04 Eylül 2009 00:00

Doksan dokuz hikayem var, bir hikaye de sen açma

Sinemamız taşrayı seviyorsa da, mekanların hâlâ pek çeşitlilik gösterdiği söylenemez. Birbirine benzeyen sahil kasabaları dışındaki taşra mekanları, hâlâ birer istisna.

Paylaş

Sinemamız taşrayı seviyorsa da, mekanların hâlâ pek çeşitlilik gösterdiği söylenemez. Birbirine benzeyen sahil kasabaları dışındaki taşra mekanları, hâlâ birer istisna. Bu istisnaların sonuncularından biri, Bitlis’i kendine mesken tutan “Hayatın Tuzu”.
BAŞROLDE BİTLİS
Birkaç festivalde gösterilen, Bursa İpek Yolu Festivali’nde Jüri Özel Ödülü alan film, artık izleyiciyle buluşmaya hazır. Bu yıl 70’e yakın yerli filmin sinemalarda gösterileceği haberleri üzerine, bir anlamda sezonun açılışı “Hayatın Tuzu” ile yapılıyor. Bu ay içinde birkaç filmin birden vizyona gireceği haftalar art arda gelmeye başlayacak.
Filmin senaryosu Ender Özkahraman’a ait. Söylendiğine göre, yer yer otobiyografik öğeler de içeriyor. Birkaç öykünün iç içe geçtiği “Hayatın Tuzu”nda, denebilir ki, başrolde iç karartıcı, bıkkın havasıyla Bitlis kenti var.
GÜZEL FİLMCİKLER
Olaylar, daha çok dört yetişkin kardeşten oluşan bir aile çevresinde dönüyor. İstanbul’da korsan CD satan küçük kardeş Harun, işleri iyi gitmeyince altı yıl sonra memlekete dönüyor. Ama pek hoş karşılanmıyor, özellikle en büyük abi İmam Şehsuvar (Levent Ülgen) tarafından. Tahminen, ana öykü bu olmalı. Diğerleri de şunlar:
* Ölen küçük bir kızın ailesinde, kızın hiç fotoğrafı yok. Bu nedenle, başka fotoğraflar arasından kıza benzeyen bir fotoğraf aranıyor.
* Belediye mezbahasından bir dana kaybolmuş. Belediye danayı bulmak için seferber oluyor ve işi abartıp bir gurur meselesi haline getiriyor.
* Bitlis sigarası paketlerinden bazılarında felsefi sözler yazılmış çıkıyor.
* Kardeşlerden ortanca olanı, Sırrı, çalıştığı tütün fabrikasında mutsuz. Çarşıdaki bir dükkanı tutmaya çalışıyor. Bir türlü kiralayamıyor.
* Günün haberlerini kahveleri dolaşarak söylemek üzerine seyyar habercilik diye bir meslek var. Bu mesleğin en eskilerinden olan Salman, ‘70’li yılların haberlerini tekrarlayıp duruyor.
* Mutsuz bir evlilik yapan genç bir kadın, zaten kısır olduğunu öğrenince doğum kontrol haplarını çiçeklere vermeye başlıyor.
* Caminin minaresini yenilemeye çalışan usta, orada eski bir mektuba rastlıyor...
AMA FİLM NEREDE?
Bu yan öykülerin her biri çok ilgi çekici. İşte Hayatın Tuzu’nun asıl sorunu da burada başlıyor. Bu küçük hikayeler, birbirinden kopuk bir şekilde durdukları için, izleyici neye dikkat edeceğini şaşırıyor. Her biri başarılı birer kısa film olabilecek öyküleri üst üste yığmakla iyi bir uzun film elde edilemiyor ne yazık ki.
Film bize, bunların bir “gurur” teması etrafında birbirine bağlandıklarını söylemeye çalışıyor. “Hayatın Tuzu” ifadesinin kendisi de, gurur anlamına geliyor zaten. Ama bir tek tema bunları bağlamaya yetiyor mu derseniz, pek sayılmaz.
Filmin senaryosunu kaleme alan Ender Özkahraman, çizgi öyküleriyle tanınan bir çizer. Kendi hayatından da izler taşıdığı söylenen öykülerde Özkahraman imzası zaten seçiliyor. Ama onun ve filmin talihsizliği, yan öyküleri ana öyküsünden güçlü bir Bitlis’te kaybolmaları. Bu yüzden neye bakacağını bilemeyen seyirci, hangi hikayenin niye anlatıldığını da anlamakta güçlük çekiyor. “Gurur” temasının işlenip neye varıldığını bile anlamak zor.
GURURLU KENT
Zaten Bitlis’in sıkıntılı havasından dolayı, bu havayı başarıyla yansıtan filmi izlemek güç. Ama karakterlerdeki ve Bitlis atmosferindeki sahicilik, bunu biraz olsun hafifletiyor. Levent Ülgen’in Şehsuvar karakteri bunlardan biri. O hiçbir şeyi unutmayan hafızası 12 Eylül’de durmuş, sakatlanmış Seyyar Haberci Salman rolünde Erol Demiröz de öyle.
Bitlis’in havası, biraz da Salman’ın verdiği Jimmy Carter’lı, Brejnev’li, Bülent Ecevit’li haberlerin etkisiyle, sanki film eski bir zamanda geçiyormuş izlenimi yaratıyor zaman zaman. Oysa öyle değil, olaylar, ÖSS’ye hazırlanma, korsan CD, cep telefonu çağında geçiyor. Dağlar arasındaki kentin, herkesin bir sıkıntısı olan, ağır bir gururun altında hareket etmenin güç olduğu bir fotoğrafı var.
Yerli film sezonunun açılışında, dikkate değer bir Bitlis öyküsü anlatılıyor Hayatın Tuzu’nda...
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

Kadın yazarlar barışı tartışıyor

SONRAKİ HABER

Bu kamplarda yaşamak zor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa