06 Ağustos 2009 00:00
ZONGULDAK POSTASI
Yıldız Tutal 17 yaşında.Kaçak ocakta can verdi.Bundan önce ölenler gibi onun da suçu işsiz kalmaktı.
Yıldız Tutal 17 yaşında.
Kaçak ocakta can verdi.
Bundan önce ölenler gibi onun da suçu işsiz kalmaktı.
Bu yüzden ocağa girdi.
Henüz bir ay olmadan can verdi.
Bundan yaklaşık 3-4 ay önce peş peşe ölümler olmuştu.
Devlet ayağa kalktı.
Sendika ayağa kalktı.
Mühendis Odası ayağa kalktı.
Sağduyulu insanlar ayağa kalktı.
Basın ayağa kalktı.
Sonra hep birlikte oturdular.
Bu sefer farklı bir şey olacağını düşünenler aslında yanılıyordu.
Bu işleri bilenler; Kuru gürültü diyip işlerine baktı.
Öyle de oldu.
Onlar gümbürtüye gitti.
Yıldız kardeşimiz de öyle olacak.
Canı yanmayan bu trajediyi anlayamayacak.
Yıldız o kaçak ocağa girmeseydi başka Yıldız girecekti.
Şu saat su dakika itibariyle yerin altında bir sürü genç var.
Peş peşe açıklamalar gelir şimdilerde.
Hayretle bakacak bir çok yetkili.
Bazıları ilk defa duyacak bu hikayeleri.
İnsanlar mahkum edilmiş açlığa.
İşsizliğe mahkum edilmiş.
İstanbulda bu kadar kapkaççı, bu kadar suç şebekesi varsa nedeni hep aynı.
Bizde çok şükür onlar yok.
Bizim çocuklar, bizim işsizler namuslu insanlar!
Çalıp çırpmak pek akıllarına gelmiyor!
Oysa iki bilezik çalsalar üç ay idare ederler!
Yakalansalar da devletin şefkati altındalar!
Ya da racon kesip üç beş lira kopartabilirler!
Tok gezmeseler de aç kalmazlar.
Açtım yaptım. Ne yapacaktım? dedikten sonra içeri giren daha bir nam yaparak çıkar.
Bilmiyorlar işi bilmiyorlar.
Bizim çocuklar işi bilmiyorlar!
Fidan gibi boyları, taptaze hayalleriyle köstebek yuvalarına gidip diri diri kömür yığınları altında kalıyorlar.
Devlet Kilimlinin üstlerinde, Kıratın tepelerinde, Karadonun sokak aralarında yok!
Kimse kurura bakmasın.
Yıllardır devlet oralarda olabilseydi bu işler bu kadar sık olmaz 17-18 yaşlarında ki gençler bile bile ölüme gitmezdi.
O gençler İstanbula gidip kapkaççı olsalar bile devlet kendilerine sahip çıkacaktı!
Karınları doyurulacak, günü gelecek affedileceklerdi.
Bu ölümlere göz yumanları kim affedecek?
Yeliz Alagöz, Yıldızın köyüne gitti.
Anne baba ile görüştü.
Ve ortaya bambaşka bir dram çıktı.
Anne baba Yıldızın ocak dışında yükleme işinde çalışacağını biliyormuş.
Oğlumun katili bulunsun diyor.
Baba Süleyman Tutal.
Aynı zamanda Türkiye Taşkömürü Kurumunda maden işçisi.
Gece oğlunu uyurken ocakta çalışıp çalışmadığını nasıl kontrol ettiği anlatıyor.
Ocakta çalıştığından şüphelenmemiş.
Anne Neriman Hanımda aynı
Bilseydim ocakta çalıştığını sabah kaldırıp gönderiri miydim diye göz yaşı döküyor.
Polis olaya tanık olan diğer çalışanların ifadesini almış.
Onlar Yıldız ocak sahibiydi demişler.
Hep böyledir zaten.
Ölen ocak sahibidir.
Asıl patron elemandır.
Hep böyle olmadı mı.
Ölenle ölünmüyor. Kader. Ne yapalım diyip ölenin ailesinin eline birkaç bin lira sıkıştırılmadı mı.
Ya devlet ne yaptı.
Göz yumdu.
Ölen herkesin ocak sahibi olduğuna inandı.
Olayı deşmek oralarda görev yapan pek çok memurun işine gelmedi.
Adalet kandırıldı.
Savcılar kandırıldı.
Polis istese pek çok benzer olayda ölen kişinin ocak sahibi olmadığını belgelere geçirirdi.
Ölenin ailesiyle anlaşan yine anlaşsın.
Ama polis ve adli makamlar gerçek ocak sahibini araştırsın, bulsun.
Şu olayı iki gün yazalım.
Yolumuza birkaç kişi çıkar.
Bu işleri yazdığımız için gözdağı vermek isteyenler çıkar.
Her ölenin kısa yoldan ocak sahibi diye kayda geçirildiği memlekette bu işler çok normal.
Zonguldak Emniyet Müdürü Ahmet Kaplanın bu konuyla yakından ilgilenip kamuoyunu bilgilendirmesi belki benzer olayların yaşanmasını engellemek için önemli bir adım olacaktır.
ATİLLA ÖKSÜZ