12 Ağustos 2009 00:00

Kamu emekçilerinin talepleri ortak, mücadelesi de birleştirilmelidir

Kamu Emekçileri için 15 Ağustos’ta “Toplu Görüşme” süreci başlıyor ve ilk toplantı Başbakanlık’ta gerçekleşecek. Konfederasyonlar bu yıl da toplu görüşme sürecine yönelik taleplerini...

Paylaş

Kamu Emekçileri için 15 Ağustos’ta “Toplu Görüşme” süreci başlıyor ve ilk toplantı Başbakanlık’ta gerçekleşecek. Konfederasyonlar bu yıl da toplu görüşme sürecine yönelik taleplerini ve “mücadele yönelimlerini” kamuoyuna deklare ettiler. Üç aşağı beş yukarı talepler ve yönelimler birbirine yakın ama mücadele programında, kamu emekçilerinin talepleri ve çalışma koşulları, özlük hakları konusunda ne kadar yakın ve birleştirici olacaklar, bunu önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Üyesi bulunduğumuz konfederasyonumuz KESK, bu yıl “Toplu Sözleşme Yoksa Grev Var” şiarıyla bir dizi eylem ve etkinlik kararı aldı. Kısaca belirtmek gerekirse; 13-15 Ağustos 2009 tarihlerinde şube yönetimlerinden birer kişinin katılacağı İstanbul ve Diyarbakır’dan başlatılacak kol yürüyüşleriyle 15 Ağustos’ta hükümet toplu sözleşmeye çağrılacak. İkinci oturumda illerde AKP binalarına yürüyüşler, üçüncü oturumda tüm illerde işyeri önlerinde basın açıklamaları, son oturumun yapıldığı tarihte ise 1 saatlik iş bırakma ve merkezi yerlerde oturma eylemleri yapılacak. 22 Ağustos’ta “Grev ve TİS Hakkı” na yönelik sempozyum yapılması, görüşmelerin yapıldığı günlerde Ankara’da “Emek ve Demokrasi Kürsüsü” kurulması da KESK’in kararları arasında. “Dönemsel Mücadele Programına” bakıldığında rutini tekrarlayan, günü kurtarmaya yönelik bir “program” olduğu çok açıktır.
MÜCADELE TARİHİMİZDEN ÖĞRENELİM
Toplu Sözleşme ve Grev gibi bir talebi ve iddiası olan sendikanın, öncelikle işyerlerinde ortak talepler etrafında emekçileri ve mücadeleyi birleştirmeye yönelik somut bir planı programı olmalıdır. Ve bu yöndeki çabası ve hedefi herkes tarafından anlaşılır ve görünür olmak durumundadır. Grev, bir talep uğruna işyerlerinde hizmeti, üretimi durdurmak olduğuna göre, tüm kamu emekçilerinin işyerlerinde birlikte davranma isteğini ve iradesini oluşturmak için girişimlerimiz ve yerellerdeki çalışmalarımız da belirleyici olacaktır.
Emek mücadelesinin bize öğrettiği gibi, emekçi sınıflar bir hakkı fiiliyatta kazandığı ölçüde bu hakkı yasal olarak da kazanmışlardır. Hafızalarımızı tazelemek için sendikalarımızı kurduğumuz yıllara bakmak yeterlidir. Önce sendikalarımızı kurduk, öznesi işyerlerimiz olan bir dizi eylem ve etkinlik yaptık. İşte o zaman, grev ve toplu sözleşme hakkı içermeyen, sınırlarını kendilerinin belirledikleri yasayı çıkarmak zorunda kaldılar. Yasanın bugünkü haliyle çıkmasında Memur-Sen ve T.Kamu-Sen’in rolü olmuştur. O gün egemen olan yaklaşımları “Hele yasa bir çıksın, toplu sözleşme ve grev sonra düzenlenir” oldu. Gelinen süreçte, mevcut yasanın ihtiyaca cevap vermediğini yandaş konfederasyonlarda ifade etmekte ve Toplu- sözleşme düzeni talep etmekteler.
Tüm konfederasyonlar “toplu görüşme” değil, “toplusözleşme” diyorsa; taleplerin önemli bir kısmı ortak ise, en önemlisi de taleplerimizde ve sözlerimizde kararlı ve samimiysek bu dönem mücadeleyi de birleştirmek gerekmez mi? Toplusözleşme taleplerimizi, ısrarlı bir biçimde, “müzakere masasında” savunmak, taleplerimizi kazanmak ve kararlılığımızı besleyecek eylemleri işyerlerinde birlikte, en azından eş zamanlı olarak yükseltmemiz gerekmez mi? İşyerlerinde ve mücadele alanlarında kamu emekçileri talepleri için birleştiğinde, ısrarlı bir mücadele yürütüldüğünde işte o zaman siyasi iktidar, TİS ve GREV hakkını kabul etmek zorunda kalacaktır.
