10 Eylül 2009 00:00
JÎN Û JİN
Ceylan, Gurbet, İslim; üç tarım işçisi genç-kız el ele ölüme gittiler.
Kız kardeşlerim, çok mu yorgundunuz?
Elleriniz nasırlıydı hiç şüphesiz. Daha biraz önce güneş altında toprakla, dalında biberle iç içeydiniz. Yorulmuş, terlemiştiniz, alnınızdan akıyordu ter, serinlemek hakkınızdı. Ceyhan nehri yakındı, orada serinleyebilir, yorgunluk atabilirdiniz. Neyse ki, Ceyhanın suları henüz parasızdı, kapitalist haramiler henüz sulara el koyamadı, ama el koymak için çabalarını sürdürüyorlar, daha geçenlerde yapıldı dünya su forumu.
Okula gittiğinizi sanmam, yoksulluk elvermemiştir daha yükseğini okumanıza; yahut gelenekler
Hangi hayalleriniz vardı kim bilir?
Sevgiliniz var mıydı bilinmez, ama telli-duvaklı gelinlik, iki halı-üç perde hayalinizdi muhakkak. Bir de yoksul evinizi süsleyecek çamaşır makineniz olsa, şehir hanımı bile olurdunuz. Köyünüzün, gelinin canını çıkaran bezdirici işlerinden biraz olsun hafifletirdi ömrünüzü. Analarınızın zalim kaderinden biraz daha iyi, biraz daha insanca yaşam Sevdiğinize varırdınız belki, sevdiğiniz belki eziyet etmezdi size. Belki birbirinizi severek sürdürürdünüz ortak yaşamı. Kim bilir belki de evlilik cehenneminiz olurdu, kim bilir
Ceylan bilemedin tabii, vakitsiz ölümün karşısında, yoksul-garip ananın mevlasına isyanını kardeşlerine sarılıp gözyaşı dökerek bastırmaya çalıştığını. Oysa 16 yaşındaki Ceylanı sevdiklerinden alıp sulara götüren mevlası değil, onu topraksız ve yoksul bırakan sınıf egemenliği idi.
Urfadan kalkıp Adanaya gelmiş 3 genç kız. Aileleriyle birlikte tarım işçiliği yaparak bütün yılın ekmek parasını kurtarmaya çalışıyorlar. Cumhuriyetin, demokratik bir emekçi cumhuriyeti olamadığı için 86 yıldır topraksız bıraktığı yoksul Kürt köylüsünün bir parçası olarak ekmeği uzak diyarlarda arıyorlar. Tarımdan başka iş bilmedikleri için tarım işçiliği yapıyorlar. Onların erken ölümü üzerine iktidar sahipleri düşünmeyecek toprak reformunun gerekliliğini. Toprak reformunu ancak kaderini değiştirmek isteyenlerin mücadelesi sağlayacak.
Tarım işçiliği zor. Yoksul Kürt köylüleri çoluk çocuk Çukurovaya, Egeye, Karadenize bin bir zirinkillikle yolculuk eder, çadırlarda elektriksiz-susuz-tuvaletsiz yaşar, yarı-aç yaşar, kışlık ekmeğini topraktan çıkarmaya uğraşır. Gurbetin adı, tarım işçilerinin bu daim yolculuğundan esinlenmiştir herhal.
Birbirine akran 3 genç kız, biber tarlasında çalışırken molada yorgunluklarını gidermek için ayaklarını suya daldırıp serinlemek istemişler. Birinin ayağı kayınca da, kurtarmak için elini tutmaya çalışırken el ele nehrin akıntısına kapılmışlar. Ajanslar öyle düşmüş notunu el ele ölüme gittiler.
El ele Arkadaşının hayatını kurtarmak için kendi hayatını sakınmama, en başta yoksullara-emekçilere özgüdür biliriz. Ekmek kavgasında da, özgürlük mücadelesinde de büyük emekçi hasleti olarak çıkar karşımıza. Onlar umutsuzca birbiri için hayatını verdi, yapabilecekleri hiçbir şey yoktu.
İstanbul Bağcılarda servis otobüsünden inen 7 işçi kadın da sel sularına kapılarak hayatını kaybetti, yapabilecekleri bir şey yoktu.
Ama, afetten sorumlu valiler ve hükümetin yapabileceği, yapması gereken çok şey olduğu halde yapmadıkları için ilk sel felaketine Trakyada ve İstanbulda onlarca ölü veriyoruz, yollardan halen ceset fışkırıyor. Büyük yağış beklendiği, Trakyanın, İstanbulun sel felaketine açık olduğu biliniyor, ama hiçbir önlem alınmıyor. Bu kadar sorumsuzluk, bu kadar bilgisizlik ancak sorumlu ve yetkili kişilerde olur. Bu kadar rezalete rağmen yetkililerin hiç hesap vermemesi de ancak bu ülkede olur. Burada da can alan mevlamız değil, iktidar sahibi insanoğlunun kendisi.
Yıldız İmrek Koluaçık
Evrensel'i Takip Et