26 Aralık 2011 15:24

‘KCK’ ana davasında Kürtçe dilekçeye suç duyurusu

"KCK Ana Davası" kapsamında 104'ü tutuklu 152 Kürt siyasetçisi hakkında Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davanın 30'uncu duruşmasında müdafi avukatlar Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "Kürtleri tanıyacaksınız, haklarını tanıyacaksınız. Kim ne varsa bu topraklar üzerinde o kimliğe saygı duyacağız. O kimliklerin bütün kültürel haklarını, Anayasal haklarını vereceğiz. Ben Kürdüm diyenin eğitim, kültür hakkı ne varsa vereceğiz" sözlerini hatırlatarak, Kürtçe savunma talebini yineledi. Sanıklardan 12'sinin raporlu olduğu için katılmadığı duruşmaya, DTK Eş Başkanları Aysel Tuğluk, Ahmet Türk, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Muş Milletvekili Sırrı Sakık, BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Zübeyde Zümrüt, sendika temsilcileri ve ailelerin de aralarında bulunduğu çok sayıda tutuklu yakını katıldı. Duruşma öncesi sanıklar ile aileler arasındaki görüşmelere müdahale eden adliye polisine sanıkların tepki göstermesi üzerine kısa süreli bir gerginlik yaşandı.

MAHKEME BAŞKANI NE ARINÇ'I NE ATALAY'I DUYMUŞ

Gerginliğin ardından başlayan mahkemede söz alan müdafi avukatlar ilk önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın bütçe görüşmeleri sırasında "Kürtleri tanıyacaksınız, haklarını tanıyacaksınız. Kim ne varsa bu topraklar üzerinde o kimliğe saygı duyacağız. O kimliklerin bütün kültürel haklarını, Anayasal haklarını vereceğiz. Ben Kürdüm diyenin eğitim, kültür hakkı ne varsa vereceğiz" sözlerini anımsatarak, Kürtçe savunma talebinin kabul edilmesini istedi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın "KCK" operasyonlarını haklı göstererek planlı ve koordineli bir operasyon yapıldığına dair sarf ettiği sözleri de hatırlatan avukatlar, bunun yürütmenin yargıya müdahalesi anlamına geldiğini belirtti. Bunun üzerine mahkeme başkanı, "Ben bu konuşmaları duymadım, bilmiyorum" şeklinde cevap verdi. Müdafi avukatlardan Selçuk Kozağaçlı, ulusal kanallara müzakere yazılarak, söz konusu kayıtların istenilmesi ve çözülmesini talep etti. Mahkemeye; kayıtların incelenmesinin ardından suç unsuru tespit edildiği takdirde Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep eden avukatlar, "Ulusal kanallardan gönderilen bantların çözümüne bakalım 2005 yılında değiştirilen yasaya aykırı ise suç duyurusunda bulunalım" ifadesinde bulundu.

'İLETİŞİMİN TESPİTİ HUKUKA UYGUN MU?'

Ardından tutuklu sanık Adnan Bayram'ın delil ikamesine geçen mahkeme heyeti, sanık ile ilgili gizli tanık beyanı ve telefon görüşmelerinin kaydını okudu. Duruma itiraz eden avukatlar, "CMK'nin delil standartlarına uygun deliller değildir. Ortam dinlemeleri hukuka aykırı yapılmıştır. Bu nedenle müvekkilimle ilgili delilleri okumayınız. İletişimin tespiti hukuka uygun mu, fiziki takip hukuka uygun mu?" diye sordu. Müdafi avukatlar, gizli tanık beyanlarının sadece okunarak geçiştirilmesinin yasaya aykırı olduğunu söyledi. Müvekkillerinin, Kürtçe savunma taleplerinin kabul edilmediğine işaret eden avukatlar, müvekkillerinin ağızlarının bu şekilde kilitli bulunduğunu ve bu nedenle haklarındaki iddialara cevap veremediklerini ifade etti. Avukatlar gizli tanıkların gelecek celseye hazır edilmesi ve çapraz sorguya çekilmesi talebinde bulundu. Mahkeme söz konusu taleplere rağmen delil ikamesine geçerken, avukatların itirazı devam etti. Duruşmaya kısa bir ara verildi.

