21 Ağustos 2009 00:00

Herhangi bir kamu emekçisine mektup

Sevgili kardeşim!Herhangi bir sendikanın üyesi olsan da, hiçbir sendikaya üye olmasan da senin ekmek ve meslek sorunların için şöyle ya da böyle sonuçlar doğuracak görüşmeler sürerken bu mektubu yazıyorum.

Paylaş

Sevgili kardeşim!
Herhangi bir sendikanın üyesi olsan da, hiçbir sendikaya üye olmasan da senin ekmek ve meslek sorunların için şöyle ya da böyle sonuçlar doğuracak görüşmeler sürerken bu mektubu yazıyorum.
“Toplu görüşme” denilen bu çalışma, 2001 tarihli Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'na dayanıyor. Bu yasaya gelinceye değin; eğitim emekçilerinin 1986'da başlayan, yaklaşık 15 yıl süren ama ille de grevli, toplusözleşmeli sendikayı amaçlayan nice savaşımlardan geçilip gelindi:
- Önce 1951, 1953 yıllarında TBMM'ce onaylanan ve Anayasa Md. 90'a göre "kanun hükmü"nde sayılan ILO 98 ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne, anayasal ve yasal boşluklara dayanarak ama asıl özgücümüze güvenerek, EĞİTİMCİLER DERNEĞİ'miz EĞİT-DER ile yürütülen savaşımlar sonucunda kamu emekçilerine sendika yolu açıldı (1990).
- Daha sonra sendikalarla, yine özgürlükçü savaşımlardan geçilerek ve nice bedeller ödenerek şu kazanımlara ulaşıldı:
u Grev hakkının polis ve askerler dışındaki kamu emekçilerinin tümüne tanınmasını öngören 87 sayılı sözleşme ile yine ILO'nun kamu emekçilerine sivil ve siyasal hakların tanınmasını öngören 151 sayılı sözleşmesi, TBMM'ce onaylandı (1993).
u Anayasa'nın sendikalara siyaset yasağı öngören 52. maddesi kaldırıldı; 53. maddesine ise bir ekleme yapılarak, kamu emekçilerine sendika ve toplu görüşme hakkı tanındı (1995). Ancak bu avutmalık hakkın bile bir yasal düzenlemeyle kullanılmasına yol verilmesi 2001 yılına değin savsaklandı.
u Anayasa'nın 90. maddesine uluslararası sözleşmelerin Anayasa da içinde olmak üzere ulusal yasalardan üstün sayılmasını tartışılmaz bir biçimde sağlayan bir hüküm daha eklendi (2004).
u Yasası bulunmayan kamu emekçileri sendikalarından 200'ü aşan sayıda kimileri; toplusözleşme imzalayarak, grev yaparak, inanılması zor bir başarıya imza attılar. Dahası, örneğin KESK'e bağlı TÜM BEL-SEN 1993'te Gaziantep Belediye'si ile Toplu İş Sözleşmesi imzaladı. Daha sonra sözleşme hükümlerine uymayan bu belediye aleyhine yürüttüğü dava sürecinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aşamasında davayı kazandı (2008). Yine KESK'e bağlı YAPI-YOL-SEN, İstanbul'daki işyerlerinde yaptığı grev nedeniyle uğradığı ceza üzerine AİHM'e gittiğinde davayı kazandı (2007).
Türkiye’yi zarar karşılığı ödenen para (tazminat) cezasına uğratan bu iki dava, halen toplusözleşme ve grev haklarını kullanmaları için kamu emekçilerinin önünde örnek (emsal) olarak durmaktadır.

Kardeşim!
Yolları aşındıran, alanlara sığmayan; nice eylemleri ile söz konusu kazanımlardan geçerek ve bu kazanımlara daha nicelerini ekleyerek bugünlere geldiler. Onların "Haklar yasalardan öncedir" ve "Hak verilmez alınır" anlayışıyla nice riskleri göze alarak, nice bedeller ödeyerek bu kazanımlar uğruna verdikleri savaşımlar, Türkiye'nin ekonomik, toplumsal, siyasal tarihinde önemli bir yer tutar.
Özellikle sendikacı, sendikalı sendikasız bizlerin, bu savaşımlar tarihinden, bu laboratuvardan öğreneceğimiz çok şey vardır.
Sevgili kardeşim!
Kamu emekçilerinin çeyrek yüzyıllık sendikal haklar savaşımının bu kısacık öyküsü, sendikalarımızın önünde artık toplusözleşme ve grev haklarını kullanmalarını engelleyen hiçbir yasak bulunmadığını göstermeye sanırım yeterlidir ve bir de başka bir şeyi daha görebilmemizi kolaylaştırıcıdır:
AKP, yıllar süren iktidar dönemiyle örtüşen toplu görüşmeler döneminde, kamu emekçileri için pranga yasasından başka bir şey olmayan ve kendilerinden önce kotarılan bu yasanın tek bir maddesine dokunma gereği duymamış; tam tersine, sendikal haklarını özgürce kullanmadan yana olan kamu emekçilerini, bu yasaya dayanarak çeşitli cezalara çarptırırken, kamu yönetimlerinin kilit noktalarına bu tarakta bezi olmayan yandaşlarını getirmeye canla başla çalışmıştır.
Sözün özü, "tecrübeyle sabittir ki"; kurulu düzene dokunmayan, dokundurmayan düzen partilerinden hangisi siyasal erkte olursa olsun, olacağı budur.
Nitekim 15 Ağustos'ta başlayan toplu görüşme sürecinde yaşananlar da tarihin yinelemesinden başka bir şey değildir. Ancak konfederasyon başkanlarının tutumlarında, öncekilerden farklı olarak bu kez sevindirici bir gelişme görülmüştür. Onlar, "kelam" düzeyinde olsa bile, toplusözleşme ve grev hakları için ilk kez ortaklaşa ve ısrarlı bir davranış göstermişler ve böylece sendikal hakların toplu görüşme sürecinde hiç değilse tartışılmasının gündeme alınmasını sağlamışlardır.
Ama iş bu haklar için savaşımın yöntemine geldiğinde, konfederasyonlar arasında baş gösteren ayrışma sonucunda KESK hükümete, gerçekte yasal sayılmaması gereken Toplu Görüşme Masası'nı Toplusözleşme Masası'na dönüştürme çağrısında bulunmuş; bu çağrıya kulak asılmadığında, toplusözleşme hakkının kullanımı için grev hakkını kullanacaklarını dile getirmiştir. Memur-Sen ve T. Kamu-Sen ise Toplu İş Sözleşmesi (TİS) konusunun tartışılmak üzere gündeme alınması ile yetinerek, toplu görüşme masasında kalmayı yeğlemişlerdir. Görüldüğü gibi bu iki tutumdan birincisi, KESK'le birlikte öteki konfederasyonları da bağlı sendikalarıyla var eden ve yukarıda özetlenen kazanımlardan geçip gelen özgürlükçü savaşım geleneği ile örtüşüyor.

Sevgili kardeşim!
Tam da burada sendikal haklarla ilgili bilebildiğim birkaç şey söylemeliyim:
Sendikal haklar alanı bir yanda devlet, öte yanda kamu emekçileri de olsa emek sermaye çelişkisinin, bu en temel çelişkinin nabzının attığı yerdir ve de özerk bir alandır. Kapitalizmde sendikal haklar düzen dışı değildir; tam tersine, düzen için gereklidir ve biri ötekinden ayrılamaz üç bileşenden oluşur. Bunlardan biri sendika hakkıdır, ötekilerse grev ve toplusözleşme haklarıdır. Bu üç haktan ikisi esas olarak toplusözleşme hakkı için vardırlar. Sendika hakkı, toplusözleşme ve grev hakkının kullanımı için zorunludur. Dahası, AİHM kararlarına göre toplu iş sözleşmesi yapma hakkını da içerir. (1) Grev hakkı, sendika ve toplusözleşme haklarını özgürce kullanmanın güvencesidir. YAPI-YOL-SEN örneğinde görüldüğü gibi AİHM kararlarına göre "sendikal hakların gözetilmesi" amacıyla sendika üyelerinin grev hakkını kullanmaları, bu hakkın yasal düzenlemesi olmasa bile ceza konusu yapılamaz.(2) ILO'nun sendika özgürlüğü komitesi kararlarına göre ise sendika üyelerinin yaşam ve çalışma koşullarına ilişkin sorunlar "aynı zamanda ekonomik ve toplumsal politika" sorunlarını da kapsadığından, gerektiğinde bu sorunlar için bile greve gidilebilir. (3) Toplusözleşme hakkı ise sendika üyelerinin yaşam ve çalışma koşullarının taraflarca ve görüşme değil pazarlık yoluyla belirlenmesinin bir aracıdır; sanki minik bir yasama (parlamento) alanıdır toplusözleşme masası. Öyle bir yasama alanıdır ki, orada tarafların kimliksel ve sayısal açıdan eşit ağırlıkta olması zorunludur. Bu masadaki tartışmalar ve pazarlıklardan sonra alınan kararlar, tarafların imzasından sonra toplu iş sözleşmesine dönüşür. Toplu iş sözleşmeleri yasa değerindedir. Uygulanmaması durumunda ilgili taraf, ister işveren ister işçi sendikası olsun, mahkemelik olur. TÜM BEL-SEN örneğinde görüldüğü gibi iç hukukta herhangi bir yasal düzenleme olmasa bile AİHM kararlarına göre toplusözleşme hakkı da kullanılabilir. Yine bu kararlara göre toplusözleşme hakkı sendika hakkının güvencesi altındadır. Sendika hakkıysa, grev hakkı için olduğu gibi toplusözleşme hakkı için de zorunludur.
Özetle; Türkiye'de kamu emekçileri sendikaları, yukarıda da değindiğim gibi iç hukuktaki anayasal ve yasal engelleri geçersiz kılan Anayasa'nın 90. maddesine dayanarak, toplusözleşme ve grev haklarını, bu hakların yasal düzenlemeleri olmasa bile (ki halen yoktur) kullanabilirler. Kamu emekçilerinin öteki konfederasyonları da bu yasanın dayattığı Toplugörüşme Masası'nda yine havanda su dövmek yerine, kendi ekseninden ayrılmadan ulusal kapitalizmden küresel kapitalizme geçiş döneminin öteki mağdurlarını da kucaklayan; Kıbrıs sorununda olduğu gibi Kürt sorunu konusunda da emekçileri ırkçılık döngüsünde oyalayan siyasalara son verilmesi çabalarını destekleyen KESK ile birlikte YETER ARTIK diyebilmeli, değil mi? Sendikacı, sendikalı, sendikasız herhangi bir kardeşim!
Bitirirken, sınırlamaların, baskıların, silahlı silahsız saldırıların, bin bir çeşit yöntemlerle sürdürülen ve yaşamı her gün biraz daha karartan sömürünün egemenliğinden özgürlüğün egemenliğine giden yolun üzerinde olduğunu ya da olacağını düşünüyor, sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

(1) AİHM'in TÜM BEL-SEN ile ilgili 14 Kasım 2008 günlü kararı.
(2) AİHM'nin YAPI YOL-SEN ile ilgili 18 Temmuz 2007 günlü kararı.
(3) Feyzullah Ertuğrul, Sendikal Eğitim ve Savaşım Yazıları. EĞİTİM SEN YAYINLARI 2007 s.72-73
Feyzullah Ertuğrul - TÖS ve EĞİT-DER eski Genel Başkanı
ÖNCEKİ HABER

Maxmur Kampı...

SONRAKİ HABER

Görme engelliye tedavi işkencesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...