9 Ağustos 2009 00:00

Herkese hayırlı uğurlu olsun

Geçim derdi bir çok şeyin önünde... Diyelim ki hastasınız. Şöyle oturup dinlenmeniz gerekiyor. Ancak eve ekmek de götürmelisiniz. O zaman dinlenmek, sizin için oldukça lüks. Hasta da olsanız kalkıp çalışmak zorundasınız. Ya da çocuklarınızla, şöyle el ele, her hangi bir yerde gezmek de isteyebilirsiniz. Cebinizde paranız yoksa ne gezmesi... Zaman kaybıdır sizin için gezmek. Üçe beşe bakmadan çalışmalısınız. Saatlerce. Bu şekilde yaşayan birçok insan var. Bilirsiniz. Zira siz de onlardan birisiniz. Zafer Kabak da öyle... - Akşam güvenlik görevlisiyim. Sabah karpuzcu. - Nasıl yapıyorsun bunu? - Akşam beş sabah sekiz güvenlik görevlisiyim. - Nerede? - Özel bir şirkette. - Sabah karpuz satmaya mı çıkıyorsun? - Sekizde ordan geliyorum hale gidiyorum. Bayrampaşa haline. - Uyumuyor musun? - Halden geldikten sonra iki üç saat kestiriyorum. Ondan sonra sokaklarda akşama kadar, ordan işe. - Böyle nasıl yaşıyorsun be abi? - Mecburum. Ağzı olan konuşuyor, durumum iyi deyip şükredenler de iyi değil. 50 tane karpuz aldım. 50 tane. Sabahtan beri geziyorum daha satamadım. İstanbul kaç kişi... 35 bin sadece bu mahallenin nüfusu var. Satılmıyor işte abicim. Geziyorum. Mahalle mahalle geziyorum. Yerinde durmaylan olmuyor bu işler. Gezmen lazım. Zabıtası da ayrı bir dert. - Zabıtayı görünce napıyorsun? - Kaçıyoruz gördüğümüz zaman. O da haklı, ben de haklıyım, sen de haklısın. Haksızı bulmak zor işte abi. Kimse çıkıp da ben haksızım demez. Herkes bir şeyler söyler. Başbakan çıkıp da diyor ki işte şuna zam yapıyoruz buna zam yapıyoruz. O da haklıdır kendince. O da ben haklıyım diyor. - Senin pilin ne zaman bitecek çok merak ediyorum? - Benim pilim bitik zaten abi. Bende bel fıtığı var, lif kopuğu var, sedef hastalığı var. Hem de öyle bir sedef hastalığı ki. Al bak. - Oooo. Her yerini sarmış. - Sorma... - Kısmi felç de geçirdim. Yüzde 52 raporum var. - Bu ne abi... - Öyle valla. Benim hayatım kötü ya. Gerçekten kötü. - E ne olacak böyle. - Valla ne diyeyim, yapılcak bir şey varsa hep beraber yapalım. Yapacak bir şey yok ki. Çalışıyoruz işte. İsyan etsen kime edeceksin, bağırsan çağırsan kime çağıracaksın. Kime ne yapacaksın. Hani sen söyle... - Tek başına bağırsan ne olcak ki? - Hiçbir şey olmaz. Halk da bağırsa bir şey olmaz. - Niye olmaz? - Olmaz abi. - Bağırmasında mı bir hayır yok? - Yok abi... - Sesi mi çıkmıyor, bağırmayı bilmiyor demek ki. - Ya demek ki herkesin bir ihtiyacı var kendine göre. İşte herkes ben haklıyım diyor. - Ne zaman geldin buraya? - 91 yılında gelip gittim, ondan sonra 2003’te ailecek geldik Nevşehir’den. - Neresinden? - Derinkuyu. - Neden geldiniz peki? - Patetes ekimi bitti işte mecburen geldik. - Nasıl? - Bizim orda doluydu patates. Tabi orda şeyi çıkardılar ya. Kanser çıktı işte. Belli bölgelerde ektirmediler yasakladılar. Yasaklanan bölgelerde de yapacak bir şey yoktu. Herkes göçtü bi tarafa. O zamana kadar Allah’ın kulu şehir dışına çıkmamıştır. - Şimdi burdasın. - Evet. Geçinmeye çabalıyoruz işte. - Sigortan var mı hiç, emeklilik durumun? - Emeklilik gibi bir durum söz konusu değil. Prim çok az. Yaşı beklesen ne olur. O yaşa gelene kadar... Memlekette kahve çalıştırırken amcam sigorta yaptırmıştı ‘94’te, sağ olsun. Ondan beridir hep sigortasız çalıştım. - Başka ne işler yaptın bundan önce? - Ooo. Sorma neler var neler. - Neler var? - Ne bileyim saymayla bitmez, ne istersen var yani, yok yok. - O kadar çalıştın ama elde de bir şey yok... - Abi nasıl olsun, durum ortada yani. Şimdiki işte 830 milyon maaş. 450 milyon kira. 3 tane çocuk okuyor. Nasıl geçinecen? - Çalışmak dışında bir şey yapmıyor musun? - Yok. Sosyal yaşantı desen hiç yok. - Çocuklar ne diyor bu duruma. Çikolata falan istediklerinde alabiliyor musun? - Çikolata isterse alıyorum bazen. Ama Allah razı olsun, şuraya gidelim demiyorlar. Hayat şartlarına uyum sağladılar yani. - Gezmek istemiyorlar mı? Baba bizi şuraya götür diye... - Gezmek istemez mi abi çocuk bu. Çocuklar şimdi köyde. Onu bırak ben bile gezmek isterim. Ben bile gidip gezmek isterim ya. 24 saat çalışıyorsun. 3 saat uyku... Düşünsene bi yaa... Ben insan değil miyim? - Bi yeri gezdin mi İstanbul’da? - Yok valla hiçbir tarafı gezemedim. - İstanbul’un neresini biliyorsun? Eminönü’nü biliyor musun mesela? - Oraları biliyom ya öylesine geçerken... Ama çıkıp da bir denize, bi kıyıda oturmaya, bir çay içmeye gidemiyoruz. Açık konuşalım şimdi hiç kimse gidemiyor. Giden vardır, ama biz gidemiyoruz abi. - Adın neydi abi senin. - Zafer Kabak. - Yaş. - 41. - Peki Zafer abi, Senin çocuğun ne yapacak? - Valla benim çocuğum hem okuyor hem gözlükçüde çalışıyor. Kendi masrafını çıkartıyor. Lise 4’e gidiyor. Üniversiteyi istiyor ama zor ya. Valla zor... Şimdi harçlara da zam yaptılar. Dershaneye gönderme imkanı yok zaten. Aldığı para kendine yetiyor zaten. Sağ olsun gözlükçü günde 5 lira veriyor. O onla geçiniyor. Biz de böyle... - Küçük çocuk var mı evde? - Var. En küçük on yaşında? - Hiç oynayabiliyor musun? Çocuklar oynamak ister ya? - Abi sosyal hayat yok valla. Yok ya, açık söylüyorum yani. Sıfırdayız. - Napıyor bunlar diye aklına gelmiyor mu? Sen hep dışarıdasın çünkü. - Gelmez olur mu ya herkes kendi çocuğunu... - Hayal kuruyor musun mesela hiç sen? - Ben ne hayal kurarım biliyor musun? Benim en büyük idealim neydi biliyor musun? Başka birisi yerken benim çocuğum bakmasın. Benim en büyük idealim buydu... Boynu bükük kalmasın. Ben yaşadım onları, gördüm geçirdim hepsini de... Zor ya hayat zor, ne anlatsak bitmez, dert bitmeeez, derman da bitmez. Herkese hayırlı uğurlu olsun. Ne diyelim. - Bir fotoğrafını çekeyim şöyle karpuzların yanında. - Yok abi be görürler, mörürler başımıza iş alırız. - Kim görecek? - Çalıştığımız yerde. Sonra... - Bari telefonunu ver. Haber çıkınca sana ulaştıralım gazeteyi. - Şu kahveye bırak ben alırım. - Şu kahveye mi? - Evet, oraya. - Peki. Hadi hayırlı işler. Kolay gelsin sana. - Sağolasın. Sana da.
Erkan Araz

Evrensel'i Takip Et