07 Eylül 2009 00:00

MEDYATİK

Geçenlerde Ali Kırca “Siyaset Meydanı”nda Türkiye’nin çocuklarını ağırladı. Hesapta barışı ve “Kürt açılımı”nı konuşacaklardı ama işler planlandığı gibi yürümedi.

Paylaş

Geçenlerde Ali Kırca “Siyaset Meydanı”nda Türkiye’nin çocuklarını ağırladı. Hesapta barışı ve “Kürt açılımı”nı konuşacaklardı ama işler planlandığı gibi yürümedi. Türkiye’nin on sekiz ilinden gelen ve yaşları 10-17 arasında değişen otuz sekiz çocuk, o malum kara tabloyu önümüze bir kere daha serdi.
Bir kere Türk çocukları da Kürt çocukları da birbirlerine karşı sertti. Siz-biz diye konuşuyorlardı. Ağızlarından çıkan laflar kendilerine öğretilen resmi ideolojinin, anne-babalarından duydukları ayrımcı söylemin ve bölgenin ideolojik gerçekliğinin yoğun izlerini taşımaktaydı.
Dokuz yaşındaki bir Türk çocuğu mesela, Kürt çocukları bölgede yaşadıkları sorunları anlatınca, “Hastaneye gittiğinizde tabii Türkçe konuşacaksınız, size Kürtçe konuşan doktor mu bulacağız?” diye Kürt akranlarına çıkıştı.
Bir diğeri, “Bu ülkenin resmi dili Türkçedir. Herkes Türkçe öğrenmek zorundadır” diye, arkadaşına destek, Kürt kardeşlerine gözdağı verdi.
On bir yaşındaki bir Türk kızı, artık nereden, kimden öğrendiyse, Kürt sorununu çözmek için Kandil’i bombalamayı önerdi.
Biri, Kürt dilini inkar etti, öbürü Kürtlerin de aslında Türk olduğunu iddia etti.
16 yaşındaki Hakkarili Uğur Çektar Öğmen, “Siz Atatürk’ü nasıl önder olarak kabul ettiyseniz, Kürt halkı da Abdullah Öcalan’ı önder olarak benimsedi” deyince, hem Türk çocuklarından hem de Ali Kırca’dan tepki gördü. Ali Kırca, “Bir çocuktan çıktığı için söylenmemiş saymak zorundayız” derken, bir Türk çocuğu da “Burası bizim ülkemiz, bizim kurallarımızla yaşamak zorundalar” diyerek, Türk olmanın, ülkenin sahibi olmak anlamına geldiğini bir kez daha gösterdi.
İnsanın sinirlerini altüst eden, dayanılması zor bir programdı…
Şimdi merak ediyorum; çocuklarının “Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım / Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım!” diye şiir okumasına izin veren anne-babalar, yılın 365 günü evine bayrak asanlar mutlu mu acaba?
Kendi çocuklarınızı ölmeye ve öldürmeye hazırladığınızın farkında mısınız?
O bayrakları asmanın ‘normal’ olduğunu düşünenler, sorarım size; kime karşı asıyorsunuz o bayrakları? Kime gözdağı veriyorsunuz? Çocuklarınız “niye bayrak asıyoruz” diye sorunca ne cevap veriyorsunuz?
Ey İzmir’de her eve bayrak dağıtan Ticaret Odası başkanı! ne geçti eline? Çok mu popülersin şimdi? Belediye başkanı mı olacaksın, milletvekili mi? Ergenekoncu paşanın Atatürkçü sivil toplum örgütünden destek alabildin mi bari?
Köşelerinden, İstanbul’un tepelerine dev bayraklar dikme kampanyası açan yazarlar, bu muydu istediğiniz? Yıllar yılı gazetelerinizden, televizyonlarınızdan milliyetçilik pompaladınız. Çok sattınız, çok izlendiniz. Kürt düşmanlığı, Ermeni düşmanlığı, Arap düşmanlığı, Yunan düşmanlığı yaptınız. Şimdi memnun musunuz geldiğimiz yerden?
Bakın işte, geleceğimiz ne halde!?
Boğazına kadar şiddete batmış, ötekinin hakkına saygı göstermeyen, öfkeli bir nesil yetişiyor.
Ülke bölünmese ne olur? Birbirinden nefret eden insanların yaşadığı memlekette huzur mu kalır?
Barışın ne kadar acil olduğunu hâlâ nasıl anlamazsınız?..
MUSTAFA KULELİ
ÖNCEKİ HABER

Ara Güler’e ‘Vermeil Madalyası’

SONRAKİ HABER

zama zingo

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...