22 Ağustos 2009 00:00

MERCEK

Taha Akyol, 20. 08.09 tarihli makalesinde, KONDA şirketi tarafından 2008 yılında yapılmış bir araştırmayı kaynak göstererek, Kürtlerin Türkiye’deki nüfusunun, “çocuklar dahil yüzde 15.7” olduğunu ileri sürüyor...

Paylaş

Taha Akyol, 20. 08.09 tarihli makalesinde, KONDA şirketi tarafından 2008 yılında yapılmış bir araştırmayı kaynak göstererek, Kürtlerin Türkiye’deki nüfusunun, “çocuklar dahil yüzde 15.7” olduğunu ileri sürüyor ve politik-sosyolojik çeşitli sonuçlar çıkararak, politik Kürt partileri-örgütlerinin istemlerinin buna uygun olması “zorunluluğu”na işaret ediyor. KONDA’nın verilerine dayanarak Akyol, “Kürt milliyetçileri”nin bu oranı varsayarak “siyasi formüller” üretmelerinin yanlış olacağını, sözüm ona sosyolojik bakış açısıyla kanıtlamaya çalışıyor.
“Kürtlerin hepsi siyasi tercihlere mi sahip” diye soran Akyol, “Türkiye genelinde Kürt oranı yüzde 15.7 ama DTP’nin aldığı en yüksek oy ancak yüzde 5.7 oldu” diyor ve İstanbul’da yaşayan Kürtlerin oranının “yüzde 15” olup, DTP’nin bunun “sadece yüzde 4”ünü aldığını söyleyerek, Kürtlerin hepsinin PKK, DTP gibi örgütler tarafından temsil edilmediğini, sözüm ona sosyal olgulara dayanarak kanıtlamış oluyor! Akyol’un “verilere dayanan” bir diğer iddiası da, “terörün durduğu 1999 yılından sonra da Batı’ya göç”ün devam etmiş olmasının “zorla göçürme”nin olmadığını kanıtladığıdır. Bunu, “İyi hayat şartlarına duyulan özlem, dünyanın her yerinde gelişmiş yörelere göç eğilimi yaratır” şeklindeki ‘genel geçer’ bir eğilim ile destekleyerek, “vargı”larını güçlendirmeye çalışıyor.
Taha Akyol ve onunla benzeri görüşlere sahip yazar, sosyolog, toplum bilimci vb. birçok kişi, bu görüşleri ileri sürerlerken, çok sayıdaki sosyal, iktisadi ve politik olgu, ilişki ve gelişmeyi hem birbirine karıştırıyor hem de görmezden gelerek tek yanlı sonuçlar çıkarmayı “doğru sonuç çıkarma” olarak sunuyorlar. Akyol da yukarıdaki akıl yürütmesinde, bazı verileri mantık oyunlarının dayanakları haline getiriyor. Yüzde 15.7 ile yüzde 5.7 arasında kurduğu negatif ilişki, örneğin bu türdendir. Aynı mantıkla birileri de ona, MHP’nin, CHP’nin, AKP’nin vs aldıkları oylar nüfusun yüzde 84.3’ünün “siyasi tercihlere mi sahip olduğunu gösterir” diye sorabilir. Ancak bu sağlıklı bir akıl yürütme ve “olgulara dayanan sonuçlar çıkarma” olmaz!
T. Akyol’un savunuculuğunu yaptığı anlayış, Kürtler ya da işçi ve emekçiler söz konusu olduklarında, olguları ya yarım ve çarpıtılmış şekliyle ya da hiç gözetmeme yoluna başvuruyor. Yukarıdaki “denklem”de de aynı yöntem kurulmuş. Akyol, örneğin KONDA araştırmasının yapıldığı sosyal-politik ortamı göz ardı ediyor. Baskıcı, inkarcı ve asimilasyoncu politikayla karşı karşıya olan insanların, antidemokratik siyasal baskı koşullarında ulusal kimliklerini, siyasal tutumlarını ya da dinsel-mezhepsel inançlarını ortaya koymalarının olanaklarının son derece dar olduğunu; bunu göze almanın, Türkiye gibi ülkelerde bugüne kadar her zaman başa dert açan bir sorun oluşturduğunu bilmezden/görmezden geliyor. Bu bir yana, belli bir “etnik kimliğe mensup” insanların tümünün aynı doğrultuda siyasal düşünce sahibi olmaları ya da siyasetle ilgili olmaları gibi bir “toplamcı” tutumun, hiçbir halk ve ulus için de ileri sürülemeyeceğini anlayamıyor!
Onun, Kürtlerin “Batı’ya göç etmeleri”ne bakışı da tek yanlı ve oldukça sorunludur. Salt iktisadi nedenli yer değiştirmeler ile politik-askeri dayatmaların zorunlu kıldığı nüfus hareketlerini birbirine karıştırmayı; Kürtlerin, ulusal taleplerle çeşitli hareketlere giriştikleri hemen her dönemde zor yoluyla topraklarından sürüldükleri gerçeğine göz yumuyor; bunu en hafif sözcükle esnetip hafifletiyor.
Bunları niye yapıyor ya da yapıyorlar? Neden oldukça açıktır: Kürt uluslaşmasının geldiği safhada ulusal hak eşitliği talebinin önceki dönemlere göre daha sağlam toplumsal dayanaklara, sosyal desteğe sahip olmasının yarattığı baskı nedeniyle. Kürt politik parti ve örgütlerinin “terör örgütü” denilerek geçilemeyecek bir kitle desteği bulmalarıyla, sorunun ayrımcı ve baskıcı politikaları geçersiz kılacak bir çözümünün güncelleşmesi nedeniyle.
Akyol gibileri, halk tabiriyle söylenecek olursa; bir asra yakın Türk devlet politikasının, insanların politik-ideolojik “seçmeleri” üzerinde yoldan çıkarıcı, saptırıcı, aslından uzaklaştırıcı bir etki yaratıp yaratmadığını, “ellerini vicdanlarına koyarak” söyleyip de ruhlarını biraz rahatlatsalar iyi olacak.
A. Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

YENİGÜN

SONRAKİ HABER

‘JİTEM’in isim babası Ersever’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...