29 Ağustos 2009 00:00

Emekçinin krizi borsada düzelmez

Küresel ekonomik krizin aşılmakta olduğuna dair haber ve yorumlar iyice yoğunlaştı. Fakat yine de son günlerde biraz daha ihtiyatlı davranarak, sevinç gösterileri yapmak için henüz erken olduğunu söyleyenler de var.

Paylaş

Küresel ekonomik krizin aşılmakta olduğuna dair haber ve yorumlar iyice yoğunlaştı. Fakat yine de son günlerde biraz daha ihtiyatlı davranarak, sevinç gösterileri yapmak için henüz erken olduğunu söyleyenler de var.
Bunlardan biri de global krizi önceden bildiği için ‘kâhin’ olarak gösterilen New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Nouriel Roubini... Çift dipli durgunluk’ riskine dikkat çeken Roubini dünya ekonomisinin yılın ikinci yarısında bir kez daha dibe vuracağını söyledi.
Oysa krizde küresel kapitalizm kesintiye uğramasın diye trilyonlarca dolarlık kamu kaynağı kullanıldı. “Piyasa halleder” efsanesi bir çırpıda yerle bir edilerek devletler ardı ardına kurtarma operasyonları düzenlediler. Sermayeye, patronlara ama özellikle finans kesimine trilyonları, sistemi kurtarabilmek adına, hiç tereddütsüz verdiler.
Fakat ne ilginçtir ki, ‘yaşananın bir finans krizi olduğu’, ‘en çok zararı finans sektörünün göreceği’ iddialarının yoğunluğuna rağmen tersi bir tablo ile karşı karşıyayız. Reel sektör yaşanan ekonomik çalkantıdan etkilenirken, banka kârları sürekli artıyor? Dünya’da da durum farklı değil. Örneğin, İngiltere’de doğrudan yardım almasa da, devlet desteği gören Barclays Bankası ve HSBC 2009’un ilk altı ayında 5 milyar dolar kâr açıkladı.
Evet bir yandan finans sektörü kar ediyor diğer yandan borsalar yükseliyor. Bir yanda tüm dünyada yoğun işsizlik. Ortada sorgulanması, daha iyi anlaşılması gereken bir durum var.
Bunu İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Politik Yüksek Lisans Programı’ndan Prof. Dr. Ahmet Tonak’la yapmaya çalıştık.

Reel sektörün yaşanan ekonomik çalkantıdan etkilendiği bir süreçte bankaların kar artışlarını nasıl yorumlamak gerekir?
Sizin de gözleminizde belirttiğiniz üzere krizden reel sektörle finans sektörünün etkilenmesi farklı yaşanıyor. Birinde iflaslar diğerinde yüksek karlar söz konusu olabiliyor.
kisa dönemde bunun böyle olmasının nedeni devletlerin izlediği politikalar. Kurtarılma önceliği verilen sektörler ya da bir sektörün bazı şirketleri, adeta krizin meyvelerini topluyorlar. Tipik örnek ABD’de Lehman Brothers ve Bear Sterns batarken Goldman Sachs’ın parsayı toplaması, 2009’un 2. çeyreğinde 3.5 milyar dolar kar elde etmesidir.

Bazı şirketler krizden etkilenirken, zarar açıklarken nasıl oluyor da borsalar yükseliyor. Borsalar ve şirket değerleri arasında hiç bir bağlantı yok mu?
Borsaya gelince şunu unutmamak gerekir: Yükselen borsa endeksidir ve esas belirleyeni yatırımcıların psikolojik davranışları ile kârlılık beklentisidir. Endeks zarar edenlerden de kâr edenlerden de etkilenir. Fakat son tahlilde finans sektörünün 3-5 büyük şirketinin kurtarılması ile beklentiler yükseltildiğinde alımlar artarsa endeks de bunu yansıtır.
Borsa ile üretken yatırımlar için fon yaratma, reel sektördeki performans ile endeks arasında varolduğunu varsaydığımız ilişkiler artık eskilerde kaldı. Borsa indi bindilerinde çok fazla rasyonalite ve mantık aramamak gerekir.
Lüks araç krize fazla takılmadı satışları geçen yılı da geçti. Milyonluk villalar kelepir mal gibi alınıyor. Birilerine kriz yok galiba...
Bir bakıma gelir dağılımının bozukluğunun yansıması. Memleketin yüzde 80’i tedirgin iken hala bir kesim vur patlasın ver çatlasın lüks tüketimlerine devam ediyor. Kaldı ki emlak harcaması kriz dönemlerinde diğer alanlardan daha sağlam gözükür bazen. Tıpkı değerli metallere (altın, gümüş v.s.) ya da diğer metallere paranın kayması gibi...


ÇITA DÜZEYİ...
Sizce kumar masası yeniden mi kuruldu? Faizleri düşüren ve borsayı yükselten Türkiye’ye kaynağı belli olmayan merkezlerden döviz akıyor. Akışın yükü kime?
Faizlerin yüksek tutulmasına ilişkin şunu ekleyebilirim. Dışardan gelen yabancı paranın taltif edilmesi dahil olmak üzere her türlü finansal ‘yatırım’dan elde edilen kazançların temel kaynağı reel sektörde emekçilerin ürettiği artık değerdir. marksist perspektifin bu en kendine has teorik öncülü nedense unutuluyor gündelik indi bindi telaşı içinde.
Ne nereden nereye aktı, bu akımların kısa dönem etkilerinin anlaşılması, izlenmesi paniği maalesef sol kesimdeki bazı iktisatçıların bile en çok kafa yordukları mesele halinde...
Değerin, artık değerin üretildiği alan ve sektörlerde kalıcı bir çözülme, yeniden yapılanma var, bu dinamiklerin Marksist kavram ve kategorilerle teorik çözümlemelerine, ampirik fotoğraflarına ihtiyacımız var. Ve de en önemlisi kapitalizm battığı bataklıkta bocalarken bizzat bizlerin kurmak istediğimiz ekonomik düzenin unsurlarını oluşturup, bunları somut talepler haline getirmemiz gerekir. Bedava eğitim, sağlık, ulaşım, kültür ve sanat faaliyetleri gibi. Paranın ve karlılığın gereksizliğini somutlayan küçük de olsa toplumsal deneyleri başlatmanın yollarını şimdi aramazsak ne zaman arayacağız? Bundan sonraki krizde çoğumuz yaşıyor olmayacağız zaten. Domuz gribinin 6 ayda neye dönüşeceğini bile bilmiyoruz, hala burjuva iktisatçılarının empoze ettiği yapay soru ve sorunların peşinde enerjimizi tüketiyoruz. Brecht’in çıtasının altında seyrediyoruz, çıtayı yükseltmek yerine... Ne demiş brecht? “banka soymak banka kurmanın yanında nedir ki?”
Bülent Falakaoğlu
ÖNCEKİ HABER

EMEP: Ankara’da belediyecilik iflas etmiştir

SONRAKİ HABER

Ladin Mobilya’da sendika baskısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...