09 Eylül 2009 00:00

Toplu görüşme, KESK ve yetmezlikler…

Kamu emekçilerinin 2010 yılı maaş artışları, kamuda değişik statüde çalışanların talepleri, hizmet kollarında yaşanan diğer sorunlar, TİS ve grev hakkı vb. konuların tartışıldığı toplu görüşmeler...

Paylaş

Kamu emekçilerinin 2010 yılı maaş artışları, kamuda değişik statüde çalışanların talepleri, hizmet kollarında yaşanan diğer sorunlar, TİS ve grev hakkı vb. konuların tartışıldığı toplu görüşmeler, 7 yıldır olduğu gibi bu yıl da hükümetin tek taraflı dayatmalarıyla, uyuşmazlıkla sonuçlandı. AKP iktidarının IMF ile imzaladığı stand-by anlaşmalarına ne kadar sadık kaldığı bir kez daha görüldü. Kamu toplusözleşmeleri sürecinde Türk-İş’le anlaşarak işçi hareketinin önünü kesen hükümetin, ağustosta kamu emekçilerine yüzde 2.5+2.5 dayatacağı aslında daha haziranda belliydi.
Burada sendikal mücadelemizin ilk yıllarını anımsamakta yarar var. 12 Eylül darbesi ile örgütsüz bırakılan kamu emekçileri, 1989 Bahar Eylemleri’nin etkisiyle yeniden örgütlü mücadele sürecine başladı. Bu dönemde “Hak verilmez alınır” şiarıyla sendikalarımızı kurduk. Fiili ve meşru mücadele hattı üzerinden kendi ilke ve değerlerimizi yarattık. On binlerle yürüdük, etkili iş bırakma eylemleri yaptık. Bu mücadelenin önünü kesmek için de 4688 sayılı Yasa çıkarıldı.
Toplusözleşme ve grev hakkımızı kullanmamızın önü bu yasayla kesilmek istendi. Temel şiarımız “toplu görüşmeyi toplusözleşmeye çevireceğiz” olmasına karşın; geçen süreç içinde bunu gerçekleştirecek bir mücadele ortaya konamadı.
Bu yıl sekizincisi yapılan toplu görüşmelerde iktidarın olanaklarını kullanan Memur-Sen, üye sayısını sıçratarak ilk kez yetkili konfederasyon oldu. Biraz da KESK’e özenerek Güven Park’a yürüyen Memur-Sen’liler, TİS ve grev hakkının tanınmasını rica ederek toplu görüşmelere katıldılar.
Memur-Sen’le kayıkçı dövüşüne giren Kamu-Sen ise geçmiş yıllarda yapılan uzlaşmacı anlayışı “Fedakarlık yaptık ama karşılığını göremedik” diyerek itiraf etti. Konfederasyonumuz KESK ise 2010 yılına ilişkin görüşmelerden toplu görüşme masasının meşru olmadığını söyleyerek çekildi.
Aslında bu tutum, aylar öncesinden belirlenen “Toplu görüşme yoksa grev var” sloganıyla ilan edilmişti. Ancak bu slogan açıklanmaya muhtaçtır. Çünkü TİS’ler uzlaşmazlıkla sonlanınca işverenle ipler kopar ve grev başlar. Grev kazanım elde edilene kadar devam eder… Oysa kasımda yapılacağı söylenen bir ya da iki günlük eylem, iş bırakmadır. TİS hakkına ilişkin bir yasal düzenleme yapılmadan bu eylem bitecektir. Slogan böylece havada kalacaktır. Oysa TİS hakkımızın önündeki engeller kaldırılana kadar diğer acil taleplerimiz için birçok kez iş bırakacağız. Geçmiş mücadele tarihimizde iş bırakmalar birçok kez başarı ile yapılmıştır. Ayrıca hükümetin bize karşı tutumu nettir ve uyarılacak bir yanı kalmamıştır. Bundan sonrası hak alıcı mücadelelerdir ve bunun etkili biçimi ise üretimden gelen gücün kullanılmasıdır.
Diğer bir sorun ise KESK genel başkanının birkaç kez basına yaptığı ve sendikalara gönderilen bilgilendirme notlarında da yer alan “Bütün emekçilerin grevini örgütleyeceğiz” söylemidir. Genel başkan sık sık, sadece kamu çalışanlarıyla değil kriz nedeniyle işini kaybedenler, emekçiler, üretici köylüler, kadınlar vb. tüm mağdurlarla beraber mücadeleyle verilecek bir toplumsal ayağa kalkıştan söz ediyor. Anlaşılan KESK, kamu emekçilerinin sendikal örgütü olmanın ötesine geçerek toplumsal sendikacılık misyonu üstleniyor.
