17 Ağustos 2009 00:00
EVRİM/DEVRİM
Kürt Açılımı bütün haşmetiyle Türkiyenin gündemine oturmuş durumda.Hareket noktası ırkçı milliyetçilik olan Bahçeli gibi kimileri, böyle bir açılımı vatana ihanet olarak niteliyor. CHP de, MHP gibi görüşelim önerisini ve randevu talebini bile reddediyor.
Kürt Açılımı bütün haşmetiyle Türkiyenin gündemine oturmuş durumda.
Hareket noktası ırkçı milliyetçilik olan Bahçeli gibi kimileri, böyle bir açılımı vatana ihanet olarak niteliyor. CHP de, MHP gibi görüşelim önerisini ve randevu talebini bile reddediyor.
Başbakan ise bakan ve vekillerini bile ağlatan çok ileri ve demokratik içerikli görünen konuşmalar yapıyor. Çözeceğiz, Kökten çözmenin zamanıdır diyoruz diyor. Tarihsel fırsatın en temel yönü olarak Amerikan isteğinin oluşturduğu sıkışıklık zorluyor. Yıl sonunu bulamayız, o kadar rahat değiliz diyor. Sıkışıklık yalnızca Amerikan istekleriyle ilgili değil. Ama Iraktan çekilmeye yönelmiş ABDnin kendi boşluğunu doldurmayı Türkiyeye yüklediği, bunun gereği olarak ise bir Türk-Kürt yakınlaşmasını öngördüğünü herkes görüyor, kabul ediyor. Bunu Civaoğlu, T. Akyol, H. Cemal gibileri iyi, TKP gibileri kötü buluyor.
Açılıma ilişkin başlıca kötülük, demokratik bir yaklaşım ve sürecin değil Amerikan çıkarlarının ürünü olmasıdır; bu kesin. Peki, bu nedenle, Kürt sorununun az-çok demokratik bir çözümü, hiç değilse ülkenin bir normalleşmesi olanaklı sayılmamalı mıdır? TKP türü ABDnin bölgedeki hegemonya tasarımı, bize bir çözüm olarak yutturulmak isteniyor denerek ret mi edilmelidir? Bugün müjdesi verilen gelişme, insanlarımızı kaynaştırmayıp ayrıştırmakta, yeni ve daha derin çatışmalara çanak tutmaktadır yaklaşımı mı benimsenmelidir? Yani çatışmalar sürse, Türk ve Kürt gençleri ölmeye devam etse, sınıf mücadelesinin gelişmesinin önünde milliyetçi çitler dikili duragitse mi daha iyidir? Bu mu tercih edilmelidir? Bunun milliyetçi-ırkçı bir tutumun belirtisi olacağı ortadadır. Üstelik TKPnin silahsız çözüm olarak ileri sürdüğü PKKnin silah bırakması, TSK operasyonlarının durması, genel af gibi taleplerdir ABD ve AKPnin de gündeminde olanlar. Bunları neden savunmaktadır öyleyse?
Sorun, ABD ve AKPnin çözelim tutumunda değil, içeriğindedir. Başbakanın Annenin ideolojisi yoktur, annenin siyaseti yoktur, sağcılığı solculuğu yoktur deyip Türk ve Kürt analarının aynılığını vurgulaması kuşkusuz kötü değildir. Vatan topraklarını birlikte savunan, birlikte şehit ve gazi olan bizler değil miydik? demesi iyidir tabii. Kötü denmemeli, yetmediği söylenmelidir!
Ya Oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun, Yozgattaki anne ile Hakkarideki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, evladı için Yasin ve Fatiha okuyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa içerikli konuşmalarla Kürt ve birlik sorununu dini temelde ele almaktadır. Oysa ulusal bir sorundur.
Ya da açılımı milli birlik projesi olarak tanımlamakta ve zamanında yüksek perdeden buyurduğu Tek millet, tek devlet, tek bayrak noktasına dönmektedir. Tek devlet ve tek bayrak Kürtlerce sorun sayılmamaktadır. Ancak Türkler ve Kürtlerin, Baykalın dediği gibi tek millet olmadıkları kesindir. Herkesin etnik kimliği onun şerefidir. Ama hepimiz Türk milletinin bir parçası olduğumuzu unutmayacağız. Hadi canım sen de! Kürtler Türk milletinin bir parçası değildir. Sorunun özü buradadır: Ya Türkle Kürt eşit sayılacaktır. Hem de aynı haklarla eşit sayılacaktır. İkisi de etnik kimliktir. İkisi de ulusal kimliktir. Ya da kandırmacadır. Evrenin Kart-kurt edebiyatına dönüştür!
CHP, MHP ile AKPnin arasını bulmaya çalışan kimileri, iki tarafın tutumlarının karşıt değil özünde paralel ve benzer olduğunu ileri sürmektedir zaten. E. Şafak, devletin üniter yapısının korunması ve resmi dilin tekliğinin CHP ile AKPnin ortak tutumu olduğunu söylüyor. Ya da F. Bila, Baykal, PKK silah bırakıp şiddetten vazgeçmedikçe genel af dahil birçok adımın atılamayacağını vurguluyor. Bu noktadan başlanabilir diyor.
Yani: Kürtler Türktür. Eşitlik gereksizdir. Kürtler teslim olsun, olsun bitsin! Böyle olmayacaksa, iyidir!
MUSTAFA YALÇINER