14 Ağustos 2009 00:00

Tıkanık bir uyarlama

Bir filmi değerlendirirken bazen bir gereklilik, bazen bir talihsizliktir, filmin uyarlandığı kitabı okumak. “Tıkanma” örneğinde, galiba ikincisi geçerli.

Paylaş

Bir filmi değerlendirirken bazen bir gereklilik, bazen bir talihsizliktir, filmin uyarlandığı kitabı okumak. “Tıkanma” örneğinde, galiba ikincisi geçerli.
Chuck Palahniuk’un Tıkanma’sının (Choke) sinemaya uyarlandığı haberi, geçen yıl duyulduğunda, zaten yeterince heyecan vericiydi. Dövüş Kulübü’nün yazarından söz ediyoruz çünkü. Beklenti büyüktü. Bir de bekleme süresi uzayınca, beklenti iyice arttı. Oyuncu olarak tanıdığımız Clark Gregg’in ilk yönetmenlik denemesinin bu kadar çok beklentiyi karşılamasını istemek, aslında haksızlık sayılmalı.
BİR ‘DÖVÜŞ KULÜBܒ VARDI...
Ortaya ikinci bir Dövüş Kulübü çıkmadı tabii. Bu etkili kitap, daha da çok film, dövüş motifi üzerinden, 20. yüzyıl sonları kapitalizminin boşluğa düşmüş insanının hikayesini anlatıyordu. Saçma bir yer altı örgütü kuracak kadar ne yapacağını hiç bilemeyen şizofrenik kafanın, İkiz Kuleler’in yıkılışıyla taçlandığı ve saldırganlığının kontrolden çıktığı finalinde tarihsel bir öngörü de vardı.
Sonuç olarak, zekice kurgulanmış din soslu cinayetleri konu alan “Se7en” gibi bir filmin dahi yönetmeni David Fincher’ın elinden çıkmıştı. Bir erkek filmi olarak nitelendi, karamsarlığı, çaresizliği, şiddeti övmekle eleştirildi. 1990’ların en tartışılan filmlerinden biri oldu. Onuncu yılını doldurduğu bugün, bir başyapıt oluşunun tescillendiğini daha kolay söyleyebiliriz.
SAFRA
Benzer konular etrafında dolanan Yazar Palahniuk’un Tıkanma’sı, babası belli olmayan piç bir karakterin, nereden gelip nereye gittiği belli olmayan piç hayatının hikayesini anlatıyor. Yazar, Dövüş Kulübü’ndeki gibi “destek grubu” hadisesine takıntılı olduğundan, burada da bir cinsellik bağımlılığı grubuyla başlıyor her şey. Ancak bir Palahniuk eserinde olabilecek unsurlar, bir araya geliyor; bir Ortaçağ köyünün taklidi bir işyeri, seks bağımlısı insanların katıldığı bir destek grubu, taş koleksiyonu yapan iri bir adam, ilerlemiş Alzheimer’ıyla sürekli hikayeler uyduran bir anne, şefkatli doktor, restoranlarda boğulmaya çalışıp biri tarafından kurtarılmayı “kazanç kapısı” haline getirmiş esas oğlan...
Yine de romanı bir yana bırakıp, filmin üzerinde durmak gerek. Orta Çağ köyünde çalışan, babası belli olmayan, annesi kendisini tanımayan, seks bağımlısı olan ve restoranlarda düzenli olarak boğulan kişi, aynı kişi, Victor. Bencillikler üstüne kurulu 21. yüzyıl kapitalizminin safrası olmayı ya umursamayacak ya da gururla karşılayacak bir kişilik. Film boyunca bütün bezginliğiyle olayların içinden geçip duruyor.
BOĞULAN ADAM NİÇİN BOĞULUYOR?
Restoranlarda boğulma hikayesi, ya da filmin adında yer aldığı şekliyle “Tıkanma” Victor’un girdiği garip bir risk. Numara yapmıyor, hakikaten, bilinçli olarak nefes borusuna yemek kaçırıyor, sonra restorandan birinin onu kurtarmasını bekliyor. Kendini öyle bir acındırıyor, kurtaran kişi ona o kadar bağlı hale geliyor ki, yemeği zaten bedavaya getiriyor, bir de üstüne ondan sürekli para alıyor. Böyle bir geçim yolu sağlamış kendine. Böylece, kendisini tanımayan annesini pahalı bir bakım evine yatırabilmiş. Bir gün annesinin İtalyanca yazılmış günlüğünü bulmasıyla işler iyice karışık hale geliyor. Çünkü, hiç tanımadığı babasının kimliğine dair bir fikir sahibi olabiliyor, nihayet.
TIKANIK ELEŞTİRİ!
Bu iç içe geçmiş eğlenceli olaylar dizisinin nasıl bu kadar durgun anlatılabildiği, hakikaten ciddi bir soru işareti. Örneğin, babasını bilmeyen kahramanla, geçmişiyle bugünü arasındaki bağı koparmış toplum arasındaki benzerlik, diğer yandan aynı kahramanın bir “tarihi köy”de çalışıyor olması arasındaki trajikomik çelişki, pek izleyicinin düşünmesi beklenen unsurlar değil. Ya da filme adını veren “tıkanma”, kendi hayatını ciddiye almayacak kadar duyarsızlaşmış Victor için ne anlama geliyor, buraların daha fazla kurcalanmaya ihtiyacı yok mu? Ya da aynı şekilde, birini kurtarmış olmayı hayatlarının en büyük olayı sayan, varlıklarını buna bağlayacak kadar anlamsız hayatlar yaşayan “kurtarıcılar” sürüsünün anlamsızlığı?
Belli ki, ruhsuz bir Victor karakteriyle hikayenin daha uyumlu olacağını düşünmüşler. Belki daha enerjik bir film değil ama, o tuhaf ironinin daha altının çizildiği bir anlatıma ihtiyacı var gibi duruyor. Dengeyi tutturması zor, tamam, ama yine de ne anlatıldığı iyice karışıyor sanki.
Karşımızda sinemasal tutuculuğa hapsolmadan rahatsız edici olmaktan kaçınmayan bir hikaye olması güzel. Bütün ruhsuzluğu ve umursamazlığıyla, bir Amerikan toplumu eleştirisi.
Ama eleştirirken ne eleştirdiği şeyin ne olduğunun, ne de neden eleştirdiğinin farkında değil gibi bir eleştiri. Nefessiz kalmış, tıkanmış cinsinden.
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

‘Adam gibi adamdı’ diyerek uğurlandı

SONRAKİ HABER

Festivaller kriz mağduru

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...