MAHKEME BAŞKANI MİKROFONU KAPATTI

Daha sonra devam eden duruşmada tanık Recep Akbaş'ın TEM'de tutuklu sanık Adnan Bayram ile ilgili yapılan fotoğraf teşhisine ilişkin beyanları okundu. Bu beyanlarda 2009 Yerel Seçimler sırasında AKP'nin seçim çalışmalarına bir grubun saldırdığı ve bu grubun başını ise Bayram'ın çektiğini iddia edildi. Beyanların ardından sanık Bayram, mahkeme heyetine Kürtçe karşılık verdi. Söz konusu olayın iddia edildiği gibi olmadığını şahidinin ise AKP İl Genel Meclis Üyesi Mustafa Yentürk olduğunu ve tanık olarak ifade verebileceğini söyledi. Telefon tapelerine ilişkin delil ikamesine devam eden mahkeme heyetine müdafi avukatlar bir kez daha itiraz etti. Avukatlar, özellikle "KCK Ana Davası" olarak yürütülen duruşmada söz konusu tanığın adli bir vakaya ilişkin beyanına yer verilmesi davanın siyasi boyutunun bir göstergesi olduğunu kaydetti. Bayram'a ait bir başka telefon tapesini okuyan mahkeme heyetine Bayram, Kürtçe "Ev axaftin ne aîdê min e. Ev telefon ne ya min e. Ev îftira ye (Bu telefon ve beyanlar bana ait değildir. Bu bir iftiradır)" diye cevap vermesi üzerine mikrofonu kapatan mahkeme başkanı "İftira Kürtçe mi yoksa Türkçe bir kelime mi" diye espri yapması dikkat çekti. Mahkeme başkanı ayrıca özellikle tanık beyanlarına ilişkin okunan delillerin sadece bununla sınırlı olmayacağını yapılan itirazlara gerek olmadığı, tanıkların zaten duruşmada dinleneceğini belirterek duruşmaya öğlen arası verdi.

"KCK Ana Davası" kapsamında 104'ü tutuklu 152 Kürt siyasetçisinin yargılandığı davanın öğleden sonraki oturumuna, Adnan Bayram ile ilgili delil ikamesi ile devam edildi. Rojhat Çetinkaya isimli tanığa TEM Şube'de yapılan fotoğraf teşhisi sonrası verdiği beyanlarla ilgili iddiaları, Kürtçe konuşarak kabul etmeyen ve söz konusu tutanağın polisler tarafından hazırlandığını belirten Bayram'ın mikrofonu mahkeme heyeti tarafından kapatıldı. Müdafi avukatların itirazına rağmen delil ikamesine devam eden mahkeme heyeti, ardından sanıklardan Zeynel Mat ve Nizamettin Onar ile ilgili iddiaları okudu. Söz konusu iddialara ilişkin emniyet ve Cumhuriyet Savcılığı'nda verdikleri beyanları yüzlerine okunan Mat ve Onar, Kürtçenin Zazaki ve Kurmanci lehçeleri ile savcılık ve emniyet aşamasındaki ifadelerini tekrar ettiklerini ve haklarındaki iddiaları kabul etmediklerini avukatlarının tercümesi ile beyan etti. Duruşma boyunca haklarında iddia edilen hususlarla ilgili söz hakkı verilen sanıkların anadilde savunma taleplerine ilişkin beyanlarına mikrofon kapatılarak izin verilmezken, sanıklardan sonra söz alan sanık müdafileri, müvekkillerinin beyanlarını tercüme ederek aleyhe olan iddialarla ilgili savunmalarını yaptı.

GİZLİ TANIĞIN TANIKLIĞI ŞÜPHELİ

Müvekkili Zeynel Mat ile ilgili var olan gizli tanık beyanına dikkat çeken Avukat Feride Laçin, müvekkili hakkında iddia edilen suçlamalarla ilgili sözkonusu tarihte müvekkilin yurt dışında olduğu, bu nedenle suça konu hazırlanan delillerin dosyadan çıkarılması gerektiğini vurguladı. Yine bahse konu olan suçlamalardan bir diğerinde ise müvekkilin Almanya'da cezaevinde olduğunu hatırlatan Laçin, gizli tanık olarak beyan veren şahsı tanıdığını ve bu kişinin cezaevinde tutuklu bulunduğunu iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcılığı tarafından getirtilerek beyanda bulundurulduğu söyledi. Laçin, "Cezaevinde tutulmasına rağmen bu şahsın bu dosyalara nasıl muvafık olduğunun da soruşturulmasını talep ediyoruz" dedi.

Yine Mat ile ilgili iddialara ilişkin beyanda bulunan Zeki Bektaş ve Ahmet Yavuz isimli tanıkların ifadelerine ilişkin söz alan Avukat Selçuk Kozağaçlı, tanığın 19 numaralı fotoğraf için bir kez karşılaştığını ve bu karşılaşmanın da belediyede olduğunu belirterek, bu şekilde bir delilin var olamayacağı ve dosyadan çıkarılması gerektiği vurgusuna mahkeme başkanı Menderes Yılmaz, "Konmuş bizde okuduk. Ne yapalım!" diye cevap verdi.

TALEPLER KABUL EDİLMİYOR, YARGILAMA DEVAM EDİYOR

Müvekkili ile ilgili tanık ve gizli tanık beyanlarına ilişkin somut olmayan delillerin dosyadan çıkarılmasını talep eden avukatların bu talebine iddia makamı da katılırken, mahkeme heyeti, delillerin CMK kapsamında olduğu için taleplerin reddine karar verdi. Duruşmada duruşma boyunca taleplerinin hiç biri kabul edilmeyen müdafi avukatlar, delillerin kanuna aykırı olup olmadığının tespit edilmesini, aykırılık teşkil eden delillerin dosyadan çıkarılmasını talep etti. Ayrıca telefon tapeleri ile ilgili ses analizinin yapılmasını talep eden avukatlar, gizli tanık ve tanıkların duruşmada hazır edilmesini talep etti. Yargılamanın "asılsız ve mesnetsiz" olduğunu ifade eden müdafi avukatlar, parlamentoda bulunması gereken milletvekillerinin duruşmalara "güvenlik" gerekçesiyle kelepçeli getirilmesine dikkat çekti. "Herhangi bir bireyin yaşamı toplumsal kaygılara kurban edilmemelidir" sözünü hatırlatan avukatlardan Mesut Beştaş, beyin ameliyatı geçiren müvekkili Musa Farisoğulları'nın tahliyesine karar verilmesini talep etti. Ardından söz alan Avukat Eren Keskin ise, "Bizim söylediklerimizin sizin için hiçbir önemi yok. Duruşmayı bitirip hemen eve gitmek istiyorsunuz. Ama bu insanlar 3 yıldır evlerine gidemiyor. Yargılamada iç hukukumuzda delil olmayan her şeyi delil olarak sayıyorsunuz" diyerek tepki gösterdi. Müvekkili Alaattin Aktaş'ın 20 yıl cezaevinde kaldıktan sonra sivil siyaset yapmak isterken tutuklandığını hatırlatan Keskin, müvekkilli ile ilgili tahliye ve beraat talebinde bulundu.

