07 Eylül 2009 00:00

Bu krizin kerizi sizsiniz: Sakız çiğneyin kapitalizme can verin

Türkiye Reklam Konseyi’nin yeni reklamlarını görmüşsünüzdür. Reklam filmleri, Basın Reklam Platformu Başkanı Ayşe Sözeri Cemal, Reklamcılar Derneği Başkanı Yiğit Şardan, Reklamverenler Derneği Başkanı Hakan Gören...

Paylaş

Türkiye Reklam Konseyi’nin yeni reklamlarını görmüşsünüzdür. Reklam filmleri, Basın Reklam Platformu Başkanı Ayşe Sözeri Cemal, Reklamcılar Derneği Başkanı Yiğit Şardan, Reklamverenler Derneği Başkanı Hakan Gören, Televizyon Yayıncıları Derneği Başkanı Hidayet Karaca ve Türkiye Reklam Konseyi Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkan Yardımcısı Murat Yalçıntaş’ın hazır bulunduğu toplantıda tanıtıldı; ardından da televizyonlarda gösterilmeye başlandı.
Devlet de bu reklam kampanyasına canı gönülden destek verdi: Tanıtım toplantısına ekonominin patronu, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’da katıldı.
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın kocası Türkiye Reklam Konseyi Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ın öncülüğünde gerçekleştirilen bu reklam kampanyasında söz alan Yalçındağ, “Alın verin, ekonomiye can verin.” kampanyasının, bir küçük sakız almanın bile ülke ekonomisine nasıl olumlu etki yaptığını vurgulayarak “Global krizle birlikte dayanışmak her kesim için bir zorunluluk haline geldi. Devletler sanayicilerle, hizmet üretenlerle dayanışıyor, ayakta kalmaları için koşullar oluşturuyor. Üretenler tüketenlerle dayanışıyor. Biz de bir seferberlik başlatıyoruz” dedi.
Reklamların ana teması, “Alın verin ekonomiye can verin.” Aynı reklam sloganı etrafında birkaç tane reklam çekilmiş. Reklamların birisinde, sakallı babacan bir bakkal, elindeki sakızı gösterip, şu mesajı veriyor; “Bu sakız tüm ekonomik krizlere iyi gelir, sakinleştirir. Birisi bir sakız alır, bakkal kazanır. Bakkal eve giderken meyve sebze alır. Manav kazanır, yetiştiren köylü kazanır, ülke kazanır. Krizin son kalan etkileri de ortadan kalkar. İyisi mi sizde bir sakız alın. Ekonomik kriz sakinleşsin. Çekinmeyin alın verin ekonomiye can verin.” Tabi, rejime yönelik her aklama, meşrulaştırma, yıkama, yağlama, parlatma, kampanyasında olduğu gibi, bu defa da reklam filminde bir profesör -ama illaki ünlü bir “P”rofesör- bulunmuştur: Babacan bakkalımız, “Prof. Dr.” Deniz Gökçe’dir.
Aynı kampanyanın bir diğer filminde ise Doğal Hayatı Koruma Vakfı Başkanı, Bankacı Akın Öngör, simitçi rolündedir. Öngör biz salaklara, ahmaklara şu tavsiyede bulunur, reklam filminde: “Sıcak paranın dolaştığı canlı bir ekonomi için sıcacık bir simit alın. Siz simit alırsanız simitçi kazanır, fırın da kazanır. Fırına un satan toptancının işi yürür, unu yapan üreticinin değirmeni döner. Sonuçta memleket kazanır. Krizin etkileri bayatlar gider. Çıtır çıtır sıcacık parayla dönen ekonomi için durmayın sizde gevrek bir simit alın.”
Bir diğer filmde ise karşımıza gazeteci Meliha Okur çıkar, çiçek satıcısı rolünde; onu seyredip de ağlamamak; “Ben ne eşeklik ettim de bugün Sakarya Caddesi’nden geçerken bir gül almadım” diye kendi kendinize sövmemek elde değildir. Öyle ya “gül gibi bir ekonomi için” gül almamız lazımdır, biz -biz salaklar!- gül alırsak, “Bu gülleri eken de kazanır, dikenleri eline bata bata toplayan da.”
