16 Ağustos 2009 00:00

NOT

‘Kürt açılımı’nın içeriği ve geleceğine dair kuşkusuz ki daha çok tartışmalar yaşanacak. Bu da bir mücadele süreci sonuçta. Süreci ketleyip güdükleştirerek ‘çözüm’ü ötelemeye dönük açık-örtük çabalara çok tanık olacağız.

Paylaş

‘Kürt açılımı’nın içeriği ve geleceğine dair kuşkusuz ki daha çok tartışmalar yaşanacak. Bu da bir mücadele süreci sonuçta. Süreci ketleyip güdükleştirerek ‘çözüm’ü ötelemeye dönük açık-örtük çabalara çok tanık olacağız. Ama bu olumsuzluklar, daha şimdiden ortaya çıkan olanak ve olumlulukları görmemizi engellememeli...
Hep söylüyoruz; Kürt sorununa dair ‘toplumsal algı’nın değişiyor oluşu en önemli gelişmedir. Çözümsüzlüğün psikolojik eşiği aşılmaya, şovenizmin taşa dönüştürdüğü vicdanlar barışın dilinden konuşmaya başlamıştır. Kürt meselesi, öfke, hınç ve linç duygularından yalıtık olarak konuşulabilir olmuştur. Böyle de olabiliyormuş demek ki.
Ama bu toplumsal atmosferin daha da yaygınlaştırılıp derinleştirilmesi ve en önemlisi de kalıcılaştırılması gerekiyor. Bunun için de ‘süreci’, hükümetin, devletin, sistemin inisiyatifine terketmemek hayati önem taşıyor.
Çözüm tartışmalarının daha çok toplumsallaştırılması açısından işçi sınıfı ve sendikaları özellikle konuşulmalı. Bugüne kadar, Kürt tarafı da dahil, demokratik çözüm diyenlerin en büyük dezavantajı işçi sınıfı ve örgütlerinden meseleye dair yaklaşım(sızlığ)ı oldu belki de. Sendikal bürokrasi işçi sınıfını devletin geleneksel çizgisine hapsetti. Kürt meselesinin sınıf mücadelesini de ketleyen muazzam toplumsal etkileri ortadayken, milyonlarca Kürt ve Türk bu yakıcılığı kanıyla canıyla soluk soluğa hissederken, işçiler “bizi kendi sorunlarımız ilgilendirir” denilerek, meseleden uzak tutuldu. Oysa, Kürt sorunu da, Kürdün ulusal mücadelesi de tarihseldir ve tarihsel olandan kaçmak mümkün değildir. Devasa bir toplumsal-tarihsel sorunu görmezden gelerek “politika bizi ilgilendirmez, bizim ekonomik sorunlarımız var...” demek, sınıf mücadelesinden de kaçmaktır aynı zamanda. Nitekim, Kürt sorunu da dahil olmak üzere politikadan yalıtılmış (ki bu devlet güdümlülüğünün sonucudur) sendikal hareket, irtifa kaybede kaybede, ekonomik mücadelenin de hakkını veremez duruma geldi. Onyıllardır toplumu alt üst eden bir sorunun, en az ekonomik talepler kadar ve belki de onunla kıyaslanmayacak kadar işçi ve emekçi sınıfların da sorunu olduğu gerçeğinden kaça kaça, ekonomik mücadelede de dibe vurmuş bir sendikal trajedi çıktı ortaya. Sendikal bürokrasinin sınıfın gözüne çektiği apolitik perde, sorunlar karşısında bütüncül bir sınıf tutumundan uzak tuttu işçileri.
En kodamanından en kıytırığına bilimum patron örgütlerinin yıllardır ha bire laf ettiği Kürt meselesinde bugün işçi sendikaları yöneticilerinden de sesler çıkmaya başladı. Herkesin ama herkesin rahatça konuşabildiği bugünkü koşullarda bile çıkarılan sesin çok da tatmin edici olduğu söylenemez ama. Bu durum, sınıfın yıllardır mahküm edildiği apolitizmin çarpıcı bir göstergesi değil midir? Evet, böyledir ve ‘tartışma süreci’, işçi sınıfını bu durumdan çıkararak ona politik refleks kazandıracak bir yaklaşımın olanaklarını da barındırmaktadır.
Bütün bu çerçeveden baktığımızda, Petrol İş Başkanı Öztaşkın’ın, Batman şubesi genel kurulunda yaptığı konuşma bir ilk olması açısından önemlidir elbette. Ama nihayetinde, bir Kürt ilinde, Batman’da ve Kürt işçilerine yapılmış bir konuşmadır sözkonusu olan. Kürt işçi ve emekçilerinin Kürt meselesine dair duyarlılıkları zaten farklıdır. Acil olan, barış ve çözüm fikrini batıdaki Türk işçisine mal edebilmek, memleket sorununa çözüm bilincini orada geliştirebilmektir. Niyetini asla tartışmıyoruz ama Öztaşkın Aliağa’da, Petkim’de de konuşmalıdır. Hem öyle sadece kongre kürsülerinde değil, ‘Kürt açılımı’na dair özel gündemli işçi toplantıları düzenlenmeli, oralarda konuşulmalıdır. Duyarlıyım diyen bütün sendikacılar böyle yapmalıdır.
Gazetemizdeki yazı dizisinde de okuyoruz; çoğu sendikacı meseleye dair, çok geriden de olsa, görüş belirtiyorlar. Olumludur elbette. Ama yeterli midir? Sözgelimi, birisi, “hükümet paketini açıklasın da biz de görüşlerimizi söyleyelim” diyor. Böyle bir çözüm önerisi mi olur! Sorun, hükümetin çözümü ve sendikacının görüşü müdür? Böyle ise senin görüşünün ne önemi var o zaman demezler mi adama! Bu ‘görüş’, mutlaka aşılması gereken bir geri yaklaşımın göstergesidir aslında. Memlekette bütün toplumsal kesimleri ilgilendiren, bütün toplumsal sorunlara değen Kürt sorununa dair gelişmeler olacak, sendikacı kendisine mikrofon tutulduğunda ya da muhabir telefon ettiğinde “hele hükümet paket açıklasın da...” diye görüş belirtecek!
Hükümetin sendika merkezlerini ziyaret ederek, göstermelik de olsa, meseleye ilgi göstermelerini istediği böylesi bir dönemde işçi sınıfına yakışır bir tutum sergilemeleri gerekir sendikacıların. İhtiyaç duyulan, sendikacının kişisel görüşünden çok, işçi sınıfına kazandırılması gereken çözüm bilinci ve pratiğidir. Bu saatten sonra, “aman Kürt meselesiyle işçileri bölmeyelim” gibisinden mazaretlerle zaten tartışılan bir sorundan kaçmak, işçileri tartışmalardan uzak tutmak, en büyük “bölücülüktür”. AKP’den bile geri olmayı kabullenmektir.
VEDAT İLBEYOĞLU
ÖNCEKİ HABER

Sigara yasak baz istasyonu neden serbest?

SONRAKİ HABER

Tüzel: Kürtlere tam hak eşitliği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...