18 Ağustos 2009 00:00

GERÇEĞİN GÖZÜYLE

Yaşam biçimini köşe dönme kolaycılığına yaslamış vurgun ve talanın kol gezdiği bir toplum düzeninde emekten söz açmak kolay değil. Buna bağlı olarak emeğin, insana saygının, birey hak ve özgürlüğünün...

Paylaş

Yaşam biçimini köşe dönme kolaycılığına yaslamış vurgun ve talanın kol gezdiği bir toplum düzeninde emekten söz açmak kolay değil. Buna bağlı olarak emeğin, insana saygının, birey hak ve özgürlüğünün, yargı bağımsızlığına güvenin yerleşmediği coğrafyalarda demokrasi sözcüğü de iğreti kalıyor elbette. İktidarın soyunduğu Kürt açılımı ya da bir başka deyişle demokratik açılım projesi, tam da bu açıdan kuşku yaratıyor kafamda. Nedenlerini açıklamaya çalışayım. Kürt sorunu, Türkiye’nin, çözüme ulaşılmasında geç kalınmış yaşamsal önemde bir sorunudur. Aynı topraklarda yaşayan insanlar arasında onulmaz yaralar açmış, aileler arası husumete neden olmuş, annelerin dinmeyen yürek acılarına yetim, öksüz kalan çocukların trajedileri eklenmiştir. Şimdi bu sorunun çözümüne ilk kez toplumsal katılım arayarak girişiyor iktidar partisi. Girişimi desteklemek kanımca vicdani bir borç. Başbakan’ın Ermeni cemaati ile diyalog kurma çabaları da örnek bir davranış. İş bundan sonrasında. Kuşku da bu noktada başlıyor. Belki de bu açılım projesinin; batılıların dediği gibi “Türk gibi başla ama Türk gibi bitirme” sözünde yatan endişeden kaynaklanan bir kuşku. Bakıyorsunuz niyet iyi ama uygulamada değişen bir şey yok. Kürtçe yayımlanan gazetelere, dergilere baskı sürüyor. Kürtçe konuştukları için soruşturmaya uğrayan yurttaşlar var. Yıllardır topluma yedirilmeye çalışılan şoven söylemlerin izleri ise hâlâ çok canlı. Kısaca denilebilir ki; bu topraklarda yaşayan tüm yurttaşların benim diyebileceği, özgürlükçü yeni bir anayasa çıkarılamadan yapılan, yapılacak açılımların tümü laf ebeliğinden öteye geçmez, geçemez. Yeni ve katılımcı bir anayasa için ivedi olarak sıvanmalıdır kollar. İktidar partisi bu tür açılımlarında içtenlikliyse emek örgütleriyle, sendikalarla, sol siyaset yapan gruplarla da görüşmelidir. Sorunlarını, şikayetlerini dinlemelidir. Bütünü kucaklamak başbakan Erdoğan’ın salt söylevsel bir sloganı değilse, cezaevlerindeki sorunlara kulak vermek, krizden zarar gören, işsiz kalan yurttaşlara çözüm aramak, üniversite gençliğinin dertlerini dinlemesini beklemek hakkımız değil mi? İş barışını sağlamak, sendikalar yasasını batı örneklerine uydurmak, ILO kararlarına saygı göstermek demokrasiyi dilinden düşürmeyen bir iktidar için bu denli zor mu? Sermayeye yaslanmış bir iktidar görüntüsü vermektense toplumun tüm kesitlerinin sorunlarına eğilen halkçı bir iktidar olmak, 20 yılını geride bırakmış AKP için daha sağlıklı ve onur verici bir gelişme olmaz mı?
Yanıtlarını bildiğim sorular bunlar aslında. Ne AKP bu çizgiye gelir ne de kendisine halkçı diyen CHP değişir. Korkarım bu açılım paketi de açılmadan, kotarılacak yeni gündem maddeleri ve medyamızın katkısı ile başka bir şeye dönüşüverir. Aslında yanılmayı ne çok isterim!..
TURGAY OLCAYTO
ÖNCEKİ HABER

Azadiya Welat 4. yılını kutladı

SONRAKİ HABER

zama zingo

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...