01 Eylül 2009 00:00
Pimi çekilmiş bomba!
Annelerinin, Kan uykulardan kalkıp ninniler söyleyerek büyüttüğü dört gencin ölümüne yol açan Piyade Teğmen Mehmet Tümerin, Pimi çekilmiş el bombası cezası yüreklerimizi bir kez daha yaktı.
Annelerinin, Kan uykulardan kalkıp ninniler söyleyerek büyüttüğü dört gencin ölümüne yol açan Piyade Teğmen Mehmet Tümerin, Pimi çekilmiş el bombası cezası yüreklerimizi bir kez daha yaktı.
Aslında, bu kadar kahredici olmasa da çoğumuzun aklında ve yüreğinde baskı ve şiddete dayalı yönetme anlayışının acı izleri vardır diye düşünüyorum.
Devlet okullarından geçmiş, yakın veya uzak geçmişte askerlik görevini yapmış olanların, benzerlerinin hafızalarında canlandığına inandığım birkaç anımı sizlerle paylaşmak istiyorum; 1988 yılının sonbaharında üniversiteden yeni mezun olmuş, idealist, genç bir öğretmen olarak, ilk görev yerim olan okulda göreve başladığımda tarikatçı okul müdürünün bayrak töreni öncesinde bir öğrenciye, yüzlerce öğrencinin ve okul öğretmenlerinin gözlerinin önünde, çok sert bir şekilde ve kimseden çekinmeden tokat attığına tanık oldum. Sanki o tokat benim suratımda patlamıştı. Ben de çok öfkelenmiş ve genç için üzülmüştüm ama bir şey de yapamamıştım. Zaten, öğrencilik yıllarımdan da gence uygulanan bu şiddet hiç de yabancı gelmiyordu bana.
Bir yıl sonra Tuzlada öğretmenler bölüğünde askerlik dönemimin ilk gününe bölük komutanımız olan yüzbaşının hakareti ile başladım. İlk günün telaşı ile, askerlik şubesinden aldığım ve bölük komutanına vermem gereken dosyayı koğuş içerisinde kaybetmiştim. Bizim yerleşmemizi izleyen komutanın yanına giderek gayet kibar bir şekilde, Komutanım dosyamı bulamıyorum dedim. O da bana, koskoca Türkiye Cumhuriyetinin öğretmenine hiç sıkılmadan, ı yedin! dedi. Daha sonra o komutan, öğretmenler bölüğüne yaptığı konuşmalarda toplu hakaretlerde de bulunmuştu. Hatta diğer öğretmenler bölüğünün matkap lakaplı komutanının bazı öğretmenleri tekmelediğine de şahit olmuştum. Hiçbirimiz tepki göstermemiştik. Ne de olsa bizler de yedek subay da olsak öğrenciydik ve aynı sınıflardan, sıralardan gelmiştik. Yine de erlere göre bize iyi davranıyorlardı. Hatta bir gün, eğitim çadırında ders anlatan, omzunun üst kısmı çok yıldızlı olan bir subay verilen molada, uzaktaki bir ere ana avrat küfür ederek onu yanına çağırmış ve bize dönüp sırıtarak, Merak etmeyin, anlamaz o, Türkçe bilmiyor demişti. Biz de rahatlamıştık!
Keşke bu anlattıklarım anılarda kalmış olsaydı. Ama görüyoruz ki devam ediyor. Bu nedenle, elimizde Pimi çekilmiş bombalarla değil de, insanca yaşamak için; her ırktan, mezhepten, her inançtan işçi ve emekçiler olarak, aydınlar olarak eğitimde, orduda ve her alanda demokratik bir Türkiye için birleşelim.
Bir öğretmen (İzmir)