05 Ağustos 2009 00:00
Paralı eğitimin gereği yapılıyor
YÖKün 2009-2010 öğrenim yılı için harçlara yaptığı zamlar bu defa sineye çekilemedi. Yüzde 8 ile yüzde 500 arasında değişen zamlarla eğitim bir kez daha paranın ağır darbesini yemiş oldu.
YÖKün 2009-2010 öğrenim yılı için harçlara yaptığı zamlar bu defa sineye çekilemedi. Yüzde 8 ile yüzde 500 arasında değişen zamlarla eğitim bir kez daha paranın ağır darbesini yemiş oldu. Oluşturulan zam önerisine göre örgün öğretim için katkı payı miktarları 71 TL ile 591 TL arasında değişiklik gösterebiliyor. Bu aralık içerisinde de en yüksek katkı payı miktarı tıp fakültesi öğrencilerine ait. Ancak bu zamlardan asıl hayati yaraları alanlar ikinci öğretim öğrencileri oldu. Bilindiği gibi ikinci öğretimdeki harçlar zaten yeterince yüksektir. Buradaki sözde amaç ise öğrencinin gündüz çalışıp gece okula gelmesi harçlarını kendisinin ödemesidir. Oysa hangi öğrenci aylık 2-3 binlik bir iş bulabiliyor bunu kimse bilmiyor. Birkaç fakültenin katkı paylarındaki artışa bakacak olursak, veteriner fakülteleri 1976 TLden 5 bin 276 TLye, mühendislik, mimarlık, fakülteleri 1416 TLden 2 bin 400 TLye; dil tarih coğrafya ve edebiyat fakülteleri 951 TLden 2 bin 426 TLye çıkartıldı. Bunun tek bir anlamı olabilir. Paralı eğitimin gereği ne ise yapılmak istenmektedir. Devlet üniversitesi ile özel üniversite arasındaki farklar ortadan kaldırılmıştır. Gerekirse hiç tereddüt etmeden binlerce öğrencinin eğitim hayatı kopartılıp atılacaktır.
Peki bu duruma karşı ne yapılmalıdır? Üstüne bir çok şükür çekilip hayata devam etme imkanı var mıdır hâlâ? Ne yazık ki binlerce ikinci öğretim öğrencisi için böyle bir imkan artık kalmamıştır. Bu büyük miktarları ödeme gücü olmayan herkese kapının önü gösterilmiştir. Tabii seçilecek yolsa her şeye küsüp çekip gitmek değildir. Eğitimin bir hak olduğunu daha güçlü bir şekilde savunmak, karşısında kim varsa hepsine kabul ettirmektir. Milyonlarca öğrencinin eğitim hakkı sermayenin ortaya çıkardığı ekonomik krizlere, bütçe açıklarına endekslenemez. Eşit parasız eğitim öyle güzel bir beylik laf filan da değildir. Aksine en insani hak taleplerindendir. Şimdi yaşadığımız şu günlerde bu çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Ankaradaki üniversite öğrencileri de bu fikirler üzerinden yaklaşık bir ay önce biraya geldi. Bu ilk bir araya gelişler gittikçe güçlendi ve 25 Temmuz Cumartesi günü Sakarya Meydanında bir eylem de gerçekleşti. Eylemin son nokta olamayacağı düşünülerek en geniş şekilde bu sorunun tartışılması içinse bir forum düzenlenme kararı alındı. Forumda alınan karar ve önerilerden bazıları ise şu şekildeydi:
1- Mahalle ve okullara inelim. Üniversite öğrencileri , lise öğrencileri ve üniversiteye yeni kayıt yaptıran öğrencilerin ailelerinin katılımını ve desteğini sağlayalım, ev ve semt toplantıları düzenleyelim.
2- Tepkilerin merkezileşmesi ve iller arası koordinasyonun sağlanması için diğer illerle (üniversitelerle) temasa geçip ortak bir çalıma yürütelim.
3- Sokağa çıkalım. Zamların Bakanlar Kurulundan geçtiği gün tüm ülkede aynı saate sokağa çıkalım.
4- Kurumları ve dernekleri harekete geçirelim, meslek odalarına çağrı yapalım, emek örgütleri ve sendikalarla iletişime geçelim...
5- İmza kampanyası düzenleyelim: Bunu semtlere ve okullara yayalım...
6- Hukuksal olarak da hakkımızı arayalım, gerekirse dava sürecini başlatalım
7- Okullar açıldıktan sonra bir günlük uyarı boykotu yapalım.
8- İletişim materyalleri geliştirelim, örneğin bir rozet çıkaralım.
9- Üniversitelere, durumun direk muhatabı olan öğrencilere en kısa zamanda güçlü bir şekilde ulaşalım.
Ankaradaki öğrencilerin önüne koyduğu hedef, alınan bu karar ve önerilerde daha net görülebiliyor. Semt ve üniversite çalışması ciddi anlamda bu çalışmanın iki güçlü ayağını oluşturacak. Yaz döneminde öğrencilerin semtlerde daha yoğun olması ve bu maddi sıkıntının merkezindeki emekçi ailelerle buluşulması için semtler önemli bir çalışma merkezi olacak. Bu şekilde toplumsal meşruiyetimizi de daha güçlü ve daha sağlam sağlayacağımız açık. Bir diğer madde olan kurumların desteğinin sağlanması ise her kurumun (Meslek emek örgütlerinden mahallelerdeki derneklere kadar) desteğini esirgememesi parasız eşit eğitim hakkını savunan öğrencilere önemli bir güç katacaktır. Eylem süreci konusunda da önümüzde iki ciddi öneri bulunmaktadır. Biri kararın Bakanlar Kurulundan geçmesi halinde tüm Türkiyede aynı saatte sokağa çıkma eylemidir. Yalnız bu öneri konuşulurken böylesi bir kararın hemen basında duyurulmasının öğrencilerin elinde önemli bir koz oluşturacağı olmuştur. Diğer eylem önerisi ise gerekirse bir günlük ders boykotudur. Bu öneri de okulların kimin için var olduğunu göstermek için iyi bir fırsat oluşturabilir.
Son olarak bu ülkedeki binlerce üniversite öğrencisinden sadece biriyim ve biz hepinizin, elinizden geldiğince destek vermesini bekliyoruz. Çünkü bu ülkede yaşayan herkesin bugün ya da yarın eğitim hakkı ellerinden alınan ya da alınacak olan bizler için bir şeyler söyleme hakkı vardır. Eğitimin özelleştirilmesi, YÖK, yalnızca biz öğrencilerin yada üniversitede bulunanların sorunu değildir. Daha ilkokulda kayıt parasıyla başlayan bir sorundur bu. Türkiyedeki insanların hepsinin eğitiminin sorunudur. Buna karşı mücadele de hep beraber öğrencilerle, ailelerle, akademisyenlerle, aslında bu ülkede yaşayan herkesle beraber bir arada yürütülmelidir.
EMRAH ALP - ODTÜ İnşaat Mühendisliği 3. Sınıf Temsilcisi