11 Ağustos 2009 00:00
DÖNÜŞÜM
Almanyada bu yıl süper seçim yılı olarak anılıyor. Cumhurbaşkanı seçimi, sekiz eyalette yerel seçimler, altı eyalette eyalet seçimleri, AP seçimleri ve genel seçimler.
Almanyada bu yıl süper seçim yılı olarak anılıyor. Cumhurbaşkanı seçimi, sekiz eyalette yerel seçimler, altı eyalette eyalet seçimleri, AP seçimleri ve genel seçimler. Bunlardan bazıları sonuçlandı bazıları ise önümüzdeki hafta ve aylarda gündemde.
Süper seçim yılının en büyük özelliği seçimlere katılımın o kadar da süper olmaması. 7 Haziranda yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine katılım yüzde 43.3 dolayındaydı. AP seçimlerine katılım geleneksel olarak düşük oluyor. Ama yıllardır yerel, eyalet ve genel seçimlere katılımda sürekli bir gerileme söz konusu.
Bunun bir nedeni artık partilerin seçim programlarının birbirlerinden çok farklı olmaması. Asıl neden ise yığınların uzun bir süredir parlamentodaki partilere güvenmemeleri; Özellikle son 10 yılda seçimlerde verilen vaatlerin unutulması veya tam tersi yapılması had safhaya geldi.
Geçmişte partiler en azından bir süre verdikleri vaatleri yerine getirmek için çaba içinde görünürlerdi. Ama artık bunu bile yapmaya zamanları kalmıyor. Seçim vaatlerinin ifade edilmesiyle bunun gerçekleşemeyeceğinin ilan edilmesi arasında çok kısa süreler var. İşin ilginç yanı vaatte bulunan bir partiye, bu vaadin gerçekleşmeyeceğine ilişkin yanıtın rakip partiden gelmeden kendi saflarından geliyor olması. Hükümetin büyük ortağı olan Hıristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) genel seçimlerden sonra yaygın bir vergi indirimine gideceğini ilan etti. Daha rakip partiler ağızlarını açamadan CDU/CSUnun içinden Devlet borcunun bu kadar yükseldiği bir dönem bunun mümkün olmadığı ortada diye açıklamalar geldi.
Hükümetin diğer ortağı SPD ise 2020 yılına kadar dört milyon yeni iş olanağı yaratacaklarını ve tam istihdamı sağlayacaklarını ilan etti. Bu vaadin tek gerçekçi yönü SPDnin 2020 yılına kadar hükümette kalma arzusu olduğuydu, gerisi fasa fiso! SPDye de yanıt yine SPDden geldi. Partinin açık sermaye kanadı daha gerçekçi vaatlerde seçim kampanyasını sürdürmenin faydalarını hatırlattı.
Bu arada kamuoyu yoklamalarında hükümet partilerinin vaatlerine inananların oranının yüzde 10-15 arası olduğu ortaya çıktı. Ezici çoğunluk seçimlerden sonra vergi indirimi yerine vergilerin yükseltilmesini ve tam istihdam yerine kitlesel işsizliğin artmasını bekliyor. Sonuçta bu vaatlerin sahibi denenmemiş muhalefet partileri değil; SPD 1998den, CDU/CSU ise 2005ten buyana hükümete ortaklar. Bu durumu fark eden(!) hükümet ve muhalefet partileri gerçekte seçim propagandasını neredeyse askıya aldılar. CDUlu Başbakan tatilde, SPDli Başbakan Yardımcısı ise yaşlılar yurtlarını gezip halkla ilişki kurmaya alıştırılıyor. Devlet bürokrasisinin en çetrefilli olduğu gizli servis alanından gelen SPD adayı normal insanlarla konuşmasını öğrenmeye çalışıyor! Kriz nedeniyle sermayenin bütün taleplerine olumlu yanıt veren işbirlikçi sendika yönetimleri ise işçilerin tepkisini bastırmakla meşguller. Almanyanın en büyük sendikası IG Metall, krizden etkilenen bütün büyük işletme ve tekellerde mücadeleyi örgütlemek bir yana işçileri ortak yapmaya çalışıyor. Daimlerde 140 bin işçinin ücret artışları ve ikramiyeleri gasbedildi bunun yerine işçilere hisse dağıtılacak! Sendika yönetimi hisse karşılığı önümüzdeki birkaç yıl ücret talebinden vazgeçebileceklerini ilan etti. Sermaye örgütleri önümüzdeki TİS döneminde ücretlerin düşürülmesi talebini ileri süreceklerini açıkladılar.
Bu yılın başında Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz sloganı altında on binlerce emekçi sendika yönetimlerinden bağımsız olarak alanlara çıkmıştı.
Eylül ayında bir dizi eylemin yanı sıra 17 Eylül günü Almanya çapında eylem günü ilan edildi. Önümüzdeki ay bu sessizliğin o ünlü Fırtına öncesi sessizlik olup olmadığını göreceğiz.
SERDAR DERVENTLİ