Öyle güzel anlatıyorlar ki insanın caddeye çıkıp simit alası, sakız çiğneyesi, gül alası, oyuncak alası geliyor, rejimin bekası için. Zaten reklam filminin ana teması da o değil mi?: Tüketin, tüketin, daha fazla tüketin. Biz, siz tükettikçe varız! Efendim, “…global krizle birlikte dayanışmak her kesim için bir zorunluluk haline gel”miş. Ne dayanışması? Niye? Aynı kriz sebebiyle işçi çıkartırken dayanışmadan bahseden var mıydı?
Burjuvazinin bu kadar çirkefleştiği, burjuvazinin böylesine iğrençleştiği; bir yandan kriz sebebiyle bizleri işten çıkarıp, diğer yandan aynı krizi aşmak için yine bizden daha fazla tüketmemizi istedikleri bir dönem daha önce hiç görülmedi.
Kriz bahanesiyle on binlerce insanı işlerinden çıkaran burjuvazi, öte yandan dönüp aynı insanlara simit yiyin, sakız çiğneyin, gül alın da krizi atlatalım diyor; dayanışmadan bahsediyor. Dayanışma yok; kriz sizin kriziniz. Dayanışmaya bak: Sen tüket ben kazanayım. Ne diyor Yalçındağ, “üretenler tüketenlerle dayanışıyor”(muş)! Ben tüketeyim sen daha fazla kazan, bunun adı dayanışma olsun; sen fazla kazanamayınca beni işten çıkar, bunun adı yine dayanışma olsun. Beni işten çıkaramayınca bütün sosyal haklarımı elimden almaya çalış, bunun adı yine ve yine dayanışma olsun. Bütün sosyal haklarımı elimden aldıktan sonra eğitimden sağlığa her şeyi özelleştir ve bundan da kâr et, bunun adı yine ve yine dayanışma olsun. Artık elindeki her şey tükenince, daha fazla, daha fazla, daha da fazla, tüketmemi iste bu da dayanışma olsun: Yuhhh!
Bunun adı “dayanışma” mayanışma olmaz; “dayama” olur. Neyi nerenize dayadıklarını artık siz sakız çiğneyiciler, simit kemiriciler takdir edersiniz. Ben gül alınca gülü dikenleri ellerine bata bata toplayan kazanmayacak, sadece onu satan kazanacak; her zaman olduğu gibi. Çünkü siz gülü “…ellerine diken bata bata toplayan” adama sakız çiğnemesini öğütlüyorsunuz; simit fırınında ter döken işçiye gül almasını; fırında çalışan işçiye oyuncak almasını: Tam da oyundaki gibi, “Bu görmüş, bu tutmuş, bu pişirmiş, bu yemiş, bu da okuldan gelince hani bana, hani bana” demiş.
Bu yüzsüzlüğe, pişkinliğe, pervasızlığa, “açık sözlülüğe” diyebilecek laf bulamıyorum: “Oha falan oldum!” desem çok mu “tiki” kaçar. Sadece birkaç soru sorarak yazımı bitirmek istiyorum.
Kriz gerekçesiyle Akbank’ta 1200 kişiyi toplu olarak işten çıkaran Suzan Sabancı, TMSF’nin ihaleye çıkardığı Uzan’ın eski yalısını 54 milyon TL ödeyerek satın alırken, benim daha fazla simit yiyeceğime mi güveniyordu?
Katkı paylarının yüzde 70’lere çıkarılması için bastıran özel hastane yöneticileri, krizi aşmak için benim daha fazla sakız çiğneme mi bekliyorlardı?
Özel İstihdam büroları aracılığı ile işçi bile değil, köle istihdam etmek isteyen burjuvazi, bu yasa çıkarken benimle gerçekten dayanışmak mı istiyordu?
Soruları uzatmak mümkün; ama gereksiz. Dayanışmaymış; seferberlikmiş! Keriz yerine konmak desek biz buna?
Bitirirken, bir reklam yıldızı/spor yorumcusu/akademisyenden yardım alayım yine!; Deniz Gökçe’den. Akşam Gazetesi’ndeki (16 Mart 2009) yazısına şöyle başlıyor Gökçe: Kapitalist düzen neden zorlanır? En son ABD örneğine bakılırsa, bir yanda bol kepçe sahtekarlık var, diğer yandan bol miktarda cahillik var, biraz siyasi dümen var, bir kova da aşırı doz popülizm eklediniz mi, tüm dünya ekonomisini sorunlara boğarsınız.
“Doğru söze hacı emmin ne desin.”
METE KAAN KAYNAR
ÖNCEKİ HABER

Herkes sendikalı olmalı

SONRAKİ HABER

Mavi plastik damacanaların önlenebilir hegemonyası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...