18 Ağustos 2009 00:00

DÖNÜŞÜM


Sol Parti Eş Başkanı Oskar Lafontaine, Almanya sosyal-demokrat partisi SPD’nin çoktandır halk partisi olmadığını söyledi. Lafontaine, Berlin’de yayınlanan Tagesspiegel gazetesiyle yaptığı söyleşide, “Halkın çoğunluğunun çıkarlarını savunmayan bir parti, halk partisi olamaz” dedi.
1998’de Yeşiller Partisi ile koalisyon kuran SPD, 2005’te ise Hristiyan Birlik Partileri CDU/CSU ile koalisyon kurarak yoluna devam etti. 1998’den bu yana hükümette olan bir partinin ‘halk partisi’ olmadığını söylemek çok ciddi bir eleştiri.
Dünyanın “en köklü sosyal demokrat partisi” olarak bilinen SPD, hükümet olduktan sonra, ilk üç-dört ay bir yana, sürekli işçi ve emekçilerin, gençlerin aleyhine politika yaptı. Sosyal güvenlik sistemini güvenceye almak adı altında temel sağlık hizmetleri en asgariye düşürüldü, emeklilik sigortası kısmen özelleştirildi, emekli olma yaşı 67’e çıkartıldı ve emeklilik maaşları pratik olarak düşürüldü. İstihdamı teşvik adına işsizlik parası ödeme süresi kısaltıldı, işten atmalar kolaylaştırıldı, işsizlik yardımı yoksulluk sınırının altında ödenmeye başlandı. İşsizlik sigortasının kaynakları sermayeye yönlendirildi. Sosyal demokratların politikaları sayesinde milyonlarca emekçi yoksulluğa itildi. SPD, Almanya’nın yeniden emperyalist savaşlara katılmasının önünü açan parti oldu. 1999 yılında Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’nin emperyalistler tarafından parçalanmasıyla sona eren saldırı savaşına Alman ordusunun katılmasının SPD olmadan mümkün olmayacağını, CDU/CSU partileri başta olmak üzere bütün gericiler çok açıktan söylemişlerdi. Sosyal güvenlik sistemiyle ilgili sözde reformlara olduğu gibi Almanya’nın savaşlara ve işgallere katılmasının önünü açan yasa değişikliklerine de halkın yüzde 80’leri aşan çoğunluğu karşıydı. Ama SPD, halka rağmen bu politikalarından vazgeçmedi ve bir zamanlar yüzde 45’lere varan oy oranı bugün yüzde 20-25 arasında değişmektedir. Doğu Almanya’nın bazı eyaletlerinde bu oran yüzde 15’lere kadar düşmüştü.
Sosyal demokrat SPD’nin sermaye yanlısı halk düşmanı politikaları devam ediyor ve oyları giderek eriyor. SPD, önümüzdeki ay yapılacak genel seçimlerde ülke genelinde yüzde 20’nin üzerinde kalma mücadelesi veriyor.
Bu yazıyı yazarken insanın aklına kaçınılmaz olarak Türkiye’deki sosyal demokratların durumu geliyor.
Özellikle son haftalarda “Kürt Açılımı” başlığı altında devam eden tartışmaları bizler de buradan şüphesiz ilgiyle takip ediyoruz. Faşist bir parti olan Milliyetçi Hareket Partisi MHP’nin provokatör başkanı Devlet Bahçeli hakkında çok söz söylemeye gerek yok. Halkları birbirine düşman etmek için her fırsatı sonuna kadar değerlendiriyor Bahçeli!
‘Sosyalist Enternasyonal’ üyesi olan sosyal demokrat Cumhuriyetçi ‘Halk’ Partisi CHP’nin de MHP’den kalır yanı yok. CHP ve provokatör başkanı Deniz Baykal’ın da “Türkleri ve Türkiye’yi savunma” adına ancak en ilkel milliyetçilerin aklına gelebilecek söylemleri dilinden düşürmediğini görüyoruz.
Türkiye’de barışın yolunun açılmasının önünde engel olmaktan görülebilir mutluluk duyan CHP de Türkiye halklarının çoğunluğuna karşı politika yapmaktadır.
Sosyal demokratlar, geçmişte olduğu gibi bugün de bütün dünyada işçi ve emekçilere, halkın çoğunluğunun çıkarlarına karşı uğursuz rollerini oynamaktalar: Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesinde Avrupalı sosyal demokratların takındıkları şovenist tutum, savaşın engellenmesinin önüne geçtiği gibi milyonlarca emekçinin katliamına neden olmuştur.
Benzer bir tutum sayesinde Hitler faşizmine karşı ortak mücadelenin önünde de yine sosyal demokrat önderler engel oluşturmuştur. Bunlar, dünya halklarının yaşadıkları en büyük felaketlerdir; küçük ve tarih kitaplarına geçmeyen yüzlerce felaket daha yaşanmıştır. Umarız, Türkiye’nin dürüst sosyal demokratları, ulusal ve uluslararası tarihlerinden ders çıkartırlar ve sorunun değil çözümün bir parçası olurlar.
SERDAR DERVENTLİ

Evrensel'i Takip Et