02 Eylül 2009 00:00

BAŞYAZI

Dün Diyarbakır başta olmak üzere, İstanbul ve Dersim’de yapılan mitingler ve pek çok yerdeki çeşitli türden barış etkinliklerinde dünyada ve Türkiye’de barış istemi yinelendi. Ama bu eylemlerde dile getirilen...

Paylaş

Dün Diyarbakır başta olmak üzere, İstanbul ve Dersim’de yapılan mitingler ve pek çok yerdeki çeşitli türden barış etkinliklerinde dünyada ve Türkiye’de barış istemi yinelendi. Ama bu eylemlerde dile getirilen, soyut ya da bir dilek olarak barış değildi; somut ve “Kürt sorununun demokratik çözümü”nün mümkün olabilmesi için dile getirilen bir barıştı.
Bir önceki gün İçişleri Bakanı Atalay’ın “Kürt sorununun çözümü”nde devletin ve kendilerinin kırmızı çizgileriyle ve milliyetçi odakların “hassasiyetlerini gözeterek” yenilenen “Kürt açılımı” nı “Milli Birlik Projesi”ne indirgediği düşünüldüğünde, dün yüz binlerin alanlardan haykırdığı “Kürt sorununa acilen demokratik çözüm” talebi (talepleri) hükümete bir yanıt mahiyetindedir.
Dolayısıyla dün alanlar, İçişleri Bakanı Atalay’ın, “Muhatabımız Türk milletidir” biçimindeki, topu taca atan demagojik tutumuna da, “Hayır muhatabınız biziz!” yanıtı vermişlerdir. Yani hükümet; sorunun çözümü konusunda, dün bir bölümü alanlara çıkan yığınları ve onların hassasiyetlerini gözeten bir çözüm planı ortaya koyamazsa; CHP’yi, MHP’yi, Genelkurmay’ı ikna etmiş olmasının bir kıymeti harbiyesi yoktur. Kaldı ki MHP, CHP ve öteki statükocu güç odakları; dün zaten Kürt sorununun o günkü (bugünkü) haline itiraz etmiyorlardı. Bu yüzden de bu odakların “hassasiyetlerini esas alan” hükümet aslında eskisinden farklı bir çözümü de reddetmiş olur. Mantıksal bakımdan böyledir.
Yine mantık; “Bir sorunu çözmek isteyenin, ‘Burada bir sorun var’ diyeni tatmin etmesi gerektiğini” söyler. “Burada bir sorun yok” diyeni tatmin etmek ise, her şeyi olduğu gibi muhafaza etmekten geçer. En fazla, sanki bir şeyler değiştiriyor gibi yapıp hiçbir şeyi değiştirmemeyi!
Bugün hükümetin düştüğü en önemli açmaz da budur. MHP’nin, CHP’nin Genelkurmay ve öteki statükocu güçlerin “hassasiyetlerini” “açılım”ının önüne koymuş olmasıdır. Hele o “hassasiyetler”, sadece “dikkate alınır şeyler” olmayıp “kırmızı çizgiler” olarak şekillendirilmişse, çözümden geriye sadece parlak laflar, kamuoyunu uyutmak üzere oluşturulmuş bir propaganda kalır.
İçişleri Bakanı Atalay’ın açıklaması, hükümetin böyle bir mecraya girdiğini ve “çözüm” dediği “proje”nin de kırmızı çizgilerin dışında kalan alandaki (Kürt enstitüsü açmak, kültürle haklar, kimi yer isimlerinin iadesi gibi) kimi reformcu girişimlerle sınırlı kalacağını göstermektedir. Ancak bu hükümetin ve arkasındaki liberallerin kendilerine çizdiği yoldur. Halk ise başka bir şey; gerçek bir demokratik çözüm istemektedir. Dolayısıyla Kürt sorununda çözümün nasıl olacağını; halkın demokratik çözümüyle liberallerin statükoyu çok bozmayacak reformcu girişimleri ve statükocu güçlerin “Hiçbir şey olmasın, yoksa Türkiye bölünür!” çözümleri arasındaki mücadele belirleyecektir.
Bu açıdan bakıldığında; Kürt sorununda demokratik bir çözümün olup olmaması ve bunun halkın isteklerine ne kadar yakın olacağını belirleyecek olan AKP Hükümeti’nin Kürt aşkı ya da kırmızı çizgilerin kalınlığı değil, Kürt halkının ve Türkiye’nin demokrasi güçlerinin mücadelesinin düzeyi olacaktır.
1 Eylül’de, Dünya Barış Günü vesilesiyle alanlara çıkıp taleplerin haykıran güçler bunun farkında olduklarının işaretini vermişlerdir. Bu yüzdendir ki, Bakan Beşir Atalay’ın açıklamaları demokrasi mücadelesi cephesinde sadece gerçeklerin daha iyi görülmesine vesile olmuştur. Ve onlar kırmızı çizgiler çektiler diye de; “Sorun çözümünün önünü kestiler. Artık yapılacak şey kalmadı” karamsarlığına sürüklenmemek gerekir.
Halk bir davanın arkasında oldukça o dava kaybedilmez. Ve bugün artık, Türk kökenli emekçi yığınlar arasında “Kürt sorununun demokratik çözümü” ve halkların kardeşliği fikrini geliştirmenin önemi daha da artmıştır. 1 Eylül ve son günlerin gelmeleri bu gerçeği daha açık bir biçimde ortaya koymuştur.
İHSAN ÇARALAN
ÖNCEKİ HABER

‘Bir yanlış tüm doğruları götürür!’

SONRAKİ HABER

Samast’a 20, gazeteciye 32.5 yıl ceza

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...