24 Ağustos 2009 00:00

BAYKUŞ

Barış sözcüğü herkesi heyecanlandırıyor. Umut, taşların arasından dirençle boy veren yeşillikler gibi yeşeriyor, bir o kadar da kırılgan. Kürt Açılımı değişik yankılar buluyor. Tartışmalar zaman zaman ırkçılığın doruklarına ulaşıyor.

Paylaş

Barış sözcüğü herkesi heyecanlandırıyor. Umut, taşların arasından dirençle boy veren yeşillikler gibi yeşeriyor, bir o kadar da kırılgan. Kürt Açılımı değişik yankılar buluyor. Tartışmalar zaman zaman ırkçılığın doruklarına ulaşıyor. Savaş çığlıkları göğe yükseliyor. Tam da savaş çığlıklarının arasından, savaşın içinde öğrenilmiş pusu, ailenin tam içine kurulup insanlar katlediliyor. Savaşın acısını bu topraklarda istisnasız herkes yaşamak zorunda kaldı. Savaş hemen sona erse dahi, uzun süre de yaşayacak gibi görünüyor. Barışı kurmak kolay değil, ama barış sonrası yaraları sarmak da sabırla, özenle hep beraber uğraşmayı gerektiriyor.
Berçelan Yaylası’nda kadınlarla buluşmak, barış sözlerini hep birlikte, her dilde haykırmak çok umut vericiydi. Yaylanın soğuğunu iliklerimizde hissetmek de işimizin ne denli zorlu olduğunu hepimize anımsattı. O gece birlikte yaylada sabahlarken, battaniyelerimizi paylaşıp birbirimize dayanırken, barışı korumak ve barış içinde yaşamak için de zor ama bir o kadar da hepimizi tazeleyen bir mücadeleye daha yeni başladığımızı hissettik. Hakkari’nin yolu sarp ve engebeli idi. Uzun ve yorucu bir tırmanışın ardından yaylaya ulaştığımızda, o kadim topraklardan etkilenmemek ise olanaksızdı. Mora çalan dağların ufuktaki çizgileri, gün doğumunda beliren siluetleri inanılmaz güzellikteydi. Son zamanlarda en heyecan duyduğum buluşmalardan birinde, doğayı ve doğanın renklerindeki güzelim Kürt kadınlarını hayranlıkla izledim.
Bu topraklar ne acılar yaşamak zorunda kaldı, ne acılara tanıklık etti. İnsanlar dinlerinden, insanlar dillerinden yasaklanıp çırçıplak kimliksiz bırakıldı. Cezaevi, ezaevi en anlı şanlı olanlarından Diyarbakır 5 No’lu “Türkçe konuş çok konuş” yazısıyla hafızlarımıza kazındı. Şimdi kapatılması gündemde. Okul yapılacağı haberleri dolaşıyor etrafta. Okul olabilir mi öyle bir yer? 78’liler uzun soluklu bir çalışma başlatmıştı. O meşum ezaevinde yaşanan dehşeti, işkenceyi belgeleme, gerçeklerle hepimizi yüzleştirme çalışmasının önemli bir son durağı, oranın kapatılması ve bir müzeye dönüştürülmesi idi. İşkence müzesi kurulması da ne kadar umut verici olur. İşkencenin önlenmesi için atılacak çok anlamlı adımlardan biri olmanın ötesinde, o ezaevinde yaşanmış olanların kabulü ile işkencelerden geçirilmiş insanlar için de çok etkili bir özür dileme davranışına dönüşebilir. Okul olması belki tek bir koşulda, orada bir Kürt Dili ve Kültürü Araştırma Enstitüsü kurulması halinde biraz daha onarıcı olabilir ama, işkencelerin izlerini taşıyan bir alanda işkencenin müzesi olma dışında hiçbir adım, can acıtıcı olmaktan kurtulamaz gibi geliyor bana.
Umudun hiç kırılmamasını, direncimizin güçlü olmasını ve insana yaraşır bir dönemi hep beraber başarabilmeyi, işkencenin belgelenmesi için yıllardır uğraşan bir hekim olarak ilk işkence müzesinin açılışını görebilmeyi bekliyorum.
Barış istiyorum! İnsanlar artık ölmesin diye…
ŞEBNEM KORUR FİNCANCI
ÖNCEKİ HABER

Oruçlar barış için tutuluyor

SONRAKİ HABER

GZD’liler baz istasyonuna karşı mücadelede kararlı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa