27 Ağustos 2009 00:00

Başka çare yok

Ben kamu kuruluşunda çalışan biri olarak, kamuda çalışanların durumunun içler acısı olduğunu, sizinle objektif olarak paylaşmak istiyorum. Sizin de bildiğiniz üzere 2009-2010 yıllarına ait toplu iş sözleşmeleri ‘hasbelkader’ imzalanmıştı.

Paylaş

Ben kamu kuruluşunda çalışan biri olarak, kamuda çalışanların durumunun içler acısı olduğunu, sizinle objektif olarak paylaşmak istiyorum. Sizin de bildiğiniz üzere 2009-2010 yıllarına ait toplu iş sözleşmeleri ‘hasbelkader’ imzalanmıştı. Ancak atılan imzalara rağmen siyasi hükümet, kendi onayladığı sözleşmelere bağlı kalmayarak zam oranını yüzde 4.5 verdiği halde, zamlar henüz cebimize girmeden akabinde bize verilen sözleşme zammının 3 mislini bizim cebimizden almıştır.
Nasıl, hemen sizinle paylaşalım; 8 aydır toplusözleşmeler bittiği halde 8 aylık farklarımızı alamadık. Bir ülkede üretenler eğer üretimde bir şeyler almıyorsa, bu ülkenin ana damarları kopmuştur. Çünkü biz çalışan emekçi ve yoksul insanlar, açlık ve yoksulluk sınırı içerisinde yaşamaktayız. Siyasiler kendi yandaşlarına han hamam saraylar kurarken, emekçilerin sıkabileceği kemerlerde artık yer kalmamaktadır. Türkiye’nin konjonktürüne baktığımızda, halkın yüzde 70’i açlıkla baş başa bırakılmıştır. Sosyal olayların önüne geçmek için her gün hükümet halkın dikkatini bir başka yere çevirip o gündemi kapatıp onu unutturmaya çalışmaktadır. Cumhuriyet tarihinde kurulan hiçbir hükümet bu kadar halkına yabancı kalmamış; emekçiye, çiftçiye, yoksula düşmanca davranmamış, kendi yandaşlarına kolaylıklar sağlamamış ve medya patronlarını yaratıp ülkeyi tahkim altına almamıştır.
Çalışanların konut paralarına bir bakın! Emekçilerden kesilen işsizlik paralarını mevcut hükümet nerelere kullanmaktadır?.. Böyle bir şey dünyanın başka bir yerinde yoktur. Olduğu zaman ülkede ayaklanmalar olur. Ama bizde olur. Çünkü burası Türkiye! Kendi çıkarmış oldukları yasalara kendileri uymaz, o yasaları kendileri teperler. Biz işçiler ve emekçiler olarak, bizden kesilen işsizlik paralarının ülkemizde işsiz olan insanlara verilmesini istiyoruz. İşsizlik sayısı resmi rakamlara göre yüzde 13. Köy ve diğer yerlerdeki mevcut işsizleri eklediğimiz zaman bu sayı artmaktadır. Ayrıca bununla beraber bu işsiz insanlar yüksekokul ve liseyi bitiren dinamik insanlardır. En kısa zamanda işçi konfederasyonları kendi aralarında yan yana gelip, işsizlik parası olan emekçilerin parasının KOBİ’lerin ve zenginlerin kasasına akmasını engellemelidirler. Bu paralarla çeşitli sanayi kuruluşları, fabrikalar yapılabilir; işini kaybeden işsiz insanlara istihdam sağlanabilir ve onlara iş olanakları yaratılabilir. Yoksa bunlar sadece söylemlerle geçişip gidecektir.
Kalıcı ve hak alma mücadelesi neyi gerektiriyorsa işçi konfederasyonları onu yapmalıdır. Şayet bunlar da olmuyorsa, yasaların öngörmüş olduğu tepkiyi göstermelidirler. Eğer bunları işçi sınıfı başaramazsa tazminatlarımıza dokunacaklardır. İşçi, emekçi, dar gelirli, çiftçi tüm ezilenler birleşmeli ve buna yeter demelidirler. İnim inim inleyen insanlar, bunu daha iyi ve yararlı bir hakka dönüştürmeleri için tek ses tek yürek olmalıdırlar. Nasıl ki patronlar birleşiyorsa, çalışanlar da birleşmelidir. Yoksa başka çare kalmayacaktır, her geçen gün emekçiler için bir kabus olacaktır.
Türkiye’de 36 olan ‘süper zengin’ sayısı bizim sırtımızdan iki ve üç katına çıkacaktır. Nasıl çıkacaktır? Bizleri sömüre sömüre… Kendi servetlerine daha fazla servet katacaklardır. Bunların dışında kamu işyerlerinde çalışan işçi ve emekçiler, ‘biz insanız’ diyemeyecek duruma gelmişlerdir. Çünkü alabildiğine sömürü, baskı uygulanmaktadır. Yani bu çalışanlar sendikalı olduğu halde, sadece mevcut sendikalar her ay düzenli aidatlarını alıp gerisine karışmamaktadırlar. Bu sendikaların işyerlerinde çalışma faaliyetleri yoktur. Belki bazı üyelerini bile tanımamaktadırlar. Düşünebiliyor musunuz, bir çalışan ve işçi olarak benim bildiğim her sendikanın, ayda bir ya da iki sefer işyerlerinde toplantılar yapması; sendikalarına üye olan üyelerin sorunlarını dinlemesi, işçi ve emekçilerin menfaatlerini koruması lazım. Ama ne yazık ki benim de üye olduğum sendika, 14 seneden beridir iki veya üç defa temsilci seçimleri için gelmiştir. İşçinin işyerinde sorunu olduğu zaman bağlı olduğu sendika sorunlarıyla ilgilenmemektedir ya da ‘Ne yapalım, siz de ne isteniyorsa yapın’ denilmektedir. Çalışanları esnek çalışma adı altında hiçbir gerekçe gösterilmeden bir başka yere üç ay gibi bir süreliğine göndermektedirler. Aynı zamanda bu bir sürgündür. Sendikalara söylediğimizde ‘O zaman gideceksiniz’ denilmektedir. Toplu iş sözleşmesi yasasında bu vardır. Eee, canım kardeşlerim, toplusözleşmeleri yapan, imzalayan sizlersiniz. Üyelerin fikirlerini hiç aldınız mı? Yok, almadınız. O zaman bu toplu iş sözleşmelerini sizler yapıyorsunuz. Neden siz bunlara imza atıp direnmiyorsunuz? Sendikalı çalışanları mağdur ediyorsunuz... Hani, sendikacılık böyle miydi? 30 sene geriye dönüp bir bakın, o zamanki sendika yasalarını ve sendikacıların, direnç gösterip işçinin lehine olan maddeleri ellerinin tersiyle kabul etmediklerini görün. Demek ki 21. yüzyılın sendikası o zamanki sendikacılıktan daha geridir.
Tüm dünyanın işçi ve emekçileri birleşin! Selam ve bin selam olsun işçi sınıfına!
Aliekber Söğüt (İstanbul)
ÖNCEKİ HABER

Londra’da yerleşim pazarlığı

SONRAKİ HABER

Hiç tanımadığım birine mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...