRAKİ HABER

PKK ve Öcalan dikkate alınmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...