08 Ağustos 2009 00:00
MERCEK
CHPnin başkanı kimliğiyle D. Baykalın, siyasal provokasyon gibi bir başarısı bulunuyor. Kendisi sorumluk üstlenmez. Rakip gördüğü parti ve politikacıları ise provoke etmeye çalışır.
CHPnin başkanı kimliğiyle D. Baykalın, siyasal provokasyon gibi bir başarısı bulunuyor. Kendisi sorumluk üstlenmez. Rakip gördüğü parti ve politikacıları ise provoke etmeye çalışır. Bununla da yetinmez, partisinin ülke siyasal yaşamındaki rolü ve etkisini toplumsal düzeyde işlevli olabilecek gerginlikler için kullanmaya çalışır.
Baykalın, Kürt açılımı olarak isimlendirilen ve Kürt sorununun çözümüne götüreceği ileri sürülen hükümet politikasına karşı tutumu, gerginleştirici, 86 yıllık şovenist politikaların etkilediği yurttaş kitlelerini provoke edici, şantajcı bir tutumdur. T. Erdoğanın, AKP Genel Başkanı olarak DTP yöneticileriyle konu üzerine görüşmesine, .. siz terör yapanlarla, sahiplenenlerle, dolayısıyla terörle müzakere ediyorsunuz diyerek karşı çıkarken, sadece provokatif bir tutum almıyor; parlamenter sistem, hukuk, siyasal partiler ilişkisi vb. konulardaki kendi burjuva dünyalarının yerleşik kurallarını da ayak altına alıyor. MHP Şefi Bahçelinin tutumuna yakın bir tutumla şovenist saldırgan politikaları teşvik ediyor.
AKP tarafından yapılacağı açıklanan devletinKürt açılımının içeriği henüz belirgin değil. Şunu şunu yapacağız ya da yapmayı düşünüyoruz türünden bir taahhüt de yok. Ucu açık açıklamalardan çıkarılabildiği kadarıyla; bu açılım bireysel kültürel haklar çerçevesinde Kürtçenin kullanılması ve üniversiteler bünyesinde Kürt dili-edebiyatı bölümlerinin açılması ve adı af olmayan kısmi bir af ötesine geçmeyecek.
Baykal ve partisindeki ya da basın-yayın alanındaki kafadarları bu kadarına dahi ateş püskürüyorlar! Sistemlerine Demokratik parlamenter sistem diyorlar; oraya gelen partileri sözüm ona Parlamenter sistemin vazgeçilmez unsurları sayıyorlar. Buna karşın, milyonlarca Kürt ve öteki milliyetlerden önemli bir emekçi desteğini alan bir partinin yöneticileriyle ülkenin en önemli toplumsal-politik sorunlarından birinin, üstelik bu parti sorunun dolaysız tarafı olmasına karşın, görüşülmesini terörle müzakere diye suçlayacak kadar da gerçeklerin, gelişmelerin ve toplumsal olay ve olguların dışında bir öfke, önyargı ve sorumsuzlukla ortaya çıkıyorlar. Baykal ve sözüm ona sosyal demokrat kimi yazar kafadarları (B. Çoşkun, F. Bila, T. Türenç ) Terör örgütünün tasfiyesi ve terörün sona erdirilmesi ilk koşuldur diyorlar ve sorunun çözümü için demokrasi standardı yükseltilmeli, bölgeler arasındaki dengesizlikleri giderecek ekonomik önlemler alınmalıdır türünden bıktırıcı nakaratı tekrarlayarak, Kürtlerin ulusal taleplerinin karşısına dikiliyorlar.
Bu karşı çıkış, öncesi bir yana bırakılsa bile son yirmi beş yıldır siyasal-askeri ve toplumsal gündemin en önünde yer alan bir soruna ilişkin bir tutum ifadesidir.
Sorumsuzluğu ve şovenist düzeyi o denli yüksektir ki, devletin, bir siyasal çözüme asla denk gelmeyen ve Kürt olmayı ancak ikincil kültürel kimlik şeklinde bireysel seviyede yaşanabilir gören tutumunu dahi teröre taviz saymaktadır.
Sadece Kürtler açısından değil Türkiyenin tüm milliyetlerden emekçileri, ülke ve komşu halklar açısından da tehdit edici, halkların arasına nifak sokucu, serbest iradeye dayalı ve gönüllü birlikte yaşamın önüne barikat ören, bölücü ve terörize edici bir siyasal tutumun ifadesidir bu anlayış ya da yaklaşım.
Bu provoke edici ve inkarcı tutumlar aşılmadan halkların kardeşçe birliği örülemez.
A. CİHAN SOYLU