Konfederasyonumuz KESK’in önceki yıllarda yürüttüğü protestocu tarz kamu emekçileri tarafından anlaşılamadığı gibi pek de kabul görmemiştir. Kamu emekçileri farklı sendikalara üye olsalar da, KESK ve bağlı sendikalara güvenmekte, “müzakere/görüşme masasında” olmasını istemekteler. Çünkü Hükümet ve işveren karşısında emekçilerin haklarını tavizsiz savunacağına güvenmektedirler. Dolayısıyla bu itibar ve üyelerine güvenle müzakere masasına giden, işyerlerinde her aşaması tartışarak birlikte planlanan bir süreci örme zorunluluğu ve olanağı dünden daha fazladır. İşyerlerinde örgütlü-örgütsüz tüm emekçiler, sendikalarının farklı eylem programlarından rahatsızlar, her işyerinde emekçiler sendikaların ortak mücadele örgütlemelerini önermekteler.
Emekçilerin kendi talepleri etrafında birleştirilmediği, mücadeleye sevk edilmediği durumda, her kadro eylemi, geniş yığınlara “Siz rahatınızı bozmayın, biz sizin yerinize eylem yapıyoruz” mantığına dönüşüyor ki, buradan sonuç almak da mümkün olmuyor. Bu tarz, emekçilerde, zaman zaman da kadrolarda bıkkınlık ve yılgınlığa yol açıyor, sendikalara güvensizliği geliştiriyor.
Taleplerimizi kazanmayı hedefleyen birleştirici ve somut bir mücadele programı ihtiyaçtır
Eylem ve mücadele programı oluşturulurken kamuoyu yaratma, sendikaları görünür kılma tarzında ısrar edilirse, görünür olunabilir ama bu görünürlük sabun köpüğü gibi kısa sürelidir ve bu yolla taleplerin gerçekleştirilemediği defalarca görülmüştür. Oysa hak kazanmayı hedefleyen bir mücadele programı, bu programı hayata geçirecek ısrarlı çalışma, sendikaları işyerlerinde güçlü kılacağı, üye olan olmayan herkesin güvenini kazanacağı gibi kamuoyunda görünür olmayı da sağlayacaktır. En önemlisi sendika olduğumuz anlaşılacaktır. Yoksa talep eden, gereğini yerine getiremediği, gücü yetmediği için, “Talep ettiği ile kalan” örgütler konumundan çıkılamayacaktır.
KESK’in haziran ayında açıkladığı dönemsel taleplerin yanı sıra, müzakere masasında ısrarla üzerinde durulması gereken talepler şunlar olmalıdır: Ücretlerin yoksulluk sınırına çekilmesi, ek ödeme, ek ders, fazla çalışma, döner sermaye gibi her ne ad altında ödeniyorsa, tüm ödemelerin temel ücrete dahil edilmesi ve emekli maaşına yansıtılmasına yönelik düzenleme yapılması, 4/B, 4/C, ücretli, sözleşmeli, tüm çalışanların kadroya geçirilmesi, yeni kadrolu personel istihdam edilmesi, performans uygulamaları, kesintisiz hizmet, zorunlu mesai gibi esnek çalışma uygulamalarına son verilmesi, çalışma sürelerinin düşürülmesi, ücretlerden gelir vergisi oranlarının 10 puan düşürülmesi, işyerlerinde meslek hastalıkları riski ve tehlikelerinin araştırılması ve önlem alınması. Bu ve diğer belirlenen taleplerin emekçiler tarafından kavranması ve talep edilir hale getirilmesi bir bütün olarak emekçilerin birlikte mücadele eder hale gelmesi bakımından da, kazanımla sonuçlanması bakımından da önemlidir.
Kamu emekçileri sendikaları olarak, bu dönem mutlaka kamu emekçilerinin ücretlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik taleplerini kazanımla sonuçlandırmak için mücadele seferberliği içine girmeliyiz. Bu mücadelenin aynı zamanda krizin etkilerine karşı mücadele olduğu göz ardı edilmeden, hazine olanaklarının, sermayeye, patronlara değil kamu emekçilerine ve yoksul emekçi ailelerine sunulması için güçlerimizi birleştirecek adımlar atmalıyız. Bizden kamu emekçilerinin beklentisi budur, buna uygun bir taktik mücadele programı oluşturmak kuşkusuz üst yönetimlerin görevidir. Doğaldır ki, bu tespiti yaparken, bekleyelim görelim demeyeceğiz. İşyerlerimizden, yerellerden yapacağımız örnek çalışma ve mücadele deneyimleriyle yönetim organlarını da daha ileri ve birleştirici tutum almaya çağırmaktan geri durmayacağız.
İlknur Bilgen - BES Genel Eğitim sekreteri
ÖNCEKİ HABER

Enstitü felsefesi ve KENT AŞ işçileri

SONRAKİ HABER

Artık bıçak kemiğe dayandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa