07 Ağustos 2009 00:00
ÖRGÜTLÜ BASIN
Geçen hafta, bir hayli uzun bir yazı ortaya çıkınca, sayfada yer bulma sorunu yarattı
Geçen hafta, bir hayli uzun bir yazı ortaya çıkınca, sayfada yer bulma sorunu yarattı
Yahya Kemal Beyatlının muhteşem Nazar şiirini yazmasak da olurdu ama sayfaya sığmayıp yarım kalınca, bu hafta bir düzeltme yapmak gerekti
Geçen haftaki yazımızın başından şu alıntıyı yapıp, sonuna bağlayalım:
***
Sayın Başbakan, yoldan geçerken, gençleri görmüş:
Dün o tesisleri denetlemeye giderken orada maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördük. Gerçekten üzüntü vericiydi. Bu şekilde sınırsız, kontrolsüz bir ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi dertlendiriyor. Kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya
Ya da nezarete!...
O gün, o gençleri görmese, o gençler parmaklarıyla metalci işareti yapmayacaklar, sicillerine de, başbakana orta parmak işareti yapmak suretiyle devlet büyüğüne hakaret etmek suçlaması eklenmeyecek ve geceyi nezarette geçirmeyeceklerdi!...
Gençliği içine düştükleri bunalımdan (!) kurtarayım derken, başlarına daha büyük dert saldı!...
Sanki, ahlaki erozyonun bizzat teşvikçisi sapına kadar sahip çıktıkları kapitalist sistemin kendisi değil
Sanki, İslami sermaye, Marksın deyimiyle tarihin görüp gördüğü en en yıkıcı egemen sınıf olan burjuvaların bir parçası haline gelmedi!...
Dini ve milliyeti olmayan sermayenin ahlaki değerlere siyaseten ve dinen nasıl sahip çıktığını, parmak göze girmeden önce, yoldan geçerken gösterdiler
***
Sonra, parmağın göze girişiyle ilgili başka örnekler vermiştik, uzun uzun .
Ve, geçen haftaki yazımızın son bölümü şöyle olmalıydı:
***
Parmak artık göze girdi!...
Göz göre göre artık göremez olduk
Ama o görüyor, çeki düzen vermek için uyarıyor
Yoldan geçerken uyarıyor, parlamentodan uyarıyor, sendikaları ele geçirerek uyarıyor, eğitimi yapılandırarak uyarıyor
Yargının da savcısı ve yargıcı olmak için açıkça müdahil oluyor
Rahip çırpınıyor, dizlerini dövüyor Solcuları, aydınları bu memlekete hizmet etmekten alıkoyarken, onları cezaevlerinde işkencelerle yok ederken, eğitimden, kamu kuruluşlarından, parlamentodan tasfiye ederken nasıl sessiz kaldığına yanıyor!
Nerden aklıma geldiyse, minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz dururken, Yahya Kemal Beyatlının Nazar adlı şiirinin o muhteşem dizeleri:
*
Gece, Leylâyı ayın on dördü,
Koyda tenhâ yıkanırken gördü.
Kız vücûdun ne güzel böyle açık!
Kız yakından göreyim sâhile çık!
Baktı etrâfına ürkek ürkek
Dedi: Tenhâda bu ses nolsa gerek,
Kız vücûdun sarı güller gibi ter!
Çık sudan kendini üryan göster.
Aranırken ayın ölgün sesini,
Soğuk ay öptü beyaz ensesini.
Sardı her uzvunu bir ince sızı;
Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı.
Soldu, günden güne sessiz, soldu!
Dediler hep: Kıza bir hâl oldu!
Tâ içindendi gelen hıçkırığı,
Kalbinin vardı derin bir kırığı.
Yattı, bir ses duyuyormuş gibi lâl.
Yattı, aylarca devâm etti bu hâl.
Sindi sîmâsına akşam hüznü.
Böyle, yastıkda görenler yüzünü,
Avuturlarken uzun sözlerle,
O susup baktı derin gözlerle.
Evi rüzgâr gibi bir sır gezdi,
Herkes endîşeli bir şey sezdi.
Bir sabah söyledi son sözlerini,
Yumdu dünyâya elâ gözlerini;
Koptu evden acı bir vâveylâ,
Odalar inledi: Leylâ! Leylâ!
Geldi köy kızları, el bağladılar
Diz çöküp ağladılar, ağladılar!
Nice günler bu şeâmetli ölüm,
Oldu çok kimseye bir gizli düğüm;
Nice günler bakarak dalgalara,
Dediler: Uğradı Leylâ nazara!
*
Aman siz de uğramayın Leyla gibi nazara!
Hele metalden ay değmesin teninize kazara!
Fena çarpar
Sonra kim kurtarabilir Leylayı ya da rahibi!
***
Yazı böyleydi
Artık, Leylayı, demokrasi ve cumhuriyetin timsali kırmızı kurdele kuşanmış kız olarak mı algılarsınız, yoksa gözü kapalı adalet heykeli olarak mı, size kalmış!..
***
Bir ilave daha yapayım Kendileri pek ahlak düşkünüdürler, solcuları ise inançsız, eski değerlere, geleneklere saygı duymayan, toplumun erdemini bozan kişiler olarak gösterirler ya
Çevreden sorumlu bir bakan, lobi faaliyetlerinden şikayet ederken, Bir ülkede altın varsa, bu ülke, Türkiyeden de altın çıkmasını istemez der mi?
Üç tarafı denizlerle çevrili, dört mevsimin bir arada yaşandığı, yeşil Anadolu topraklarına böyle mi sahip çıkıyorsunuz muhafazakarlar olarak?
ERCAN İPEKÇİ