16 Ağustos 2009 00:00
Benim de sesim var
Maria Dolores doğalı dört ay bile olmadı. Fotoğrafları internet aracılığıyla geldi. Onu da, anne babasını da görmek istiyoruz. Ama bu hiç kolay değil.
Maria Dolores ve sınırları aşmak
Maria Dolores doğalı dört ay bile olmadı. Fotoğrafları internet aracılığıyla geldi. Onu da, anne babasını da görmek istiyoruz. Ama bu hiç kolay değil. Neden kolay olmadığını Maria Dolorese nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Anlatsam da anlar mı, onu da bilemiyorum. Ama siz anlarsınız, sizden başlayayım.
Maria Dolores Atinada doğdu. Annesi İrini ile 2003ten beri arkadaşız. İrini geçen sene evlendi. Evleneceğini ve eşinin İspanyadan olduğunu bir e-posta aracılığıyla öğrendik. İrini ve eşi, anlaşılan hemencecik çocuk sahibi olmak istediler ve bu sene kızları oldu.
Maria Doloresi görmek için Atinaya gitmek gerekiyor. Ama bu kolay değil. Maria Dolores ile aramızda kocaman bir sınır var. Bu sınırı aşmak kolay değil. Geçenlerde kimseye haber vermeden sınırı geçen inek bile gözaltına alındı; evine dönmesi için özel işlemler gerekti. Maria Doloresin bunlardan hiç haberi yok.
Bu sınırı sekiz yaşımda gördüğümde neler düşündüğüm aklıma geliyor. Meriç Nehrinin üzerindeki köprüde bekleyen askerleri ve köprünün ortasına çizilmiş çizgiyi anımsıyorum. Köprünün üzerine çizilmiş çizginin iki ülkeyi ayıran sınır olması, bana çok gülünç gelmişti. Meriç Nehrinin, denizlerin veya dağların üzerlerinde sınır çizgisi olamayacağını, sınırların uydurmaca olduğunu anlayıvermiştim.
PASAPORT
Atinaya gitmek için önce pasaportu uzatmak gerekiyor. Uzun süreyle geçerli olmazsa, uzun süreli vize vermiyorlar. Pasaportun rengi de önemli. Laciverdi, yeşili, kırmızısı, hatta grisi bile var. Lacivert olan en kötüsü. Bu renkleri, pasaportu ve vizeyi Maria Dolorese anlatmak çok zor. Büyüyünce annesi anlatacaktır. Ama Maria Dolores anlayacak mı, anlamak isteyecek mi, bilemiyorum.
Lacivert renkli pasaport en kötüsü, çünkü düz pasaport. Devletin ayrıcalıklı gördüklerine gösterdiği kolaylıklardan yararlanamayanların pasaportu. Kuşku duyulan düz yurttaşın pasaportu. Bu pasaportu alabilmek ve aldıktan sonra geçerli tutabilmek için devlete bir sürü para ödemek gerekiyor. Süresini iki sene uzatmak isteyenler, aylık asgari ücretin üçte birinden fazlasını; beş sene uzatmak isteyenler, neredeyse hepsini vermek zorundalar.
PASAPORT DAİRESİ
Maria Dolores, paradan ve pasaport işlemlerinden hiç anlamıyor. Parmak izinden de haberi yok. Parmak izinin ne olduğunu ve onu görmek için parmak izi verdiğimizi ileride öğrenince, belki de bize kızacak. Bilmiyoruz. Bildiğimiz o ki, devlet artık düz pasaport isteyen düz yurttaşın her parmağının izini alıyor. Yurtdışından özel makinalar getirtmiş. Özenle, tek tek, her parmağın izini alıyor. Devlet, vatandaşlık numarası sayesinde tren biletinden ev telefonuna dek her şeyi fişlerken, artık pasaport başvurusunda parmak izlerini de kaydediyor. Polis devleti işinin başında!
Polis devleti pasaport dairesine özel önem veriyor. Buraya gelenlerin, parmak izi alınması gibi saçma sapan uygulamalardan şikayetçi olmaması için rahat bir bekleme salonu yapılmış. Akıllıca bir halkla ilişkiler çabası... Bu bekleme salonunda düz yurttaş kuzu kuzu sıra bekleyecek, parmak izi alınmasına ve kocaman tutarlar ödemeye ses çıkarmayacak.
Pasaport dairesinde kafasına estiği gibi davranan tek bir yurttaş var. Tahminen iki buçuk yaşında. Sabahın köründe sıraya giren babasının ve annesinin yanında, elinde su şişesi ile çevreye bakınıyor. Sonra sıra bekleyen büyüklerin arasında koşmaya, sıraların arasında koşarak daireler çizmeye başlıyor. Birazdan annesine yanaşıyor ve yakalamaca oynamak için Beni takalasana demeye başlıyor.
Birazdan anne ve babanın sırası geliyor. Önce parmak izi verecekler. Bu genç anne baba, takalamaca oynamak isteyen kızlarının gözü önünde tek tek parmaklarını uzatıyorlar ve parmak izlerini veriyorlar. Kızları takalamaca oynamak yerine fişlemece denen oyunu öğreniyor ve polis devleti ile tanışıyor.
KONSOLOSLUK
Maria Dolores, yaşadığı ülkenin bir adı olduğunu, bu ülkede bir devlet olduğunu ve bu devletin elçilikleri ve konsoloslukları olduğunu bilmiyor. Bilmemesi de iyi, çünkü belki kuşkuya düşerdi. Kimseye zararımız olmasa da, kendimizi temiz göstermek için belge üstüne belge sunmamız gerekiyor. Ayrıca vize ücreti, seyahat sigortası vs. için bir sürü para gidiyor. Dahası, çok sabırlı olmak gerekiyor. Vize alabilmek için yaptıklarımızı ayrıntısıyla annesine haber veriyoruz. Bunları Maria Dolorese annesi ileride anlatacaktır.
MİHALAKİ VE ROYAN
Atinada Maria Dolores dışında Mihalaki ile de tanışmak istiyoruz. Neredeyse bir yaşına basacak. Onun da sınırlardan, pasaportlardan, vizelerden haberi yok. Ama o da, Maria Dolores de farkında olmadan sınırları aşmaya yarayacak bir şey yaşıyor. Mihalaki, annesi Zeynepten Türkçe, babasından ise Yunanca öğreniyor. Maria Dolores ise Yunanca ve İspanyolca öğreniyor. Birden fazla dille, birden fazla kültürle büyüyorlar. Bu açıdan şanslılar.
Bu yaz tanıştığımız bir yaşındaki Royan ise belki de daha şanslı. Evde hem Kürtçe, hem Türkçe öğreniyor. Biraz daha büyüyünce Almanyada yaşadıkları için Almanca da öğrenecek. Belki de dünyaya üç dilde birden bakabilecek.
Royan gibi Türkiyedeki çocuklar da şanslı olmalı. Çünkü çocuklar hep en güzeli hak ediyor ve bir çocuğa verilebilecek en güzel şeylerden biri dildir. Gün gelecek Türkiyede dil ve kültür konusundaki cehalet ve baskı bitecek, çocuklar Anadolunun dillerini, kültürlerini rahatça öğrenebilecekler.
ARAMA AMCA
Royan, Mihalaki, Maria Dolores ve diğer çocuklar, bir gün Kürt müziğinin ustası Aram Tigranın 7 Ağustosta Diyarbakırdan uzaklarda, bir sınırın ötesinde öldüğünü öğrenecekler. Onun Ermeni olduğunu duyunca, belki de çok kültürlülüğü ve müziğin sınır tanımadığını daha iyi kavrayacak, Diyarbakırın tarihini araştırmak isteyecekler. Belki Aram Ustanın vasiyetinin neden Diyarbakırda gömülmek olduğunu anlayacaklar. Aram amcanın Diyarbakırda gömülmesine izin verilmediğini öğrenince, insanlık adına derinden utanacaklar.
Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu