27 Ağustos 2009 00:00

MERCEK

Org. Başbuğ’un “Demokratik Açılım” konusundaki TSK görüşlerini bir kez daha ve “Zafer Bayramı” vesilesiyle açıklaması, hükümetin “Kürt Açılımı” adıyla başlatıp, “teröre karşı mücadelede birlik” formülüyle esas hedefini...

Paylaş

Org. Başbuğ’un “Demokratik Açılım” konusundaki TSK görüşlerini bir kez daha ve “Zafer Bayramı” vesilesiyle açıklaması, hükümetin “Kürt Açılımı” adıyla başlatıp, “teröre karşı mücadelede birlik” formülüyle esas hedefini ortaya koyduğu “açılım”ın karakterini, tüm netliğiyle bir kez daha ortaya koydu. General Başbuğ, 14 Nisan 2009 tarihli konuşmasında ilan ettiği “kırmızı çizgiler”i bir kez daha ve politik körlükle malul olanların da anlamalarını sağlayacak kalın hatlarıyla yineledi. Bu açıklama, devletin Kürt sorunu ve “Kürt Açılımı” politikası üzerine liberal spekülatif “çözümlemeler”e eğilimli kişi ve çevrelere, üzerinde oynayacakları alan bırakmayacak kadar kesin hatlar taşımaktadır. Madde madde sıralıdır ve altı kalınca çizilidir: “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, ... Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet ve üniter-devlet yapısının korunmasında taraftır ve taraf olmaya da devam edecektir. ... bölücü terör örgütüne karşı mücadeleye bundan sonra da artan bir kararlılıkla devam edecektir... güvenlik alanının dışında kalan ekonomi, sosyokültürel ve uluslararası alanlarda da devlet tarafından gerekli tedbirler alınması önemlidir. Türk Silahlı Kuvvetleri; Ulus-devlet ve üniter-devlet yapısına hiçbir gerekçeyle zarar verilmesini kabul edemez. Kültürel farklılıklara saygılıdır. Ancak kültürel farklılıkların siyasallaştırılmasını, başka bir ifadeyle siyasal temsil aracı olmasını, toplumsal siyasal kimlik unsuru haline getirilmesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası içinde mümkün göremez. Terör örgütü ve destekleyicileriyle ilişki kurulmasına yol açabilecek hiçbir faaliyet içinde bulunamaz. Demokrasinin sunduğu fırsat alanlarını kullananların, ... terör faaliyetlerini hiçbir nedenle hoş görmelerini kabul edemez. Usul ve yöntem esası belirler noktasından hareketle, takip edilecek usul ve yöntemlerde özenli olunmasının gereğine inanır. ... tartışabilme özgürlüğünün, devletin varlığını riske sokacak; ülkeyi kutuplaşmaya, ayrışmaya ve çatışma ortamına sokacak konuları içermemesi gerektiğine inanır...”
General, “açılım” söylemlerinin sınırlarına silahın gücüyle çizgiler çekmiş; ve hükümet partisinin sözcüleri, bu çizgileri geçmeyeceklerini anında ilan etmişlerdir. “Kürt Açılımı”, “Demokratik Açılım”, “kardeş kanının akmaması” “anaların aynı duaları okudukları” söylemiyle çok geniş bir kesimde “çözüm” beklentisi yaratan hükümet ve partisi AKP’nin Grup Başkan Vekili Bozdağ, “Anayasa zaten kırmızı çizgileri koymuş. İlker başbuğ’un açıklamasını olumlu bir açıklama olarak değerlendiriyorum”, “Türkiye Cumhuriyeti bölünmez bir bütündür ve dili Türkçedir, biz de katılıyoruz demiştir. Sayın genel başkanımız da ‘Tek dil, tek devlet, tek bayrak’ diye bunu dile getirdi” demektedir. Bozdağ, “Anayasa zaten kırmızı çizgileri koymuş. Değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek unsurları biz AK Parti olarak hep dile getirdik. Sanki biz bunları dile getirmemişiz gibi eleştiriler yapıldı” diye, “üzerine basa basa” eklemekte yarar görmüştür!
Bozdağ’ın açıklaması, hükümetin tutumunu ve “gerçekte ne yapmak istediğini” göstermesi açısından nettir. Bu tutum, Başbakan Erdoğan tarafından da, MGK toplantısı sonrasında “Terörü bitirmek için çalışıyoruz, bunun neresi bölücülüğe pirim vermek?..” mealindeki sözlerle ortaya konmuştur.
KÜRTLER, ‘FOLKLORİK ÖGE’ GİBİ GÖSTERİLİYOR
Orgeneral Başbuğ’un, “Kültürel farklılıklara saygı”dan söz edişi; “Ancak kültürel farklılıkların siyasallaştırılmasını, başka bir ifadeyle siyasal temsil aracı olmasını, toplumsal siyasal kimlik unsuru haline getirilmesini” olanaksız saydıklarını söylemesi, Kürtlerin ulusal kimlikleri ve haklarıyla tanınmaması politikasındaki ısrarı gösteriyor. Hükümet ve partisi de buna katıldığını ilan etti. MHP ve Baykal başta olmak üzere CHP yönetiminin, Genelkurmay hattını “yetersiz” görecek bir şoven ve ırkçı yaklaşımı esas aldıkları, artık kimse için sır değil. Ancak bu inkarcı, asimilasyoncu, “Hepimiz Türk milletinin parçasıyız” yaklaşımı ve dayatması, sorunun ağırlaşması ve bizzat kendi kurumlarının açıklamasıyla “30 bin PKK’lının öldürülmesi”ne rağmen “örgüte katılımın önlenememesi”ne de yol açmış bulunuyor. Başbuğ, Kürtçenin kamusal-siyasal alanda kullanılmasına duvar örmeyi, Kürt dili ve kültürünün Kürt ulusal kimliğiyle ilişkilendirilmesini “toplumsal siyasal kimlik unsuru haline” getirme çabası sayarak reddetmeyi sürdüreceklerini; bu politikayı başarı olarak göstererek ilan ediyor. Bunun, “bölünmeyi engelleyecek çözüm” olmadığı, olamayacağı açık olmasına karşın, Kürtlere; “Siz Kürtçe türkü söyleyip halay çekebilir ve kendi aranızda Kürtçe konuşabilirsiniz, biz de bunu bir kültürel zenginliğimiz sayarız” lütfunda bulunuyor!
Oysa Başbuğ’un bir kez daha ilan ettiği ve Baykal ile geleneksel ırkçı-şoven MHP yöneticilerinin “yüreğini soğutan” politika, dış karışmayı da, emperyalist istismar politikalarını da, dış güçlerden beklentileri de, bölünme olasılığını da güçlendiren, besleyip geliştiren bir politikadır. Aksini iddia ederek kitleleri aldatmaya çalışmalarına karşın, bir ulusu başka ulus ve halklar karşısında ayrıcalıklarla donatarak ve diğer ulus ve halkların varlığını “kolektif düzlem”de reddederek bölücülük yapan ve bölücülüğü besleyenler kendileridir.
Biz Türk değiliz diyenlere “Hayır sen Türksün, Türk olacaksın”ı dayatıyorlar. Kürtler, “Biz Kürdüz, Türk değiliz, Türkten başka ve ayrı bir ulusuz, sizinle eşit ulusal haklar temelinde birlikte yaşamaktan yanayız. Bırakın dilimizi, kültürümüzü serbestçe kullanıp geliştirelim, anadilimizde eğitim görelim, kamusal yaşam ve yönetim alanında farklılıklarımız dikkate alınsın ve anayasal teminatla sağlamlaştırılsın. Bunun için de siyasal demokratik bir idari sistem oluşturulsun ve tüm yasalar buna göre yeniden düzenlensin” dedikleri için “üniter devlet ve milli bütünlüğü bölücü” sayılıyorlar.
ZOR YOLUYLA BİAT SAĞLANAMAZ
İnkar ve zor, Kürtlerin ulusal istemlerle başkaldırmalarına engel olamadı. Bunu Türk egemenleri de askeri politik şefler de görmüş olmalı. Buna rağmen, “Kültürel farklılıklar olabilir, ama Türk milleti dışında bir ulus iddiasını asla kabul etmeyiz” politikasını sürdürüyorlar. Başbuğ’un “kalın kırmızı çizgileri”, devletin, hükümetin ve büyük sermaye cephesinin kendilerini ağır sorunlar ve giderek derinleşen çözümsüzlüklerle yüz yüze getiren 85 yıllık Kürt politikasındaki ısrarını yinelemekle birlikte, Kürt uyanışı ve mücadelesiyle onu destekleyen Türk ilerici-emekçi tutumunun yarattığı baskıyı geriye atmayı da başarmak üzere ne kadar esneyebileceğini de gösterir özelliktedir. “Kültürel farklılıklara saygı” ifadesi, Kürtçenin “bireysel hak düzleminde kullanılması”, bölgenin ekonomik-sosyal gelişimi için önlemler alınması söylemi ve istemi buna işaret ediyor. Bu “sınırlar”ın ötesi “mayınlı alan”dır! “Geçilemez”dir! Anlamı ve içeriği, toprakların, enerji ve su kaynaklarının, ulaşım ve iletişim hatlarının elden çıkabileceği korkusuyla ilhakçı politikada ısrardır.
Ancak başarısızlığa mahkumdur ve ‘Cumhuriyet tarihi’ bunu göstermiştir. Zor yoluyla boyun eğdirilmeye ve teslim alınmaya çalışılanların, buna karşı ve haklarına sahip olmak üzere hareket ettiklerini; özgürlük ve eşitlik mücadelelerinin, er-geç başarıya ulaştığını ise yakın-uzak toplumlar tarihi sayısızca kanıtlamış bulunuyor.
İnkar ve baskı politikası gaddar, ancak açmaza mahkumdur.
A. Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

Mücadele etmeyi seçtiler

SONRAKİ HABER

İzmir Barosu’ndan ‘Kapatın bu partiyi’ açıklaması

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa