22 Ağustos 2009 00:00

YENİGÜN


Kürt sorunu tartışılmaya devam ediyor. Ancak sorunun tarifindeki yanlışlar, yanılgılar ve elbette inkardan vazgeçmeme tutumu, çözüm tartışmalarını geciktiriyor. Böylesi devasa bir sorunun birkaç ayda hal yoluna sokulması beklenemez, ancak bizim kaygımız, çözüm yolları üzerine kafa yormaya, tartışmaya başlanmamış olmasıdır. Zira bu tehlikeli bir durumdur. “Kürt vardır, onlarda bizim birinci sınıf yurttaşlarımızıdır, anayasamızda ırk, dil, din ayrımı yoktur” teranesi ile bir şey söylenmiş olmuyor.Anayasanın ve bu zihniyetin bize neler yaşattığını biliyoruz. Ya da, “bireysel hak ve özgürlükler için adım atacağız, yasaklanmış köy ve isimlerin verilmesini sağlayacağız vs” yaklaşımı da çözüm değil. Artık çözüm yollarını, yönetim biçimini, Kürtlerin bir ulus olarak nasıl yaşamak, nasıl bir yönetim tarzı ile geleceklerine yön vermek istediklerini tartışmamızda yarar var.
Artık Kürt sorunu değil, “Kürt çözümü”nü konuşmalıyız. Akan kanı durduracak ve Kürt halkının güvenle hareket edeceği koşulların yaratılması gerekiyor. Ne yapılacak, nasıl adım atılacak, Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri için nasıl bir yol izlenecek, bunlar konuşulmalıdır. Çözüm için somut, güven yaratıcı ve akılcı önerilerin gündeme getirilmesi sağlanmalıdır. Değilse, mesafe almak mümkün olmayacaktır. Örneğin, Bölgesel Özerklik tartışılmalıdır.
Kürtlerin bir halk olarak, Bölgesel Kürt Yönetimi’nde yaşama haklarının olduğu kabul edilmelidir. Özerk Kürt Bölgesi’nde, eğitim ve öğretimin Kürtçe yapılacağı konuşulmalıdır.
Kamusal işlerin Kürtçe olacağı kabul edilmelidir. Bölgesel Kürt parlamentosunun tartışması yapılmalıdır. Tüm bunlar Türkiye’nin demokratikleşmesinde önemli adımlar olacaktır. Türk işçi ve emekçileri için bir kayıp, bir eksiklik de olmayacaktır. Üniter Devlet yapısının tek çözüm olduğu yaklaşımından vazgeçilmelidir. “Üniter (tek) devlet ” ve “karma devlet” modelleri tartışılmalıdır. Türkiye kendi modelini yaratmalıdır; ancak bu başta ezilen Kürt halkı olmak üzere iki halkın demokratik birliğini güçlendirecek bir mantıkla ele alınmalıdır. Türkiye gibi çok uluslu, çok dilli, çok inançlı, çok kültürlü bir ülkede, çözüm yolu tekçi yaklaşımla sağlanamaz. Demokratik bir ülkede, her ulusun, her dilin, inancın, kültürün ve farklılığın özgürce yaşamasına olanak yaratılmalıdır. Bir çok ülkede, özellikle, övüp bitiremedikleri AB ülkelerinde federal yönetimler, özerklikler vb. farklı yönetim biçimleri bulunuyor ve bu durum bu ülkelerin bölünüp parçalanmasına neden olmuyor. Farklı dillerin bulunduğu ülkelerde fevkalâde birlik ve kardeşlik içinde yaşanmaktadır. Bu ülkelerin bir bölümünde uluslaşma süreci farklı işlemiş ve tek uluslu federatif yönetimler, bir bölümünde ise farklı ulusların, dillerin birliğinden oluşan ortak cumhuriyetler var. Demokratik Türkiye’nin yolu, uluslar, dinler, farklı diller ve kültürler üzerindeki baskının ortadan kalkmasından geçiyorsa, bunlar artık tartışılmalıdır. Türklük ve Sünnilik dayatılarak, “demokratik açılım” sağlanamaz. İslam üst kimliği” gibi yollar da çözüm değildir.
ENDER İMREK

Evrensel'i Takip Et