07 Ağustos 2009 00:00

Artık hiçbir şekilde çözüm ertelenemeyecek

Bugünlerde yeniden sıcağı sıcağına bir Kürt sorunu gündemiyle karşı karşıyayız. Türkiye’nin öncelikli ve en önemli sorunsalı olarak karşımızda duran bu meselenin çözümüne yönelik yaklaşımların geliştirilmek istendiği...

Paylaş

Bugünlerde yeniden sıcağı sıcağına bir Kürt sorunu gündemiyle karşı karşıyayız. Türkiye’nin öncelikli ve en önemli sorunsalı olarak karşımızda duran bu meselenin çözümüne yönelik yaklaşımların geliştirilmek istendiği bu ortamda değişik kesimlerin çözüme ilişkin tartışmalar yapıp çözüm modelleri geliştirmeye çalıştıklarını görmekteyiz. En önemlisi de devletin tepesinde olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “tarihi fırsat” şeklinde değerlendirme yapmasıdır. Bu yaklaşım sonucu devletin değişik kademelerinde hummalı bir çalışma yürütülmeye başlanmıştır. Bu da belli bir süre Türkiye’de pozitif bir havanın oluşmasını sağlamıştır. Buna rağmen bu konuda halen somut ve olumlu gelişmelerin beklentisi içinde süreci takip etmekteyiz.
Cumhuriyet tarihinin en önemli sorunu olan Kürt sorunu ile devlet, toplum ve bireyler olarak yüzleşme zamanının çoktan geldiğine inanıyoruz. Kaygılar, korkular ve yasaklarla tartışılamaz kılınmış olan Kürt sorununu kendi öncel sorunumuz olarak algılayıp çözüme gidemezsek, gerçek anlamı ile demokratik bir hukuk devleti olamayacağımız gibi, olması gereken ekonomik ve sosyal refah düzeyinden de sürekli uzak kalmaya devam edeceğiz. Kürt sorununun görmezden gelindiği, yok sayıldığı ve inkar edildiği 86 yıllık tarihten dersler çıkararak; bir kördüğüm halini almış Kürt sorununa yönelik cesur siyasal, kültürel, ekonomik ve sosyo-psikolojik açılımlarla cevap olmanın zamanının geldiğini artık görmeliyiz. Olgun demokratik bir sivil toplum haline gelmenin yolu bu çözümden geçecektir.
Kürt sorunu öncesi olmakla beraber Cumhuriyet tarihiyle özdeş bir şekilde günümüze kadar sirayet etmiştir. Resmi İdeolojinin kadrolarının asimilasyonist ve baskıcı politikalarıyla bir kör düğüm haline getirilen Kürt sorunu yok sayıldıkça daha yoğun bir şekilde gelişerek uluslararası bir sorun mahiyetine bürünmüştür. Yıllardır on binlerce insanın yaşamına mal olan, bununla beraber köylerin boşaltıldığı, toplumda gerginlik ve kaygı uyandıran bu sorunun çözümü yönünde kapsamlı ve kalıcı adımlar atılması en öncelikli ve olmazsa olmaz bir ihtiyaç halinde önümüzde durmaktadır. Yaşanan bu acı olaylar, yenilerinin yaşanmaması için bir tecrübe olarak belleklere kazınmalı, dersler çıkarılmalı ve kan davasına dönüştürülmemelidir.
Tarihsel perspektif ve siyasal dengeler içinde karmaşık ve çok yönlü bağlantıları olan Kürt sorunu; geniş bir coğrafya içinde yaşayan toplumun bütününün kaderine etki eden yakıcı bir sorundur. Bu anlamda geliştirilecek çözüm modelleri kapsamlı, yetkin ve etkin olmak zorundadır. Çözüm doğrultusunda atılacak adımların başarısı için; dışlayıcı, ötekileştirici, gerginlik yaratıcı üslup ve davranışlardan kaçınılması gerekmektedir. Süreç, daha çok empati kurarak yapıcı ve güven yaratıcı tutumlarla olumlu sonuçlar doğuracaktır. Sağlıklı bir diyalog ortamının oluşması, önyargıların yıkılması acıların yarıştırılmaması, karşılıklı güvenin tesis edilmesi çözüm reçetesinin kaynağı olacaktır. Bu yaklaşım ve şartlarla oluşturulacak bir ortak akıl kalıcı çözüme dönük cesur adımların habercisi olacaktır.
