02 Eylül 2009 00:00

Emeklinin sendikalaşamama sorunu

Evrensel Gazetesi’nin 26 Ağustos 2009 tarihli sayısının okuryazar köşesine İzmir’den yazan M. Kamil Bal arkadaşımız, “Emeklinin sendikası olur mu?” diye soruyor. Bu yazıya Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Beysülen...

Paylaş

Evrensel Gazetesi’nin 26 Ağustos 2009 tarihli sayısının okuryazar köşesine İzmir’den yazan M. Kamil Bal arkadaşımız, “Emeklinin sendikası olur mu?” diye soruyor. Bu yazıya Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Beysülen 29 Ağustos tarihinde Evrensel Gazetesinde “Evet, emeklinin sendikası olur” başlığıyla yanıt veriyor.
Öncelikle bu yazıyı yazarak sorunu tartışma gündemine getirdiği için M. Kamil Bal arkadaşa teşekkür ediyorum. Çünkü emekli kitlesinin büyük bölümü emeklinin sendikası olacağına inanmadığı için emekliler arasındaki sendikalaşma düzeyi on dört yıllık uğraşa karşın çok düşük kalmıştır.
Bilindiği gibi sigorta sistemi, kapitalist sistemde sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası olmak üzere iki bölümde ele alınmaktadır. Sosyal güvenlik; işçi ve emekçinin işe girişinden sonra geçinecek çağdaş bir ücret ve iş garantisinin yanında; emeklilikte de işçi veya emekçinin yaşamını kimseye muhtaç olmadan ve çağdaş normlarda sürdürmesini kapsar. Sağlık sigortası ise bilindiği gibi işçi ve emekçilerin kendisinin, eşinin ve çocuklarının, eğer bir sağlık güvencesi yoksa anne ve babasının, hastalığında herhangi bir sağlık kuruluşunda ücretsiz bakılmasını, ilaçların sigorta sisteminden karşılanmasını kapsar. Elbette mevcut sigorta sistemi bunları yapmak için çalışanlardan çalıştığı süre içinde yani 25 yıl prim keser, şimdi buna bir de 65 yaş eklendi.
Elbette işçi sınıfının bu haklara kavuşması kolay olmamıştır. Tarih boyunca birçok zorlu mücadelelerden sonra bu haklar elde edilmiştir. Bu mücadeleleri işçi sınıfı, sendikaları aracılığıyla ve çoğu kere üretimden gelen gücünü kullanarak vermiştir. Bu haklar yukarıdan, kapitalistlerin isteği ile verilmediği için yine kapitalistler ve onların devleti bu hakları gönüllü ve isteyerek kullandırmak istemezler. Sonuçta bu haklar işçi ve emekçi sendikaları tarafından korunup geliştirilmediği sürece her zaman kapitalistler tarafından geri alınır. Nitekim “Mezarda emeklilik yasası, SSGSS” yasaları ile de bu bir kere daha ispatlanmıştır. Emeklilik hakları emekçilerin ellerinden alınmıştır ve her fırsatta geri alınmaya devam etmektedir. M. Kamil Bal arkadaşın da “Kendine sendikayım demekle sendika olunmuyor” sözüne katılmak mümkün değil. İşçi sendikaları sadece ücret pazarlığı yapar duruma gelmişler; işçilerin geleceği ve emekliliği, emeklilikte alacağı ücretler hiçbir zaman onların gündemlerine gelmemiş; işçilerin emeklilikte nasıl geçinecekleri umurlarında olmamış; emeklilik talepleri TİS görüşme masasında yer almamıştır. İşverenler, emekli ikramiyelerini bile ödememek için hükümete dayatmalarda bulunuyorlar ama işçi ve emekçi sendikaları ya ses çıkarmıyor ya da yeterli direnişi göstermiyorlar.
