14 Eylül 2009 00:00

GÖZLEM


Güvencesizliği, çalışma koşullarının sürekli ağırlaşması güvenceli istihdam edilenlere kıyasla daha ‘savunmasız’ ya da ‘korunmasız’ kalmak olarak nitelemek mümkün. 18. yüzyılın son çeyreğinde başlayıp, 19. yüzyılda hız kazanan sanayi devrimi ile birlikte, tarih sahnesine çıkan modern işçi sınıfı, tıpkı bugünün güvencesiz çalışan işçileri gibi, patronlar karşısında hem savunmasızdı hem de kendisini ve işini koruyacak araçlardan büyük ölçüde yoksun durumdaydı. Ancak kapitalizmin gelişimi ile birlikte giderek büyüyen işçi sınıfı, o dönemdeki sermaye birikim sürecinin vahşi karakterinin de etkisiyle, işçileri örgütlenmeye ve ortak çıkarları için birleşmeye zorladı. İşçiler tek başlarına kaldıklarında zayıf ve savunmasızken, birleşerek örgütlendiklerinde daha güçlü ve kararlı oldular.
İlk ortaya çıktığı günden bu yana kapitalizm, her geçen gün geniş kitleleri işçileştirmeye devam ederken aynı zamanda onları güvencesiz ve korumasız bırakıyor. İşçiler güvencesiz hale geldikçe, kendisini savunamayıp zayıfladıkça, bu kesimleri örgütlemek de zorlaşıyor. Diğer taraftan bu durum güvencesiz istihdam edilenlerin örgütlenmesinde, güvenceli emekçilerin örgütlenmesinde uygulanan yöntemlerin uygulanmasını güçleştiriyor. Sermayenin emekçiler üzerindeki mutlak egemenliğini pekiştiren bu durum, ister istemez eski yöntemleri tamamen göz ardı etmeden, ama işgücünün kendi içinde farklılaşması ve istihdamın parçalanmasını da göz önünde bulundurarak güvencesiz çalıştırılan emekçilere doğrudan hitap edecek yeni örgütlenme adımları atılmasını gerektiriyor. Ancak bu noktada, çoğu zaman yapıldığı gibi işin kenarında durup ‘Hariçten gazel okuyarak’ ya da fikri anlamda ‘Yeni örgütlenme modelleri’ sunularak yol alınması da mümkün görünmüyor.
Uzunca bir süredir toplam istihdam içinde hızla büyüyen güvencesiz çalıştırılanlar, sistem tarafından büyük ölçüde gözden çıkarılmış durumdalar. Bırakalım özel sektörü, sağlık ve eğitim başta olmak üzere, kamunun neredeyse tamamında benimsenen sözleşmeli, ücretli, taşeron vb. adlar altındaki emekçileri güvenceye alacak bir istihdam politikasının benimsendiğini söylemek söz konusu değil. Güvencesiz çalışan emekçiler (Bir kısmı her ne kadar ‘kadro’ beklentisi ile hâlâ geri dursa da) sadece ekonomik olarak değil, siyasal anlamda da sistemle arasına fiilen mesafe koymuş, içinde bulunduğu güvencesizlik durumunu yaratanın bizzat sistemin işleyiş kuralları olduğunu az çok ‘idrak eden’ bir konuma gelmiş durumda. Son yıllarda güvencesiz çalışanların yoğun bir örgütlenme arayışı içine girmiş olması bu durumun en somut ispatı.
Bugün çalışma ve yaşam koşulları açısından sınıfın belki de en kötü koşullara sahip kesimlerini güvencesiz çalışan emekçiler oluşturuyor. Güvencesizlik, sadece çalışma ve yaşam koşulları açısından değil, örgütlenmeye bakış açısından da bu kesimlerin her daim tedirgin ve güvensiz olmalarına neden oluyor. Bu nedenle güvencesiz çalışmanın yaygın olduğu alanlara, işkollarına ve işyerlerine yönelik olarak, sendikalar öncülüğünde önceden planlanmış özel çalışmaların yapılmasının ertelenmemesi gerekiyor.
Güvencesiz çalıştırılanların kendi aralarında oluşturdukları bağ ve ilişkilerin niteliğini kavramak, güvencesizlerin örgütlenmesi açısından son derece önemli. Bu nedenle güvencesiz istihdamın yaygın olduğu işyerlerine yönelik örgütlenme çalışmalarında anlık ya da dönemsel değil, bu kesimlerle kurulan ilişkilerde ‘samimi’ ve dolayısıyla ‘karşılıklı güvene’ dayanan istikrarlı, sürekliliği olan bir çalışma yürütüldüğünde sendikaların başarılı olmaması için hiçbir neden yok.
ERKAN AYDOĞANOĞLU

Evrensel'i Takip Et