12 Eylül 2009 00:00

YENİ DÜNYA

Hafta içerisindeki sel felaketi dolayısıyla yaşanan kayıplar tüm ülkeyi yasa boğdu. Maalesef ülke olarak böylesi felaketlere pek de yabancı değiliz.

Paylaş

Hafta içerisindeki sel felaketi dolayısıyla yaşanan kayıplar tüm ülkeyi yasa boğdu. Maalesef ülke olarak böylesi felaketlere pek de yabancı değiliz. Orta şiddette bir doğa olayını dahi büyük bir felakete çevirmek için yapılması gereken her türlü ihmal bizde mevcut. Şehir düzenlemelerinde, dağıtılan ruhsatlarda rant arayışı ve kayırmacılık toplumsal kaygıların çok önünde geçtiği için bu manzaralar ülkenin kaderi gibi gözüküyor.
Belki hatırlarsınız, 11 Eylül 2001 tarihinde ikiz kulelere çarpan uçakların ardından kulelerden kurtulan Türkiyelilerle ilgili bir haber yansımıştı basına. Patlamaların hemen ardından kalabalığın yangın merdivenlerine yığılması üzerine yapılan ikazlarla içerideki çalışanlara kulelerin çökmeyeceği, panik yapmadan bulundukları katta tahliye ekiplerini beklemeleri duyurulmuştu. Kimileri ikaza kulak verip ofislerine geri dönerken, bizimkiler kulak dahi asmayıp aynı hızla 110 katlı kuleyi merdivenlerden terk etmiş ve canlarını kurtarmayı başarmıştı. Çünkü geldikleri ülkede afet halinde devletten yardım beklemenin ölüme davetiye çıkartmak anlamına geldiğini çok iyi öğrenmişlerdi.
Başka memleketlerde vatandaş ağaçtaki kedisi için itfaiyeyi arar, bizde hayati tehlikelerde dahi konu komşudan medet umulur. O da yoksa herkes kendi başının çaresine bakar. Kaçımız acil yardım için gerekli telefon numaralarını biliyoruz. Kimi evlerde buzdolaplarının üzerinde asılı durur ama bu dahi ezberimizde olmadığını gösterir. Batı’da devlet başkanının adını bilmeyen adam dahi bu numaraları bilir.
Bu coğrafyadaki insanların felaket halinde devletten fazlaca medet ummamasının altında yatan nedenler herkesçe aşikar. Zaten devlet kademelerindeki sorumlular da kendilerini fazlaca muhatap görmüyorlar. Depremin faturası mütahitlere ve onların yaptığı yapılarda gönül rahatlığıyla oturanlara çıkarılmıştı. Selin başlıca sorumlusu da “iklim değişikliği” gibi gözüküyor. Küresel ısınmayı önlemeye yönelik Kyoto anlaşmasını imzalamakta en fazla ayak direyen hükümetlerden birinin aniden böylesi çevreci bir duyarlılık geliştirmesi elbette takdire şayan. Ne var ki, Erdoğan’ın “derenin intikamı” açıklaması da atlanacak gibi değil. Dönemin Belediye Başkanı olan Erdoğan Mimarlar Odası tarafında pek çok kez uyarılmasına rağmen 1997 yılında yaptığı plan değişikliğiyle Ayamama’yı yapılaşmaya açmış ve aksi yöndeki mahkeme kararına dahi kulak asmayarak bölgede hızla gelişen kaçak yapılara da davetiye çıkarmıştı. Kısacası, dere intikamı yanlış adresten aldı…
Sel felaketinin bilançosu sular çekildikçe netleşirken, İkitelli’de bir minibüsün yük bölmesinde mahsur kalan yedi kadın işçinin hayatını kaybettiği haberi gündemin en ön sıralarına yerleşti. Yaşananlara hiç ayrım yapmaksızın tüm ülkenin üzüldüğünden şüphem yok. Ne var ki, insan düşünmeden edemiyor. Acaba bugün o fabrika sahibine lanet edenlerin kaçı benzer koşullarda işçi çalıştırıyor? İşveren için durum ceza verme olasılığına dayalı basit bir karar-zarar muhasebesinden ibaret. Ama tıpkı yönetmeliğe uygun olmayan ya da ruhsatsız dikilen binalarda olduğu gibi devlet burada da denetleme konusunda büyük zaafiyet yaşıyor. Daha doğrusu biliyor da, görmemezlikten geliyor. Sosyal Haklar Derneği tarafından açıklanan rapora göre 2009 yılının ilk altı ayında da 11 işçi ölmüş, 238 işçi ise yaralanmış. Ve sıkı durun. Bunların hiçbirinde işverenlere dava açılmamış, sorumluluklarını yerlerine getirip getirmedikleri dahi sorgulanmamış. Ölümlerin üstü kapatılmış, ölen öldüğüyle kalmış. Alın size kapitalizmin adaleti.
***
Bir önceki yazıda New Orleans’da 2005 yılında yaşanan sel felaketi sonrasında tahrip olan devlet okullarının özelleştirilmesinden bahsetmiş, felaketlerin neoliberal “şok tedavisi” için arayıp da bulunamayacak fırsat olduğunu belirtmiştik. Hemen arkasından İstanbul’da yaşananlar da oldukça benzer bir çerçevede seyrediyor. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları sel felaketinin ardında Ayamama bölgesinde “kentsel dönüşüm” çalışmalarının hız kazanacağını gösteriyor. Bir diğer felaketin ardından yine kimileri faturayı canlarıyla öderken, diğerlerine yeni rant kapıları açılıyor.
MURAT BİRDAL
ÖNCEKİ HABER

Göçükteki işçilere ulaşıldı

SONRAKİ HABER

Erzin halkı ‘Termik Santrallere hayır’ dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa