28 Ağustos 2009 00:00
Sakızcı, simitçi, çiçekçi, şinanay yavrum şinanay
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin başlattığı Kriz varsa çare de var kampanyasına bir yenisi daha eklendi. Türkiye Reklam Konseyi de ekonomiyi canlandırma iddiasıyla yeni bir kampanya başlattı.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin başlattığı Kriz varsa çare de var kampanyasına bir yenisi daha eklendi. Türkiye Reklam Konseyi de ekonomiyi canlandırma iddiasıyla yeni bir kampanya başlattı. Kampanyanın sloganı: Alın-verin ekonomiye can verin! Amacı ise iç pazarı canlandırmak için ramazan, bayram, okula dönüş dönemlerini kapsayacak biçimde topyekün seferberlik başlatmak!
Seferberliğe hizmet için bir reklam hazırlandı. Kampanya kapsamındaki reklamda tanıdık gazeteci, bankacı, ekonomist karşımıza çiçekçi, simitçi, bakkal olarak çıkıyor. Reklam başarılı ama bir tuhaf. Örnek; yoksulluk simit satışlarını patlatmış, reklamdaki ünlü bize Simit yiyin çağrısı yapıyor. Reklam, akıllara Sezen Aksunun o çok bilinen parçasını getiriyor: Simitçi, kahveci, gazozcu, şinanay da yavrum hopa şinanay...
Reklamlardaki tanıdık isimlerden biri de Ekonomist Deniz Gökçe... İlginçtir; her fırsatta Karamsarlığa gerek yok, iyimser sinyaller geliyor diyen Deniz Gökçe, şimdi krizden çıkış reklamlarında. Bir bakkalı canlandıran iyimser ekonomist, elindeki sakızı göstererek, Bu sakız bütün ekonomik krizlere iyi gelir, sakinleştirir diyor. Önce Hadi canım sen de! diyesi geliyor insanın... Krizden asıl etkilenen, işsiz kalan, aileleri dağılan insanları sakız sakinleştirebilir mi? Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği vb. kurumların hazırladığı, krizden etkilenen emekçilerin psikolojilerinin nasıl dağıldığını anlatan onlarca rapor var ortada. Toplumun büyük kesimini oluşturan bu insanları, sakız tedavi edebilir mi?
Reklamı hazırlayanlara ve Gökçeye göre evet edebilir: Birisi bir sakız alır bakkal kazanır, bakkal akşam eve giderken meyve sebze alır manav kazanır, yetiştiren köylü kazanır, ülke kazanır, krizin son kalan etkileri de ortadan kalkar. İyisi mi siz de bir sakız alın, ekonomik kriz sakinleşsin. Vay be! Bakkal sakız almadığımız için mi iflas ediyor, yoksa marketlerle yarışamadığı için mi? Manav kazanırsa köylü de kazanırmış. Karpuzunu satmaktansa, kurtarmadığı için tarlada bırakan, ürününü ineklerine yem eden üreticinin perişan hale gelmesinde manavın hiçbir suçu yok. Fındığının değeri sürekli düşen, buğdayını geçen yılın altında satan üretici köylü tasarruf mu ediyor ki harcasın. Tasarruf etmek bir yana, zaten borç içinde. Sadece elektrik borcu batağındaki üretici sayısı, bakanlığın verilerine göre 100 bini geçiyor. Merak etmeyin, borçlanarak da olsa harcıyor ama üreticinin yaşadığı kriz derinleşiyor.
SİMİT SATIŞLARINDAN HABERDAR DEĞİLLER!
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Akın Öngör, simitçi rolünde. Söyledikleri şöyle: Sıcak paranın dolaştığı canlı bir ekonomi için sıcacık bir simit alın. Siz simit alırsanız simitçi kazanır, fırın da kazanır, fırıncıya un satan toptancının işi yürür. Unu yapan üreticinin değirmeni döner. Sonuçta memleket kazanır. Krizin etkileri bayatlar gider. Sıcacık parayla dönen ekonomi için durmayın, siz de gevrek bir simit alın.
Bu memlekette bu dönem Simit alın çağrısına insan inanamıyor tabii(!) Ekonomik kriz gerekçesiyle işsizliğin en hızlı arttığı kentlerden bir örnek verelim. Yılın ilk 4 ayında 24 binden fazla kişinin işsiz kaldığı Bursada, günlük simit tüketimi yüzde 75 artışla 70 bin adede çıktı. Neden acaba? İnsanların, yoksullaştıkça karınlarını sadece simitle doyurmayı tercih etmesinden olmasın sakın?..
Bir bilgi daha; işinden çıkarılan birçok kişi Bursada sokak aralarında simit satmaya başladı. Ve günde en fazla 10-15 YTL kazanabiliyorlar. Bu parayı da tasarruf etmeleri beklenemez zaten... Yoksulluk arttıkça simit tüketimi hızla yayılıyor tüm Türkiyede... Daha da mı simit yiyelim?
MAĞDUR ÜZERİNDEN MANİPÜLASYON
Gazeteci Meliha Okur, çiçekçi olarak karşımızda. Merkez Bankası eski başkanlarından Yaman Törüner de oyuncakçı olarak... Mesajlar aynı: Çiçek alın, oyuncak alın ki krizin kalan etkilerini de yok edelim.
Krizin kalan etkileri dendiğine göre kriz atlatılmış. Öyle ya, borsalar yükseliyor, piyasaya güven nasıl da arttı.
Krizden çıktık mı? Evet, birileri çıktı ya da hiç yaşamadı. Örneğin banka kârları sürekli artıyor. Doğuş Holding vb. devler kârlarına kâr katıyor. Dünyada da durum farklı değil. Örneğin, İngilterede doğrudan yardım almasa da, devlet desteği gören Barclays Bankası ve HSBC 2009un ilk altı ayında 5 milyar dolar kâr açıkladı.
Konut satışları fırladı. Elinde tüketecek parası olanlar, konutlar ucuzladığı için hemen gayrimenkul yatırımına yöneldiler. Örneğin lüks araç krize fazla takılmadı, satışları geçen yılı da geçti. Milyonluk villalar kelepir mal gibi alınıyor. Muğlanın Bodrum ilçesine bağlı Kadıkalesi köyü sahilinde, 18 ayda tamamlanan ve 25 milyon dolara mal olan Gardens Of Babylon Butik Otel ve Residanstaki 124 lüks villa ve konuttan yüzde 95i hemen satılabiliyor. Onlara kriz yok.
Kriz kime var? Reklama konu olan ve hedef kitle olarak belirlenen köylüye, simitçiye, memura, işçiye, işsize...
Hane halkının borçluluğu arttı, işsizlik çığ gibi büyüdü. İşsizlik sorunu aşılamıyor. İstatistik Kurumunun Nisan 2009daki yüzde 18.2 düzeyinden yüzde 17ye indiğini söylediği kentlerdeki işsizlik oranı, gerçeği yansıtmıyor.
Mevsimsellikten arındırıldığında, daha gerçekçi bir sonuç açığa çıkıyor. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi, mevsimsellikten arındırma yapıldıktan sonraki durumu ortaya koydu. Bu çalışmaya göre tarım dışı işsizlik oranı düşmemiş, yüzde 18.4ten 18.6ya çıkmış.
Çekinmeyin, alın verin ekonomiye can verin sloganı, reklamda karşımıza çıkan kesimleri kesinlikle kapsamıyor. Çünkü onlar, borç harç ne bulurlarsa, gıda, kira vb. en zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için harcıyorlar zaten... Öyleyse ortada büyük bir manipülasyon var.
PSİKOLOJİK SAVAŞ!
Söz konusu kesimlere Harcayın demenin bir anlamı yoksa, reklam neyi hedefliyor? Reklam, Krizden çıkıyoruz deyip krizden etkilenenlere karşı psikolojik bir savaş yürütüyor. Ey memurlar! Krizden çıkıyoruz, sıkın dişinizi yüzde 2ye razı olun. Ey işçiler! Ücretlerinize zam istemeyin, kriz sonrası iyi günler sizi bekliyor., Saygıdeğer emekliler bu yıl yüzde 1,73ü kabul edin krizden çıkınca daha iyisini de göreceksiniz. Ey işsizler! Simit yiyin ama isyan etmeyin, krizin son etkilerini atlatmak üzereyiz, sonra size de iş vereceğiz...
Psikolojinizi bozmayın, moralli olun, olmadı sakız çiğneyin. Olmadı, şinanay da yavrum şina şinanay!
KASABANIN KURTULUŞ FIKRASI GİBİ
Başlatılan reklam kampanyasının, simit alınması halinde zincirleme fırıncıdan çiftçiye herkesin kurtulacağı şeklindeki savı bankacıların bir birlerine anlattıkları kriz fıkrasını akla getirdi.
Mevsim yaz, aylardan ağustos... Riviera kıyısında küçük bir kasaba. Yaz sezonu, ancak yağmur yağıyor ve kasaba bomboş. Herkesin birbirine borcu var ve kredi ile yaşıyorlar. Şans eseri otele zengin bir Rus geliyor ve resepsiyona 100 dolar bırakıyor. Ancak odayı beğenmezse parasını alıp gideceğini söylüyor ve yukarı çıkıyor. Otel sahibi parayı alır almaz kasaba olan borcunu ödüyor. Kasap, 100 doları hemen alarak toptancıya olan borcunu vermeye gidiyor. Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kredili hizmet veren hayat kadınına götürüyor. Kadın parayı alıp aynı otele giderek oraya olan borcunu kapatıyor. Ve o anda Rus müşteri odadan geri dönüyor, odayı beğenmediğini söyleyip 100 dolarını geri istiyor. Parasını geri alan Rus müşteri, kasabayı terk ediyor. Rus müşterinin bu ziyaretinden somut olarak hiç para kazanan olmuyor. Ancak tüm kasaba borçlarından kurtuluyor.
(EKONOMİ SERVİSİ)
Bülent Falakaoğlu