1 Eylül 2009 00:00
BAŞYAZI
Bugün Dünya Barış Günü! Ve bütün dünyanın barış isteyen güçleri, her ülkede ve her yerde Barış içinde bir dünya özlemlerini dile getiriyorlar.
Türkiyede de bugün, ülkenin dört bir yanında mitingler, gösteriler, basın açıklamalarıyla barış talebi yinelenirken etkinlikler bir hafta boyunca sürecek.
Barış asla soyut, genel bir talep değildir. Tersine pek çok diğer mücadele gibi, gerçek bir barış mücadelesi her ülkenin barış ve demokrasi güçlerinin, kendi ülkelerinde barışı egemen kılma, barışı tahrip eden güçlere karşı açıkça mücadele etmesi demektir.
Başka bir söyleyişle Türkiyede barış mücadelesi demek; elbette Türkiyenin bölge ülkeleriyle sorunlarını barışçıl yollarla çözmesini savunmak ve emperyalist güçlerin bölgeye ve öteki ülkelere müdahalelerine karşı durmaktır. Ve bu, işin kolay tarafıdır. Çünkü, kimi protestolar ve açıklamalarla bu görev yerine getirilmiş olabilir! Ama gerçek bir barış mücadelesi; bugün ülkenin gündeminin birinci sırasına da tırmanmış olan Kürt sorununun barışçı ve demokratik bir biçimde çözümü için mücadele etmekten, bu amaçla devletin, hükümetin, milliyetçi parti ve çevrelerin barış karşıtı politikalarına karşı mücadeleden geçmektedir.
Barıştan yana olma, halkların kardeşleşmesinden yana olmaktır; Türkiyedeki kriteri budur. Aksi halde lafta çok güzel Barış içinde dünya, Barış içinde bir Türkiye tabloları tarif edilebilir ama bunlar gerçeği yansıtmaz.
Bugünlerde, böyle barış çağrılarına, barış tanımlarına çokça rastlıyoruz. Milliyetçiliğin dümen suyuna sürüklenmiş solcu kimi odakların barış tarifleri böyledir. Ya da hükümet, sorunun etrafında dolaşarak; barış ve birlikten bolca söz ediyor ama sorunun özüne dokunmadığı, barışı engelleyen politikaları karşısına almadan bunu yaptığı için de gerçekte onlarla birleşiyor.
Örneğin dün, İçişleri Bakanı Beşir Atalay muhalefeti eleştirirken; Bölünme sendromundan kurtulalım, Bu özgüvenle çözmemiz gereken çok önemli bir meseledir diyerek parlak cümleler kurarken, Türkiyede iç barışı kuracak gerçek dayanaklara hiç değinmedi.
Gündemlerinde Anayasa değiştirme yok dedi, ama demokratik standartların yükseleceğini de öne sürdü!
Af gündemde yok ama Silahların susması için her gayreti gösteriyoruz dedi!
Tek millet, tek dil, tek devlet tek bayarak kırmızı çizgilerini kalın ve sert biçimde ortaya koydu; ama kardeşlik vurgularını yineledi!
Kürt açılımı diyerek çıktıkları yolda, milliyetçi odakların ve askerin hassasiyetlerini dikkate alarak Kürdün adını anmayan (Başbakan Ulusa Seslenişde, dün de İçişleri Bakanı Kürtlerden hiç söz etmeden Kürt açılımı anlatmayı başardılar!) bir plana döndüler. Planın adı bile artık Kürt açılımı değil Milli Birlik Projesidir.
Açıktır ki; Beşir Atalayın kamuoyunu süreçle ilgili bilgilendirmesinde yeni olan ise; Genelkurmay, MHP ve milliyetçi odaklardan gelen baskıyı dikkate alan hükümetin; Kürt açılımını, Milli Birlik Projesine dönüştürdüğünü açıklamasıdır. Bakan dün bunu açıkça ilan etmiştir.
Evet, Dünya Barış Gününden bir gün önce hükümet, bol barış lafları eden ama iç barışı gerçekleştirmekten de uzak, tersine yeni çatışmalara zemin hazırlayan bir barış söylemine sarılmaktadır.
Bu yol, yol değildir!
Bugün barışın yolu, Türkiyenin barıştan yana güçlerinin gerçek bir barış mücadelesi için Kürt sorununun demokratik çözümü mücadelesinin saflarında yer almaktan geçmektedir. Aksi halde, çokça barıştan söz etmek, sadece boş umutlar yaratır ve barış düşmanlarının değirmenine su taşır.
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et