09 Ağustos 2009 00:00
BAŞYAZI
Geçtiğimiz mayıs ayında, KESK ve KESKe bağlı sendika yönetici ve üyelerine yönelik yapılan operasyonlarda gözaltına alınan 31 kişi hakkında hazırlanan iddianame; demokrasi, özgürlükler ve Kürt sorunu karşısında savcıların temsil ettiği yönetim zihniyetini göstermesi bakımından son derece çarpıcı bir örnek oluşturacak mahiyette.
Geçtiğimiz mayıs ayında, KESK ve KESKe bağlı sendika yönetici ve üyelerine yönelik yapılan operasyonlarda gözaltına alınan 31 kişi hakkında hazırlanan iddianame; demokrasi, özgürlükler ve Kürt sorunu karşısında savcıların temsil ettiği yönetim zihniyetini göstermesi bakımından son derece çarpıcı bir örnek oluşturacak mahiyette.
İddianamede, KESK üyesi kamu emekçilerine, Demokratik Emek Federasyonuna (PKK bağlantılı bir illegal federasyonmuş!) üye olmaktan başlayan suçlamalar oldukça ilginç. Suçlamalar, bir yandan bu kişilerin KESKteki faaliyetleri ile hazırladıkları raporlardan ve birbirlerine yurtsever demelerine dayandırılırken öte yandan da Anadilde eğitim hakkını savunmaktan Kürtçe dil dersi vermek ya da Kürtçe kursa gitmeye kadar götürülmüş!
Ancak hızını alamayan savcılar, iddianamede; sanıkları suçlamakla da yetinmiyor; DTP, Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM), Azadia Welat Gazetesi, Türkiye Barış Meclisi, hangi kurum adı iddianamede geçmişse onları da örgütle bağlantılı, Örgütün emriyle kurulan ve hareket eden kurumlar olarak suçlamakta hiçbir sakınca görmüyor; hiçbir sınır tanımıyorlar.
Savcı bu iddianameyi mahkemeye sundu ve önümüzdeki günlerde bu iddianame mahkemede okunacak ve sanıklar da bu suçlamalar doğrultunda yargılanacak!
Bir yandan kamu emekçileri böyle McCarthyci bir zihniyetin ürünü iddialarla yargılanırken; Cumhurbaşkanından, Başbakanından başlayarak cümle devlet ve hükümet erkanı; Kürt sorununa demokratik bir çözüm arayışında olma iddiasındaki çalışmalarını sürdürecekler. Ve savcının Diyarbakıra Amed dedikleri için PKK bağlantılı görerek cezalandırılmasını istediği kamu emekçileri yargılanırken, devletin en üst görevlileri, Bölgede yerleşim yerlerine eski adlarını geri vereceğiz diyerek, Kürt sorununa çözüm için adım attıklarına dünya alemi inandırmaya çalışıyor olacaklar.
Ya da savcının PKK uzantısı gördüğü DTP ile Başbakan, bakanlar; Kürt sorununu çözmek için konuşuyor ve KESKliler yargılanırken de bu görüşmeler sürecek.
Yine, Kürt sorununa çözüm diyenler en başta, Kürtlerin kültürlerini geliştirmesini savunurken, savcı MKMyi silahlı terör örgütü uzantısı görüyor ve bu kuruma gidip gelen kamu ekmekçilerini de örgüt bağlantılı olarak yargılıyor.
Savcılığın iddianameye yansıyan zihniyeti ancak, bir zamanlar kendisiyle aynı görüşleri paylaşmayan herkesi Rus casusu olmakla suçlayan ABDli senatör McCarthynin tutumundan türetilen McCarthycilikle örtüşebilir. Ve savcılığın zihniyetiyle kanıt üretildiğinde; ülkede her aklı başında vatandaş; her özgürlük ve demokrasi kaygısı duyan kişi; insan hakları ve demokrasi mücadelesi veren, majestelerinin hoşuna gitmeyen her örgüt, parti , çevre, bir tür yıkıcı, Silahlı terör örgütü ile bağlantılı olmakla suçlanabilir.
Toplumların ilerlemesi içinde; elbette savcılar, mahkemeler de olumlu-olumsuz işler yaparlar. Ama kimi davalar toplumun vicdanı olarak sivrilir; yargılananların yargıladığı ve sistemin tüm çürümüşlüğünün, kokuşmuşluğunun gözler önüne serildiği bir sahneye dönüşür.
KESK üyesi kamu emekçilerinin, İzmir Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan bu davası da, iddianameye bakılınca, McCarthyci zihniyetin yargılandığı bir özellik kazanacağa benzemektedir. Türkiyeyi yöneten, özgürlük ve demokrasi düşmanı zihniyet bu iddianameyle, örtüsüz ve maskesiz olarak sahneye çıkmıştır. Bu yüzden bu davanın seyri içinde bu zihniyetin ne kadar çirkin ve çürümüş bir düzenin ideolojisi olarak biçimlendiği daha da iyi görülecektir.
Ülkenin halklarının kardeşleşmesinin, ülkenin gerçek ve bir birlik içinde olmasının, Kürt ve Türk kökenli halkların birlikte ve bir arada yaşamalarının bu zihniyet tarafından sabote edildiği bu davanın seyri sırasında herkesçe görülebilecektir.
Yargılanan KESKli kamu emekçileri de elbette eninde sonunda özgürlüklerine kavuşacaktır.
Dileğimiz onların bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarıdır.
İHSAN ÇARALAN