Çözüme bu derece yakınlaştığımız bir süreçte bazı siyasi partilerin, rant elde etme isteğiyle çözüm çabalarını sulandırmaya çalıştıklarına şahit olmaktayız. Günümüz dünyasında ırkçı, şoven yaklaşımların geçerliliklerini yitirdikleri bir dönemde; böylesi çağdışı anlayışların hâlâ baskın gelmeye çalışmalarını derin bir kaygı ve üzüntü ile izlemekteyiz. Kürt sorununun çözümü siyasi bir rant aracı olmayacak derecede hassas ve hiçbir çevrenin tekelinde olmayacak kadar da geniş bir yelpazeyi içinde barındırmaktadır. Bunun için de bu tür gerici ve şoven yaklaşımlara tolerans tanınmamalı ve bu anlayışlar sorunun çözümünden dışlanmalıdırlar.
Çözüm dilinin oluşmasında medyanın, devlet kurumlarının, iktidar ve muhalefet partilerinin, aydınların ve sivil toplum örgütlerinin sorumluluk anlayışları, duyarlılıkları ve üslupları çok önemli katkı sağlayacak faktörlerdir. Bunların kendi alanları içinde, bilgi ve görgüleri dahilinde gerçekleştirecekleri teorik ve pratik çalışmalar çözüm dilinin gelişmesine ön ayak olacağı gibi sürecin seyrini de belirleyecektir. Bunun için bizler böylesi tarihi bir rol ve sorumlulukla karşı karşıya olduğumuzun bilinciyle hareket etmeli ve gereklerini yerine getirmekten kaçınmamalıyız.
Kürt sorunu ilk etapta savaş ve şiddet girdabından çıkarılmalıdır. Tarih bize bunu bütün yakıcılığı ve çıplaklığı ile göstermiştir. Gelinen aşamada şiddet sarmalı ister Türk ister Kürt olsun tüm halkların aleyhine ve zararına bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. Bunun için de silahı bir alternatif mücadele aracı olmaktan çıkartıp, şiddet ve baskı araçlarını devre dışı bırakmak hayati önemdedir. Hukuk devleti sınırları dışına çıkan ve şiddet içeren bütün uygulamaların çözümsüzlüğü beraberinde getireceği gibi yeni can kayıplarına ve büyük ekonomik zararlara sebebiyet vereceği bilinmelidir.
Kürt sorununda kalıcı çözümün temelini yirmi birinci yüzyıla egemen olan evrensel hukuk ilkeleri ve insan hakları anlayışına göre oluşturmak gerekmektedir. Bu anlayış çerçevesinde herkes kimliğini yaşamak ve yaşatmak, dilini ve kültürünü öğrenmek, korumak ve geliştirmek hakkına sahip olacaktır. Temel insan haklarıyla ilgili tüm uluslararası sözleşmelerde yer verilen sosyal, kültürel ve siyasal hakların eksiksiz ve çekincesiz kabulü demokratik hukuk devletinin tesisine yol açacağı gibi çözümde de katkı sağlayacaktır. Ayrıca bu konuda dünyada bir çok çözüm örneği de mevcuttur. Kürt sorununun özgün taraflarıyla birlikte bu örnekler de irdelenerek sağlıklı bir çözüm perspektifine ulaşılabilecektir.
Cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan politikaların ve sergilenen yaklaşımların aşılmasının zorunluluğu açıktır. Bu açıdan yeni bir anayasaya duyulan gereksinim ivedi bir şekilde önümüzde durmaktadır. Öncelikle ifade özgürlüğünün ve ifadeyi yayma özgürlüğünün taraf olduğumuz sözleşmelere ve evrensel hukuk normlarına uyarlanması gerekmektedir. Anayasal yurttaşlık anlayışını ve farklı kültürlerin varlığı ve korunası gerekliliğini temel alan bir anlayışla yapılacak bir anayasal düzenlemeyle birlikte, yüzde 10 gibi ilginç bir baraj sistemi oluşturan siyasal partiler yasasının değiştirilmesi önemli adımlar olacaktır. Kürt sorunuyla ilgili sadece bireysel hakların çözüm olmayacağı bunun yanında kolektif hakların tanınması yönünde de yasal düzenlemelere gidilmesi gerektiği bilinmelidir. Kürt kimliğinin anayasal güvence altına alınması bu anlamda önemli bir katkı sağlayacaktır.