Kuşkusuz, işçi ve kamu emekçilerinin krizin etkilerine karşı birleşik mücadelesinin örgütlenmesi son derece önemli ve de olanaklı bir görevdir. Ancak bugüne kadar kendi üyelerinin taleplerini bile savunmada yeterlilik gösterememişken, genel direnişten bahsetmek ciddiyet zafiyeti taşımıyor mu? Gerek kriz dönemi gerekse toplu görüşme öncesi ve sürecinde taleplerimizin arkası kitlesel olarak doldurulamamıştır. Dar basın açıklamaları 150-200 kişilik kol yürüyüşleri bunun en çarpıcı kanıtlarıdır. Sonrasında “Ağustos ayı nedeniyle örgütlerin enerjisi pek yoktu. Tatil dönemine gelmesi nedeniyle pek etkili olamadık, sonbaharda bu eylemlerin dozajını artıracağız” demek, aslında var olan nesnel durumun kabulüdür.
Hal böyle olunca da bir sendikacıdan çok, bir siyasi parti yöneticisi gibi soyut siyasi söylemlerle bu yetersizlikler-yetmezliklerin üstü örtülmeye çalışılmaktadır.
KESK, kamuda çalışan 2.5 milyon emekçinin sadece yüzde 13’ünü örgütlemiştir. Bizim dışımızda Memur-Sen ve Kamu-Sen’de örgütlü 800 bine yakın emekçi vardır. Bunun için esas olarak kendi özgücümüze güvenmekle birlikte, diğer sendika ve konfederasyonlarla ortak işler yapmaya da kapıları kapamamalıyız. Bu sorumluluk ve esneklik de esas olarak KESK’e düşmektedir. Toplu görüşmenin uyuşmazlıkla sonuçlandığı gün, Kamu-Sen genel başkanının “Bundan sonra üretimden gelen gücümüzü kullanacağız” açıklaması dikkate alınmalıdır ve kendilerine hatırlatılmalıdır. Çünkü kamu emekçilerinin hükümete karşı bir güç ve direnç oluşturabilmeleri için işyerleri ve işkollarındaki her türlü rekabet ve bölünmüşlüğe son vermek ve bu saldırı koşullarında özel bir önem kazanmıştır.
Kamu emekçilerinin yaşama ve çalışma koşullarının her geçen gün kötüleşmesi, aslında işyerlerinde ortak talepler üzerinden birlikte mücadele etmelerinin olanaklarını her geçen gün daha da genişletmektedir. Yeter ki, birleştirici bir tutum alabilelim. Krizin emekçilere fatura edildiği, her gün yeni zamların geldiği günümüzde grevin koşulları vardır. İyi bir hazırlıkla bunu güçlü şekilde başarabiliriz. Yeter ki, tüm mağdurların önderliğine soyunmak yerine kamu emekçilerinin somut talepleri üzerinden işyerleri harekete geçirilsin, planlar buna göre yapılsın.
Bu tartışmalar bir yanıyla sürecektir. Biz esas olarak enerjimizi işyerlerindeki kamu emekçilerini aydınlatmaya, talepler için mücadeleye ve yapacağımız eylemlere hazırlanmaya harcamalıyız. İşçi hareketiyle birlikte ortak eylem ve etkinliklerin olanakları her zaman değerlendirilmelidir. İllerdeki şubeler platformları, bunu başarmanın öncelikli zeminleridir. Kasım-aralık aylarında bütçe görüşmelerinin yapılacak olması, en geniş kamu emekçilerinin harekete geçirilmesine ve mücadelenin iş bırakmalara evrilmesine daha elverişli bir ortam sağlayacaktır.
Tüm eleştiri ve uyarılara rağmen KESK yöneticileri bildiğini okumaya devam ediyor. Bu yüzden de sürecin ihtiyacını karşılayacak taktikleri belirlemede yetmezlikler sürüyor. Bu aşılmadıkça, kamu emekçilerinin mücadelesi güç ve itibar kaybetmeye devam edecektir. Toplu görüşmelerden sonra sorumluluklarımız daha da artmıştır.
NEBAT BUKREK - Eğitim Sen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı
ÖNCEKİ HABER

Yunanistan’da erken seçim

SONRAKİ HABER

BAŞYAZI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...