Duruşmaya kısa bir ara veren mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Sanıklar tarafından verilen Kürtçe ve Türkçe dilekçelerden Türkçesinin kabul edilerek dosyaya konulmasına karar veren mahkeme heyeti, dilekçelerle ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak duruşmayı 28 Aralık'a erteledi. (Diyarbakır/DİHA)


DEMİRTAŞ: YARGILAMA GÖSTERMELİK, KARAR ANKARA'DAN ÇIKAR

Duruşma öncesi açıklama yapan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, konuşmasına özgür basın kuruluşlarına yönelik 20 Aralık'ta gerçekleştirilen operasyon ile tutuklanan gazetecilere ilişkin "tutuklamalardan bu kadar mı gazeteci kaldı" esprisiyle başlayarak, Kürt siyasetçileri hakkında açılan davanın 30. duruşmasının bugün görüleceğini belirtti. Duruşmada yaşanan anadilde savunma krizini değerlendiren BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Bu anadilde savunma krizi, yargı krizi değil bir siyasi krizdir. Siyaset yapılacaksa eğer bunu da kurallarına göre yapsınlar. Polisi, yargıyı, savcıyı, hakimi, kullanarak bizi bastırmaya ve tasfiye etmeye çalışmaları siyasi, ahlaki ve vicdani değildir" diye konuştu.

Yaklaşık 3 yıldır devam eden duruşmalardan tek bir tahliye dahi çıkmadığını söyleyen Demirtaş, "Bırakın tahliyeyi duruşmalarda tek bir ilerleme dahi kaydedilmedi. Şunu biz biliyoruz artık. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da belirtti. Bu tutuklamalar Ankara'dan yönetiliyor. Bu duruşmalara ilişkin kararın buradan çıkma ihtimali yoktur. Tahliye kararı çıkacaksa Ankara'dan çıkacak. Anadilde savunma kararı çıkacaksa Ankara'dan çıkacak. Ceza çıkacaksa Ankara'dan çıkacak. Dolayısıyla buradaki duruşmalar göstermeliktir. Buradaki hakim ve savcılara da yazık oluyor. Bu kadar emek ve mesai sarf ediyorlar. Çaba veriyorlar, koşturuyorlar. Fakat hiçbir yetkileri yok. Yargılama bile yapamıyorlar. Yargı üzerinde bir vesayet var. Bakanlar talimatvari konuşuyorlar. Emniyet ve istihbarat, medya aracılığı ile yargıyı yönlendiriyor. AKP'nin emniyetteki örgütlenmesi, cemaatin örgütlenmesi yargıyı yönlendiriyor. Cemaatin yargıdaki yönlendirmesi, adaleti yönlendiriyor. Bunlar Ankara'da olup bitiyor. Milli Güvenlik Kurulu'nda Bakanlar Kurulu'nda tartışılıyor. Bu nedenle mahkeme binası olarak tanımladığımız bina aslında içi boş olan binadır" dedi.

REZALET

Adil bir yargılama olmasını istediklerini kaydeden Demirtaş, "kim suçlu kim suçsuz" ortaya çıkmasını istediklerini, ancak 3 yıldır arkadaşlarının kendilerini dahi savunamadığını söyledi. Şu ana kadar iddianamenin okunması dışında hiçbir mesafenin katedilmediğini belirten Demirtaş, şunları aktardı: "Bu hükümet operasyonları, sadece Türkiye'ye zarar veriyor. BDP'ye zarar falan vermiş değil. Mücadelemize de zerre kadar zarar vermiş değil. Bu operasyonları yürütenler de şunu iyi bilsinler bütün arkadaşlarımız morallidir. Tutuklanan arkadaşlarımızın on katı arkadaşımız da mücadele mevzilerini doldurmuştur. Mücadele alanlarının hiçbir boş değildir. Boşta kalmayacaktır. Bir halk hareketinin tutuklama ve engellemelerle engellenmesi mümkün değildir. Ve bu mahkeme salonlarından adalet çıkacağını da düşünmüyoruz. Keşke hakimler bu siyaset vesayetini kırabilecek bir tutum sergileyebilseler. Onlarında durumlarını anlayabiliyoruz. Ellerinde bir şey yok. Yargıçlarda göstermelik bir yargılamanın aleti haline getirilmek istenilmektedir. Başbakan, bakanların, MGK'nın baskısı var. Bu ortamda yargılama yapılması imkansızdır. Biz 3 yıl aradan geçmesine rağmen arkadaşlarımızın serbest bırakılmamasını büyük rezalet olarak tanımlıyoruz."

