24 Ağustos 2009 00:00
EVRENSELDEN
Gazetemiz, geride bıraktığımız hafta, Gel de güven!, Gel de güven-2, Ya açılım olmasaydı? başlıklı haberlerden oluşan manşetlere geniş yer ayırdı. Gel de güven! manşetini attığımız gün, Engin Ceberin işkenceyle ölümüyle ilgili davanın en kritik duruşmasında, ses kayıtlarının yapılmadığının ya da yapılan kayıtların silindiğinin ortaya çıkmasını konu edinmiştik.
Gazetemiz, geride bıraktığımız hafta, Gel de güven!, Gel de güven-2, Ya açılım olmasaydı? başlıklı haberlerden oluşan manşetlere geniş yer ayırdı. Gel de güven! manşetini attığımız gün, Engin Ceberin işkenceyle ölümüyle ilgili davanın en kritik duruşmasında, ses kayıtlarının yapılmadığının ya da yapılan kayıtların silindiğinin ortaya çıkmasını konu edinmiştik. Aynı başlık altında yer verdiğimiz diğer bir haber ise Çağdaş Gemik davasında sanık polise iyi hal indirimi uygulanmasını konu alıyordu.
Bizi bir sonraki gün Gel de güven-2 başlığını kullanmaya yönelten olay ise Aydın mitinginde, kendisine Allah cezanızı verecek diyen 13 yaşındaki M.S.Öyü darp ettiği iddia edilen Başbakan Erdoğan hakkındaki şikayetin, somut delil bulunamaması gerekçesiyle takipsizlikle sonuçlanmasını gündeme getiriyordu.
Çocuğun ailesinin Erdoğan hakkında kasten yaralama suçundan şikayetçi olmasının ardından, savcılık önce uzlaşma önerdi. Ailenin uzlaşmayı kabul etmemesi üzerine, olay anının görüntüsünü 11 kanal ve ajans ile emniyetten isteyen savcılık, Bizde yok yanıtını aldı. Böylelikle somut delil bulunamaması üzerine takipsizlik kararı verildi. Gerekçe olarak ise Bu sıyrıkların, mağdurun otobüse yönelmesi sırasında korumaların müdahalesiyle ve emniyete götürülüp teslim edilmesi sırasında oluşması kuvvetle muhtemeldir denildi. Ancak korumalar ve polisler hakkında hiçbir girişimde bulunulmadığı gibi, Başbakan da kurtulmuş oldu!
Ya açılım olmasaydı? başlığını manşet yaptığımız gün de, bir taraftan Kürt Açılımı tartışmaları sürerken, diğer taraftan geçici güvenlik bölgelerinin süresinin uzatılmasını ve askeri operasyonların artarak devam etmesini, buna bağlı olarak gelen çatışma haberlerini gündeme getirdik. Aynı başlık altında, Gaziantepte 17 kişinin sabaha karşı saat 4 sıralarında evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alınmasını, baskınlar sırasında olağanüstü hal dönemlerini aratmayacak görüntüler yaşanmasını gündeme taşıdık.
Belki diğer gazetelerin pembe dizi tadındaki haberine sürekli maruz kalan bir okurun, felaket haberi gibi algılayacağı tüm bu gelişmelerin üzerinde durmak -başka bir deyişle de üzerinden atlamamak-, Evrenseli Evrensel yapan önemli özelliklere işaret ediyor.
Hükümetin yarattığı rüzgara kapılıp gitmemek, Demokratik Açılım iddiasının gerçek içeriğiyle yaşam bulmasını sağlamak, basının temel görevlerinden, onun varoluşsal niteliklerinden biridir. Ancak, hükümetin ya da genel olarak sermayenin güdümündeki medya organlarının bunu yapmasını beklemek, elbette saflık olacaktır. Bu sorumluluk, emekçilerin basınının ise biricik varoluşsal görevidir.
Ve haftayı kapatmadan, hükümetin Demokratik Açılım iddiasının sorgulanmasını gerektiren bir başka önemli gelişme daha oldu. Günlük gazetesine 1 ay kapatma cezası verildi.
Kürt basını 19 yılda 40a yakın çalışanını kaybederken, sansür ve kapatmalardan kaynaklı 40a yakın gazete çıkardı. 19 yıllık tarihi boyunca baskıların hız kesmediği özgür basın geleneğinin son gazetesi olan Günlük gazetesi, son 3 yıl içinde kapatılan 29. gazete oldu. Bu gelişmeler, yargı bürokrasisi ile hükümet arasındaki niyet farklı gibi iddialarla açıklanamaz. Keza, seçimlerden hemen sonra DTPye yönelik olarak başlatılan ve KESKe yönelik olarak süren operasyonlar da aynı mantığın ürünü idi. Tüm bu gelişmeler, Kürt sorununun çözüm çabalarının, söylemden çıkıp somut hale gelmesinin ne kadar ivedi bir sorun olduğunu gözler önüne sermektedir. Kürt gerçeğinin söylemde değil, gerçekte tanındığını gösterecek anayasal ve hukuksal düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır. Günlükün kapatılmasını kınarken, yanında olduğumuzu da buradan bir kez daha vurguluyoruz.
TİS süreci diğer bir önemli gündem durumunda. Toplu görüşmelere ilişkin gazetemize konuşan kamu emekçilerinin, grev ve toplusözleşme gibi haklar için konfederasyonları ortak hareket etmeye çağırdıklarını bildiren haberimiz, aslında gazetemizin emekçilerin birliğini sağlamaya yönelik çabasının da somut bir göstergesidir. Yine gazetemizin görüş sayfasında da TİS sürecinde, kamu emekçilerinin mücadelesinin kazanımla sonuçlanmasına katkı sunmayı amaçlayan yazılara yer verdik.
Bu konudaki hassasiyetimiz bundan sonra da devam edecek.
Halkın, emekçilerin çıkarına yayıncılık yapmak, onların ihtiyaç duyduğu gerçeğin peşinde olmak bunu gerektiriyor çünkü.
İyi haftalar!..