23 Ağustos 2009 00:00
KİRVEME MEKTUPLAR
Kirvem,Bir zamanlar henüz İstanbul trafiğinde vapurların çok da yoğun olmadıkları dönemlerde, yani yakim bin dokuz yüz ellili yılların başlarında hepsi de kömürle çalışan, şimdikilere göre hayli minik diyebileceğimiz ebatlardaki vapurların kimileri Anadolu ya da Rumeli Kavaklarındaki iskelelerden yola çıkıp, ardından da İstanbul Boğazı boyunca...
Kirvem,
Bir zamanlar henüz İstanbul trafiğinde vapurların çok da yoğun olmadıkları dönemlerde, yani yakim bin dokuz yüz ellili yılların başlarında hepsi de kömürle çalışan, şimdikilere göre hayli minik diyebileceğimiz ebatlardaki vapurların kimileri Anadolu ya da Rumeli Kavaklarındaki iskelelerden yola çıkıp, ardından da İstanbul Boğazı boyunca sahilin her iki yakasındaki iskelelerin neredeyse tümüne uğrayıp, buralardan topladıkları tek tük yolcuları nihayet Sirkeciye veya eski Galata Köprüsüne bağlı dubalara boşaltıp, böylece o günkü koşullar altında verdikleri bu hizmetler sonucunda ömür tüketip, daha sonraları da zamanla hurdaya ayrılan Şihap, İnşirah, İnbisat, Kalender, Kamer, Tarz-ı Nevin gibi kimi vapurların gerek poyraz, gerekse lodosun yanı sıra, ayrıca sisli havalarda bile görevlerini mümkün mertebede aksatmamaya çalışırken, diğer taraftan onların bu çilekeş gayretlerine karşılık İstanbul halkının kendilerine yakıştırdıkları dilenci vapuru tanımlaması, belki de kaderlerinin cilvesi miydi, kim bilir
Gerçekten de kapı kapı dolaşıp el avuç açan dilenciler misali, o iskele senin beriki benim diyerek dalgalarla boğuşup yolcu toplayan bu vapurların hemen hepsi giderek gelişen teknolojiler sonucunda yerlerini ister istemez yeni yetme vapurlara terkedip böylece bazıları jilet ya da müzelik olurken, aynı zamanda da geride dilden dile dolaşan unvanları kaldı: Dilenci vapuru
Kirvem,
Ramazanın gelip çattığı şu ilk günlerde; maksadım, ne cami kapılarında ne de sağda solda dilenmeyi huy edinenlerin sayılarının giderek artacağından dem vurup, dolayısıyla toplumsal bir yaramıza parmak basıp, hatta yine ramazan boyunca hesapça kimi fakir fukaraya bir tas sıcak çorba sunmak amacıyla kurulan çadırlarda vereceğimiz iftar sofralarında vicdanlarımızı nispeten de olsa bir bakıma huzura kavuşturmanın kolay yollarından bahsedip, bu bapta boyumdan büyük laflar etmek değil, tam aksine hemen herkesin neredeyse ezbere bildiği bu dilenci vapuru deyiminden yola çıkıp, daha da doğrusu bunu bir nevi girizgah olarak bir başka konuya kapı aralamak istiyorum.
Bilindiği üzre hayli zamandan beri ülkemizin en önemli meselelerinden biriyken, nedense hep göz ardı edilip, veya zaman zaman da çeşitli adlar altında bir nevi kamuflajla halı altına süpürülüp hesapça yok sayılan, ama dönüp dolaşıp nihayet şu sıralar gari aççık seççik Kürt meselesi ifadesiyle gündemin baş köşesine yerleşen bu meselenin bertaraf edilebilmesi için açılım turları başladı, başlatıldı.
Nasıl mı?..
Tıpkı dilenci vapuru misali!
Evet Kirvem, yine bilindiği gibi devletin en yetkili zevatları tarafından görevlendirilen içişleri bakanı, bir zamanların dilenci vapurlarını aratmayacak şekilde iskele iskele yerine, bu kez kapı kapı gezip hesapça akıl, fikir dilenmeye devam ediyor
Aslında görünürde iyi niyetle çıkılan bu yolculuk esnasında kapıları çalınan kişi ve kurumların, kapalı kapılar ardında bakan beyin kulaklarına ne fısıldadıklarını bilemediğimiz gibi, keza bu zatın da tıktıkladığı her kapı sonucunda sırtındaki torbasına doldurduğu bu önerilerin kimini un, kimini yağ, kimilerini belki de şeker babında değerlendirip, sonra da hepsini harmanlayıp böylece basit bir helvadan ziyade sanki bir nevi kudret helvasına dönüştürüp, daha sonra da bu helvayı ülkenin tüm vatandaşlarına eşit, kardeş payı dağıtıp, nihayet yıllardan beri bu diyarların analarına göz yaşı döktüren, ekonomisini perişan eden bu meselenin köküne kibrit suyu döküp, halkımızı huzura kavuşturup kavuşturmayacağını da peşinen bilecek kadar müneccim olmadığımıza göre, demek ki gözlerimizi ufka dikip şimdilik umutla helva beklemekten başka çaremiz henüz mafiş!
Öyleyse?..
Öyleyse bu konuya haftaya berdevam Kirvem!
MIGIRDİÇ MARGOSYAN