10 Ağustos 2009 00:00
BAŞYAZI
İşsizlik Türkiyede uzun yıllardan beri en önemli sorundu. Krizle birlikte ise işsizlik devasa, altından kalkılamayacak bir soruna dönüştü.
İşsizlik Türkiyede uzun yıllardan beri en önemli sorundu. Krizle birlikte ise işsizlik devasa, altından kalkılamayacak bir soruna dönüştü.
İşsizlik fonu ise, şu anda en taze, 40 milyar TLnin üstünde sıcak para biriken bir fon.
Fon işçilerden kesilen paralarla oluşan ve işçi için, işsiz kaldığında, işçinin ve ailesinin yaşamını idame ettirmesi amacıyla kurulmuş bir fon.
Patronlar ve onların her yerdeki temsilcileri, uzunca bir zamandan beri, bu fondaki paralara göz dikmiş bulunuyorlar. Bu parayı bize verin Türkiyeyi uçuralım, IMF ile anlaşsak bile bin bir şartla 20 milyar dolar verecek. Ama fonda 40 milyar lira gözümüze bakarak yatıyor diyen patronlar her vesileyle bu paranın ekonomiye kazandırılmasını (kendilerine demek daha doğru) istiyorlardı.
Ancak, işçinin bu kara gün birikimine dokunmak da öyle kolay değildi. Sonuçta hükümet, krizi bahane ederek, adına istihdam sözcüğünü de kattığı, Yatırım ve İstihdam paketi ile fona el attı!
Cumhurbaşkanının dayeniden görüşülmek üzere meclise iade ettiği yasa yarın Meclisin olağanüstü toplantısıyla yasalaştırılmak isteniyor. Ve bu yasayla, Fonun nema gelirlerinin dörtte üçü hazineye gelir kaydedilecek!
Ve bu gelirin bir bölümü GAP ve öteki alt yapı harcamaları için kullanılırken diğer bir bölümü de; Teşvik edilen yatırımlara bağlı olarak istihdam edilen işçilerin sigorta primlerinin işveren hisselerinin... ödenmesinde kullanılacak. Yani patronların ödediği sigorta primleri de artık patrondan istenmeyecek, fondan tahsil edilecek. Asgari ücretten çalışan işçi ise, kendi payına düşen sigorta primlerini ödemeye devam edecek! Açıkçası Hükümet, patronların cebine fondan karşılıksız olarak para (Kredi değil. Kredi olsa eninde sonunda geri ödenirdi) koymaktadır.
Alavere dalavere Kürt Memet nöbete! hesabı. Sonunda işçilerin, işsiz kaldıklarında yararlanmak için oluşturduğu birikim böylece Hükümetin, dolayısıyla da patronların yağmasına açılmış olmaktadır.
Elbette hükümetin pervasızlığının nedeni; sendikal konfederasyonların yöneticileriyle bu konuda anlaşmış olmasındandır. Muhtemeldir ki; Özel İstihdam Bürolarının yasadan çıkarılmasını isteyen Türk-İş, DİSK ve Hak-İşin yöneticileri, buna karşılık işsizlik fonunun yağmasına göz yumacakları sözünü vermişlerdir.
Ve her vesileyle; Özel İstihdam Bürolarını yasadan çıkarmak için ne kadar fedakarca çalıştıklarını anlatan konfederasyon yöneticileri, fonu yağmaya açtıklarını hiç gündeme getirmemektedirler.
Dolayısıyla hükümet ve patronlar, çok kolay, geri ödemesi de olmayan bir kaynağa sahip olmuşlardır. Ve her sıkıştıklarında fondan bir yüzde şu kadarlık daha kaynak tırtıklarlarsa işçi cephesinden bir tepki almayacaklarına dair bir güvence edinmişlerdir.
Elbette patronlar nerede ne kaynak varsa onu isteyeceklerdir. Bu, patronların patron olmasının gereğidir.
Elbette hükümet nerede ne kaynak varsa bunu patronlara aktarmak isteyecektir. Bu da, her ne kadar halktan oy alarak hükümet olmuş olsa da, hükümetin patronların hükümeti olmasının gereğidir.
Ama sendikacıların; yasa mademki böyle açıkça gözler önünde dururken, buna itiraz bile etmemeleri; işçilerin gündemine getirmemek için özel bir gayret göstermeleri; sendikal konfederasyonların yöneticisi olmayla, bırakın az çok gönlü işçiden yana olan bir kişi olmakla bile bağdaşmaz.
Peki bu; emeğe ve emek mücadelesine sırt dönen anlayışı soruya çevirelim. Ey, konfederasyonların yöneticileri; siz bu maddeye itiraz etmeyerek; bu maddenin işçiden saklanmasına çanak tutarak, Ne olmanın gereğini yaptınız?
Tabii soru, olup biteni seyredip, bu maddenin böyle geçmesine göz yuman tüm sendikal camiayadır da!
İHSAN ÇARALAN