“Anadile saygı insana saygıdır” şiarından yola çıkarak anadilde konuşma, eğitim ve öğretimde kullanma hakkının vazgeçilmez bir insan hakkı olduğunu ve bu hakka karşı çıkmanın hiçbir gerekçesinin olamayacağı inancındayız. Bundan dolayı da anadilde eğitim önündeki bütün engeller bir an önce kaldırılmalı, Kürtlerin yoğun yaşadıkları yerlerde Kürtçe eğitim zorunlu hale getirilmelidir. Ancak bu şekilde asimilasyonist zihniyet yıkılarak demokratik bir ülke olmanın adımları atılabilecektir. Bunun yanında üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılması, kamu ve özelde Kürtçe basın ve yayın önündeki engellerin kaldırılması, yerleşim yerlerinin Kürtçe isimlerinin iade edilmesi, seçimlerde Kürtçe propaganda yapmanın sağlanması gerekmektedir. Bu şekilde Avrupa Birliği müktesebatına uygun bir yapılanma ile birlikte Kürt sorununun çözümünde de büyük adımlar atılmış olacaktır.
Kürt sorununun çözümüne önemli katkı sağlayacak unsurlardan birinin de idari, mali, adli ve yerel yönetimlerin geliştirilmesine yönelik çalışma ve düzenlemeler olacağı aşikardır. Özellikle Kürtlerin yoğun bir şekilde yaşadığı yerlerde, yerel yönetimlerin yetkilerini artıracak yasal düzenlemeler bir iyi niyet göstergesi olacaktır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi Kürtlerin etkin bir şekilde siyasal, sosyal ve ekonomik yaşama katılımını sağlayacaktır. Farklılıkların bir zenginlik ve güzellik olduğunu kanıtlayacak, bu şekilde de bir kaynaşma ve gerçek katılım iradesine yol açacaktır.
Ayrıca sorunu sadece Türk ve Kürt elitleri veya ABD ve benzeri ülkeler yoluyla tartışıp çözmeye çalışmak, konuyu özünden uzaklaştıracağı gibi çözüm için de yeterli olmayacaktır. İç dinamiklere dayanmayan, tarafların gerçek iradesini yansıtmayan, Türk ve Kürt halklarının görüş ve önerilerini dikkate almayan bir çözümün zor olacağı bilinmeli ve buna göre hareket edilmelidir.
Artık hiçbir şekilde çözümü ertelenmeyecek olan Kürt sorununda kritik bir aşamada olduğumuz ortadadır. Geçmişte yaşanan acılar ve trajediler daha güzel bir ortamda özgür bir şekilde birlikte yaşamamıza vesile olmalıdır. Irkçı, statükocu ve militarist yaklaşımlar hiçbir toplumda sorunları çözme gücünü gösterememişlerdir. Bilakis var olan sorunları Gordion Düğümü gibi çözülmez bir hale getirmişlerdir. Türkiye’nin de Kürt sorununda günümüze kadar yaşadığı durum bundan ibarettir. Artık kaybedecek yıllarımızın olmadığı bilinciyle yüksek bir çözme gücü ve iradesinin oluşması elzem bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
Şırnak Barosu olarak bu konuda geçmişte olduğu gibi bundan sonra da görev ve sorumluluklarımızı etkin bir çalışma isteği ve inancıyla sürdüreceğimizi; Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümüne yönelik görüş ve önerilerimizi aşkın bir duyarlılıkla dile getireceğimizi belirtmek istiyoruz. Bu anlamda tüm çevreleri sorunun çözümüne yönelik olarak görüş, öneri ve çalışmalarıyla sürece katılım sağlamalarını bekliyoruz.
NUŞİREVAN ELÇİ - Şırnak Barosu Başkanı
ÖNCEKİ HABER

Sunny patronunun kriz fırsatçılığı

SONRAKİ HABER

BAŞYAZI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...