Sonuçta işçi, memur, BAĞ-KUR’lu emekliler, M. Kamil Bal arkadaşın da belirttiği gibi, ekonomik, sosyal haklardan yoksun, kendi adlarına pazarlık edecek, haklarını savunacak örgütlerden yoksun 8.5 milyonluk kocaman bir kitle haline gelmişlerdir. Şimdi soru şu: Aileleriyle birlikte 17 milyonluk bir kitle haklarını nasıl savunacaktır? Ya da hükümetlerin vereceği yüzde birlik zamlara razı mı olacaktır. İşte bu gerçeklikten dolayı emekli örgütlenmesi ortaya çıkmıştır. Emekliler ayakta kalabilmek için elbette dernek şeklinde de örgütlenmişler ve İşçi Emeklileri Derneğini kurmuşlar. Ancak dernek tipi örgütlenme emeklilerin sorunlarını çözecek yapıda değildir. Çünkü derneğin pazarlık yapma ve TİS görüşmesi yapma iddiası ve olanağı yoktur. Bütün bu nedenlerden dolayı Emekli-Sen bir gerçeklik olarak ortaya çıkmıştır.
Elbette sendikanın gerçekten bir sendika olabilmesi için sadece isminin sendika olması, bir işçi konfederasyonuna bağlı olması yetmediği gibi, hükümet tarafından tanınması ve yasal olması da yetmemektedir. Hatta M. Kamil Bal arkadaşın belirttiği gibi “Üretimden gelen gücün kullanılması” hakkı yani grev hakkının yasalarda varlığı da yetmemektedir. Çünkü Veli Beysülen’in de belirttiği gibi grev yasağı olan işçi sendikaları olduğu gibi, grev hakkı olup da kullanmayan birçok işçi sendikası var. Kamu emekçileri de bizim gibi ne grev hakkı ne de TİS hakkı var. Zaten tarih boyunca üretimden gelen gücün hak haline gelmesinde önce fiili ve meşru haklar, yani grev kullanılmış sonra yasalarda yer almıştır.
Şimdi geriye şu kalıyor; ya emekliler kendi güçlerine dayanarak, kamu emekçilerinin izlediği meşru mücadele hattını izleyecekler, ya da hükümetin verdiklerine boyun eğecekler. Burada doğaldır ki çok büyük bir kesimi işçi ve emekçi olan ve çalışma yaşamında sendikal mücadelenin içinden gelen emekliler hükümetlerin yüzdeli zamlarına ve hatta kazanılmış haklarının elinden alınmasına boyun eğmemişler ve sendikalaşma yolunu seçmişlerdir. Burada sendika olarak eksikliğimiz; 8.5 milyon emekli olduğu halde biz hâlâ bunun çok az bir kısmını örgütlemiş olmamızdadır. Önümüzde milyonlarca emekliye ulaşıp, onları ikna etme ve örgütleme gibi çok zor bir görev var. İşte tam da burada siyasete gereksinim var. Burada işçiden emekçiden yana olan siyasetçilere büyük görevler düşüyor. Bu büyük emekli kitlesinin mücadeleye çekilmesi hangi taleplerle ve hangi programla yapılacağı konusu başlı başına bir siyasettir. Sendikaları bir siyasi partinin eklentisi olarak düşünemeyeceğimiz gibi; siyasetle sendikaları da birbirinden ayrı düşünemeyiz. Hele emekçiler çalışırken siyaset yapamadılar; emekli olduklarında gidip istediği partide siyaset yapsınlar anlayışı; emeklileri partilere göre bölen ve burjuva partilerin oy deposu durumuna getiren bir anlayıştır. Emekli kitlesi ailesi ve çoluk çocuğuyla birleştiğinde iktidar partisinin oy kitlesinden daha büyük dev bir potansiyeldir. Yine bilgi birikimi, deneyimi ve her gün katılan yeni emeklilerle kendisi için siyaset üretebilecek hatta kendisi başlı başına partileşme potansiyeli taşıyan kocaman bir kitledir.
Bu gün önümüzdeki görev; emeklilerin sendikası olur mu, olmaz mı; ya da emekliler sendikaya mı gitsinler; partilere mi; tartışması değil; 8.5 milyon emekliyi görüş ayrımı yapmaksızın sendikal mücadelede nasıl birleştireceğiz; emekli kitlesini birleştireceğimiz acil talepler nelerdir? Tartışmamız gereken bunlardır.
Halit Katkat (Emekli-Sen İskenderun Şube Başkanı)
ÖNCEKİ HABER

Katliam sanığına emekli maaşı!

SONRAKİ HABER

İktisat Atölyesi Sonuç Bildirgesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...