18 Ağustos 2009 00:00
Berlinde mucize ve hayal kırıklığı
Geçtiğimiz hafta sonu Berlinde başlayan ve 23 Ağustosa dek sürecek 12. Dünya Atletizm Şampiyonası sürprizlerle ve hayal kırıklıklarıyla başladı.
Geçtiğimiz hafta sonu Berlinde başlayan ve 23 Ağustosa dek sürecek 12. Dünya Atletizm Şampiyonası sürprizlerle ve hayal kırıklıklarıyla başladı. Şüphe yok ki şampiyonanın en merak edilen yarışlarından biri erkekler 100 metre yarışı idi ve Jamaikalı sprinter Usain bolt, onu izleyenlerin sempatisi ve coşkusu altında kendisine has fuleli koşusuyla 100 metreyi 9.58lik bir dereceyle ABDli rakibi Tyson Gayin 9.71lik derecesinin önünde birinci olarak tamamladı ve 9.69 ile yine kendisine ait olan dünya rekorunu daha da geliştirerek altın madalyaya ulaştı. İnsanlık adına atılan adımların bir eşik olarak kayıt altına alındığı tarih sahnesinde Bolt, atmadığı adımlarla daha doğru bir ifadeyle aynı mesafeleri daha az adımlayarak bir çığır açmayı başarıyor. Yani sadece davranışları ve koşma stili ile değil aynı zamanda olağanı zorlayan başarısı ile de sempati toplamaya devam ediyor. 1960larda saatte yaklaşık 35 km hızla koşulan 100 metre artık Boltun performansıyla 38 kmye dayanmış durumda. Ve burada da kalacağa pek benzemiyor. Çünkü Bolt, daha da iyisini koşacağını, mevcut derecelerini elde ederken gösterdiği tutumlarda dahi gösteriyor. 9.58 saniyenin içine hem kazanmayı, hem eğlenmeyi sığdırıyor. Artık kimsenin kuşkusu yok! Bolt, atletizmde hayal etmesi güç dereceleri olanaklar ölçüsüne indirmiş durumda. Ve bu başarısı onun sporseverlerin gönlüne girmesiyle ayrıca taçlanıyor. Şampiyonada piste çıkması merakla beklenen Bolttan başka isimler de var. Sırıkla atlamada Rus Isinbayeva, uzun mesafeli koşuların bir numaralı ismi Etiyopyalı Bekele, yüksek atlamada Vlasic bu isimlerin başında geliyor.
Aslında hafta sonu Berlinden duymak istediğimiz başka şampiyonluk şarkıları da vardı. Türkiye formasıyla 10000 metre koşmak için uzun zamandır hazırlanan Elvan Abeylegessenin, işin uzmanları(!) sıfatıyla gazetelerde ve televizyonlarda yorumda bulunanlara göre altın madalyaya ulaşması kuvvetle muhtemeldi ve bu beklentiyle şampiyonanın birinci gününde merakla yarışı izlemeye koyulduk. Ancak kimsenin tahmin edemediği ama nasıl olduysa da sonradan aslında herkesin de bir şekilde bildiğini(!) ileri sürdüğü sakatlığın nüksetmesi nedeniyle Elvan yarışı tamamlayamadı. Bu talihsizliğin ardından şimdilerde Elvanın antrenörüne ve Atletizm Federasyonuna karşı takındığı asi tutumlardan tutun da giydiği Türkiye formasına yaptığı ihanete varıncaya dek çok şey yazılıyor ve söyleniyor. Meğerse, sakatlık eski bir hikaye imiş ve Elvan yarış öncesinde bunu saklamış kamuoyundan. Hemen herkesi dinledik geçen süre zarfına ama kimse Elvanın ne söyleyeceğini merak etmiyor sanırım. Belki de atletizm kariyerinin en önemli fırsatlarından birini değerlendiremeyen sporcunun hangi süreçle böylesine bir sakatlığa maruz kaldığını, yaşadıklarında etkili olan unsurların neler olduğunu ve en önemlisi de yaşadıkları karşısında hissettiklerini kimse duymak ve bilmek istemiyor. Çünkü bugünkü tablodan bizzat sorumlu tutulabilecek isimler Elvanın formasını giydiği ENKA Kulübü ve Türkiye atletizm milli takımı içinde yer alıyor. İşin kötüsü Elvanın mesleğini sürdürebilmesi için bu kurumlara ihtiyacının olması. Ve işin çok daha kötüsü bu gerçeğin sözü geçen kurumlar tarafından da iyice biliniyor olması. İşte bu yüzden bundan sonrası için umutlu olmak çok da mümkün değil. Hele ki yeni yeni Elvanı yarışmalara hazırlayan SSCBde birçok başarılı atlet yetiştiren Kolodyeyevin Elvan hakkındaki görüşlerini öğrenince aslında korktuğumuz şeyin başımıza geldiğini görüyoruz. Kolodyeyev, 38 kiloluk bir atletin neredeyse 10 yıldır hiç ara vermeden sürekli koşturulmasını yanlış bulmuş ve mutlaka dinlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüş. Neden mi? Çünkü Elvan, kendisini profesyonel bir sporcu olarak bünyesinde barındıran ENKA Kulübünün yaptığı yatırımın karşılığını almak arzusu ile Türkiye Atletizm Federasyonunun mutlak başarı hırsı arasında sıkışmış kalmış. Bu da Elvanın yaşadığı sakatlığın aslında Türkiyedeki spor anlayışındaki sakatlığın bir uzantısı olduğunu gösteriyor. Her ne kadar acısını Elvan çekse de
İdris Akkuzu