DİRENİYORUZ

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın demokratikleşme paketi ile ilgili konuşması ile Bülent Arınç'ın "Kürtlere haklarını vereceğiz" açıklamalarını hatırlatan basın mensuplarına Demirtaş, Bülent Arınç'ın Meclis'te yaptığı konuşma ile Sayın Beşir Atalay'ın demokratikleşme paketine ilişkin açıklamalar söz itibari ile pozitif mesajlar verdiğini, ancak kendilerini ilgilendiren kısmın Atalay ve Arınç'ın yaptığı açıklamalar olmadığını, kendilerini ilgilendiren kısmın İdris Naim Şahin'in yaptığı açıklamalar olduğunu ifade etti. "Şu anda İdris Naim Şahin ne yaptıysa, hükümetin de yaptığı odur" diyen Demirtaş, "Bizi bağlayan İçişleri Bakanı'nın yaptığı operasyonlardır. Biz ona göre bakarız. Ona göre konuşuruz. Şu anki tabloya baktığımızda diğer bakanların söyledikleri ile bizim partinin adını her ağzına aldığında, ağzını köpürterek konuşan, bize kan kusan İçişleri Bakanı'nın hangi kabinede olduğunu unutmayalım. Böyle bir zihniyet ya aynı projenin bir parçasıdır. Ya da haberleri yok. Bunlar ayrı kabinenin bakanları mı? Kusura bakmasınlar bunlar çocuk oyuncağı değil. Operasyonların durması, arkadaşlarımızın serbest bırakılması, bu siyasi soykırıma son verilmesi ve özgürlüklerin tanınması lazım. Bunlar yapılmadığı müddetçe kim ağzı ile kuş bile tutsa, demokratik açılım yapıyoruz. Paket açıyoruz dese, bizi inandıramaz. Biz demokrasiden yana desteğimizi her zaman sunduk, sunmaya devam ederiz. Zulme karşıda direniş ortaya koyduk. Direnişi ortaya koymaya da devam edeceğiz. Kim, özgürlükçü yaklaşıp, demokrasi ve insan haklarına saygıda bulunup parlamentoya paket getirirse elbette bunu olumlu değerlendiririz. Ama bize de karşı oyun oynanmaya çalışılıyor. Ve biz buna karşı direniş gösteriyoruz" diye konuştu.

TÜRK: BEKLENTİMİZ YOK

Demirtaş'ın ardından konuşan DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, 5 bin Kürt siyasetçisinin cezaevinde olduğu bir dönemde Kürtlerin demokratik bir anayasadan pek bir beklentisinin olmayacağını belirtti. "Eğer gerçekten fikirlerin, düşüncelerin özgürce tartışılması isteniliyorsa ve demokratik bir anayasa isteniliyorsa Kürtlerin tüm haklarının güvence altına alınacağı bir anayasa düşünülüyorsa bakış bu ise bugün 5 bin Kürt siyasetçisinin içerde olmaması gerekir" diyen Türk, anayasa ile ilgili çalışmaların sağlıklı bir yürütülmesi için Kürtlerin düşüncelerini özgürce ortaya koyacağı bir alanın yaratılması gerektiğini dile getirdi. Türk, "Bugünkü işgal, bugünkü pratik gösteriyor ki Türkiye, Kürtleri susturmaya yönelik bir mantığın ve çalışmanın içerisindedir. Bu mantığın değiştirilmesi gerekir. Geçmişten bugüne Kürtler hep susturulmaya çalışıldı. Baskı, zulüm politikaları uygulandı. Ama Kürtler sinmedi ve ödün vermedi. Tek formülü var. Ortak aklı oluşturacak bir süreci başlatmaktır. Bugünkü duruşmadan da pek bir beklentimiz yok. Çünkü bize göre karar mercisi burası değil" diye konuştu.

Evrensel'i Takip Et