11 Eylül 2009 00:00

Beyrut’tan 6-7 Eylül’e bakmak

Bir haftadır Beyrut’tayım, Haygazyan Üniversitesi’nin düzenlediği “Soykırım İnkarı ve Uluslararası Hukuk” temalı bir konferans için. İzlenimlerimi sonra yazacağım.

Paylaş

Bir haftadır Beyrut’tayım, Haygazyan Üniversitesi’nin düzenlediği “Soykırım İnkarı ve Uluslararası Hukuk” temalı bir konferans için. İzlenimlerimi sonra yazacağım. Beyrut hâlâ eski İstanbul gibi ve çok toplumlu olma özelliğini koruyor; korkunç bir iç savaş yaşanmasına, kentin yerle bir olmasına karşın... İster istemez çocukluğumun kaybolan dünyası açısından bir dönüm noktası olan 6-7 Eylül pogromunu hatırladım. Aradaki fark, saldırıya uğrayan toplumların kendini bağnaz ve ajite edilmiş kitle karşısında kendini savunacak olanağa sahip olmayışı idi. Savunmasız azınlık toplumlarını, bağnaz kitle karşısında koruma görevi devletin, onun ordusunun ve askerlerinin görevi idi. Ne yaptılar? Elleri kolları bağlı seyrettiler. Zaten olayı örgütleyen de devletin derin odakları değil miydi?
Okurlarımın izniyle aşağıda, Frankfurt’ta özgür düşünceli ve vicdan sahibi TC yurttaşlarının oluşturduğu Soykırım Karşıtları Derneği’nin “İtiraf edilmiş bir insanlık suçu olarak 6-7 Eylül pogromları ve çıkarılması gereken dersler” açıklamasına yer vermek istiyorum:
6-7 Eylül pogromları, devletin zirvesindeki yetkililerin, askeriye ve emniyet teşkilatları sorumlularının, üst düzey istihbarat elemanlarının, itiraf ettikleri bir insanlık suçu olarak, artık Türkiye toplumunun da neredeyse birçok ayrıntıları ile bildiği bir gerçek haline gelmiştir.
6-7 Eylül pogromlarının, 1915’te zirveye ulaşan İttihatçı soykırım politikasının doğrudan bir devamı ve önemli ölçüde de, aynı kadroların sevk ve idare ettiği bir insanlık suçu olması bakımından, gerekli derslerin çıkarılabilmesi için doğru algılanması gerekir. Dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar, Birinci Dünya Savaşı arifesinde ve savaş sürecinde Akdeniz ve Ege sahillerinin, özellikle de Helenlerden ‘arındırılması’ görevini yürüten soykırım sabıkalı bir Teşkilatı Mahsusa kadrosudur. Gerek DP hükümetinin gerekse onun ana muhalefeti konumundaki CHP’nin Celal Bayar ve İsmet İnönü gibi kıdemli İttihatçıları, o dönem işbaşındadırlar.
6-7 Eylül pogromları, soykırım sabıkalı bir egemenliğin, gerektiğinde bu tür insanlık suçlarını tekrar tekrar işleyeceğine dair, insanlığı doğrudan tehdit etmesi, fütursuz itiraflarda bulunması bakımından unutulmaması gerekmektedir. Henüz 6-7 Eylül pogromlarının kabusu bitmeden AP dönemi 1. Başbakanı S. Hayri Ürgüplü’nün, “Kıbrıs’ta bir Türk ölürse İstanbul’da ne olabileceği hakkında garanti veremem. Korkarım 6-7 Eylül olayları gibi olaylar olabilir” türünden demeçlerde bulunmasını başka türlü yorumlamak mümkün değildir.
Dönemin başbakan yardımcısı Fuat Köprülü’nün Meclis konuşması ve onu paylaşan yandaşlarının nasıl birer iftiracı pogrom suçluları olduklarını ele vermesi bakımından ibret vericidir: “İzninizle şimdi saldırıların kendisi hakkında konuşacağım. Kıbrıs meselesi nedeniyle tahrik edilmiş gençler ve vatanseverler, olayların çıkmasından sorumludur. Özellikle gençlik çok hırçın tepki vermiştir. Diğer taraftan basın provoke etmiştir. Selanik’te patlayan bombanın da haberi gelince nihayet bir fırsat doğmuştur. Komünistler hareketin arasına karışıp gençlerin vatansever gösterisini kullanarak, yıkıp yağmalamışlardır. Bu olaylar aylar öncesinden planlanmış olmasaydı, böylesi bir saldırı mümkün olmazdı. Saldırının şekli ve hedefleri doğru incelenirse, burada söz konusu olanın yalnızca komünist bir komplo olduğu görülecektir. (Dilek Güven: Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında 6-7 Eylül olayları Sf. 32)”
Oysa sonraki yıllarda bizzat Özel Harp Dairesi’nin komutanlarından olan Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül olaylarının Özel Harp Dairesi tarafından yapılmış muhteşem bir organizasyon olduğunu ve amacına da ulaştığını belirtmiştir.
Bir başka itiraf da bu yıl 27 Mayıs’ın darbeci subaylarından, eski Turizm Tanıtma Bakanı ve CHP’de çeşitli yöneticilik görevleri yapmış olan ve halen Cumhuriyet gazetesinde yazmakta olan Orhan Birgit’den geldi. Birgit, 6-7 Eylül pogromlarının sevk ve idaresinde perde önünde önemli işler gören “Kıbrıs Türktür Cemiyeti”nin yöneticisiydi ve cemiyet pogrom kışkırtıcı bildiriler yayınlamıştı. Birgit, Vatan gazetesinde Senem Altan’la yapılan röportajında, “Atatürk’ün Selenik’teki evine bombayı MİT’in attırdığını ve olayların büyüdüğünü” (Vatan, 08.02.2009) belirtti.
Bizler açısından tartışma, 1915’in İttihatçı egemenlik zihniyetini hiçbir kopukluk olmaksızın devam ettiren devlet gerçekliğidir. Tarihin karanlık sayfaları ile yüzleşme talebini “suç” ve “hakaret” sayan egemenlik anlayışıdır. Bizzat kendi mahkemelerinin yargılayarak ölüm cezalarına çarptırdığı savaş ve soykırım suçlularını kutsayan, adlarını meydanlara, okullara bulvarlara veren devlet anlayışıdır.
Bizim açımızdan esas tartışma, 1915’ten bu yana, egemenliği altında bulunan ‘kendi’ halklarına karşı örgütlenen; 100 yıldır soykırımların, pogromların açtığı derin yaralardan, acı ve gözyaşından başka bir eser bırakmayan bir devletin meşruiyet sorunudur. Türk aydını, devrimcisi, ilericisi, liberali, insan haklarına saygılı bilumum gerçek muhalefeti, bu soruna kafa yormak zorundadır. (Frankfurt, 8 Eylül 2009)
RAGIP ZARAKOLU - Gazeteci-Yazar
ÖNCEKİ HABER

Herkes için demokrasi, hemen şimdi

SONRAKİ HABER

Bir utancın yıl dönümü: 6-7 Eylül olayları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...