16 Eylül 2009 00:00

12 Eylül Darbesi 5

Kamber Ateş adı, adeta 12 Eylül vahşetinin simgesi oldu: “Kamber Ateş Nasılsın?” öyküsü ve şiirleriyle…

Paylaş

‘Dilim tutuklu oğlum, seninle konuşamam’
Kamber Ateş adı, adeta 12 Eylül vahşetinin simgesi oldu: “Kamber Ateş Nasılsın?” öyküsü ve şiirleriyle…
12 Eylül’ü Mamak Askeri Cezaevi’nde karşıladı Kamber Ateş, binlerce tutuklu gibi… Türkçe bilmeyen annesi, oğlunu cezaevinde ziyaretinde belki 10-15 kez sadece “Kamber Ateş nasılsın?” diyebildi, bildiği Türkçe sözcükler sadece bu kadar olduğu için… Bu yaşanmışlığı Kamber Ateş ile aynı koğuşta yatan Ruşen Sümbüloğlu öyküleştirdi. Gülsüm Akyüz’ün dizelerine ve onlarca şiire, şarkıya, öyküye de ilham kaynağı olan bu üç sözcük, o döneme ilişkin çok şey anlatıyordu aslında…
5 yılı Mamak, 6 yılı Çanakkale cezaevlerinde geçen; toplam 11 yıl cezaevinde kalan ve 12 Eylül darbesi ve darbeyi hazırlayan sürecin tüm vahşetini bedeninde, ruhunda yaşayan, Hasan Asker Özmen’in işkencede katledilmesine tanık olan Kamber Ateş, o dönemi ve öyküye konu annesinin ziyaretini anlattı.
Gözaltına alınma sürecinizi anlatır mısınız?
1980 11 Temmuz’da, bir parktan üç arkadaşımla birlikte gözaltına alındım. O zaman Milliyetçi Cephe Hükümeti (Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi ve MHP iktidarı) vardı. Kazara alındık gibi düşünüyorduk, ancak ilerleyen gün ve aylarda organize olduğunu ve darbenin daha temmuz-ağustos aylarından hazırlığının yapıldığını anladık. Normalde üç gün gözaltı süresi olması gerekirken, bizi 15 gün tuttular, fiilen işkence yaptılar. Filistin askısı, elektrik verme, falakaya yatırma, sigara söndürme, uyutmama, yüzeyi sürekli sulu tutma... Ankara Emniyeti’nin 6. katında yapıldı bu işkenceler. İşkencelerin etkisiyle gönderildiğim Mamak Askeri Cezaevi’nde bayıldım. Arkadaşlar geldi koğuşlardan, battaniyelerle bizi götürdüler. Mahkemeye çıktık, mahkeme bizi tahliye etti. Diğer iki arkadaş serbest bırakıldı, fakat beni bırakmadılar. Mahkemenin tahliye kararına rağmen…
12 Eylül’de neredeydiniz?
12 Eylül’ü biz içeride karşıladık. Zaten A bloktan başlayıp gelen operasyonlar zinciri vardı, yavaş yavaş ağustos ayına doğru darbe ortamını yansıtıyordu. Tabii biz anlayamadık, o dönem henüz 20-21 yaşlarda üniversite öğrencisiyiz.
Siz o dönem çok konuşulan bir direniş de yarattınız...
Gözaltına alındığımda üzerimde kimlik yoktu. Kendi kimliğimi kabul etmedim, farklı kimlik olması da çok büyük bir suç unsuru değildi. Kendimce ismimi vermeden nasıl girdiysem öyle çıkarım diye düşündüm. Fikrimden ödün vermeyecektim, nitekim MC hükümeti döneminde de işkencelerde bile ismimi kabul etmedim. Sonrasında Mamak’a gittim, orada adımı kabul etmediğim için yüzbaşı beni özel bir ekiple karşıladı. Öldürülen İlhan Erdost’un öldürüldüğü sahneler özellikle…
Hasan Asker Özmen’in öldürülmesine tanık oldunuz...
12 Eylül’den sonraki süreçte zaman zaman gece mahkemeler oluyordu. Bir gece geç saatlerde komandolar geldi, ismimi söylediler ve beni alıp gözlerimi bağladılar. Kendimce nereye gidiyorum diye düşünürken (genelde alınanlar emniyet müdürlüğüne götürülürdü), götürüldüğüm yerin DAL grubu denilen özel işkence yeri olduğunu öğrendim. Halkın Kurtuluşu grubuna o zaman müdür ya da yardımcı olan Enver Göktürk bakıyordu. Yapılan işkencelerden sonra babamı ve kardeşimi getirdiler, ismimi kabul etmem için. O dönem bir eylemde polis öldürülmüştü, o suçu bana yıkmaya çalıştılar.
Ben ve Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Hasan Asker Özmen beraberdik. Hasan Asker Özmen işkencelerde öldürüldü. Çözmek için… Hasan’ın ölümüyle birlikte süreyi tam hatırlayamamakla birlikte Hasan Asker Özmen’i öldüren ve bize işkence yapan 3 kişi, ben oradayken polisler tarafından gözaltına alındılar.
DAL’da aşağı yukarı bir ay kaldım. O süre boyunca da hakkımda gözaltı ya da tutuklama kararı yoktu. Fiili olarak tuttular. İsmimi kabul etmediğim için…
Psikolojik işkence de yoğundu…
MC hükümetleri döneminde benim açımdan işkence daha çoktu. Ama 12 Eylül’le birlikte gelen süreçte işkencenin psikolojik boyutu da arttı. Bahsettiğim işkence normal işkenceden daha kötü, çünkü sevdiklerini karşına çıkarıyorlar; beraber yoldaşlık ettiğin insanları, anneni, babanı, kardeşlerini, aileni araya koyuyorlar; varsa karını, kız kardeşini koyuyorlar. Bunlar bazen tecavüze ve çeşitli baskı yöntemlerine maruz kalıyorlar. Bunun, fiziki işkencenin tahribatı kadar, çok önemli bir psikolojik boyutu da var. Bana en ağır gelen şeylerden biri de bu oldu. Beraber olduğun, sevdiğin, saydığın arkadaşların öldürülüyor ve sen hiçbir şey yapamıyorsun. Necdet Adalı idam edildi. Mahkemeye çıkmadan savcılıkta babamı çağırdım. İsmimi kabul ettim.


‘BU ÖYKÜ BİR DÖNEMİN BİR DAMLACIĞI’
Ailesinden gelen, “Önümüzdeki görüşte annen ziyaretine gelecek. Annen sen içeri düştüğün günden beri ‘N’olur, beni oğluma götürün. Dünya gözüyle oğlumu son bir kez daha göreyim...’ diyerek başımızın etini yiyordu. Kısmet bu görüşeymiş, getiriyoruz...” yazılı mektubu okuyan Kamber Ateş’i kara bir düşünce aldı. “Annem Türkçe bilmiyor” diye düşündü, neler olabileceğini ise düşünmek bile istemedi. Çünkü o dönem cezaevinde Türkçe dışında bir dille konuşmak, sağa-sola bakmak, elini kolunu sallamak, işaretleşmek yasaktı. “Şimdi ne olacak?” diye kara kara düşünürken, bir yandan da annesini görecek olmanın heyecanı ile yerinde duramıyordu.
Kamber Ateş, sadece Türkçe bilmediği için annesinin değil, hiçbir ziyaretçinin gelmesini istemediklerini söyledi. O günleri gözlerinin önüne getirerek; “Hem ziyaretçilerimize hem bize kötü davranıyorlardı. Ziyaretçimiz geleceği zaman, bir buçuk saat öncesinden çıkartıyor, çeşitli barikatlardan geçiriyorlar. Toplam koridor sayısını metreye bölersen 150 metre… Bu, 150 barikat demek ve her barikatı geçerken ayrı bir uygulama, ayrı bir dayak, işkence, vahşet… Ziyaretçinin karşısına çıkana kadar zaten pestilin çıkıyor. Ziyaret de zaten 5 dakika. O da tepende her dakika nöbetçi… Sağa sola bakmak, elini kolunu sallamak yasak. Türkçe dışında yabancı dilde konuşmak yasak . Aslında bizim durumumuz Türkiye’nin durumunu izah ediyordu; zapturapt altına alınmış toplum, zapturapt altına alınmış tutuklular...
Annemler geldi, Allah’tan kız kardeşim ‘Kamber Ateş nasılsın?’ diye öğretmiş önceden. Başka Türkçe kelime bilmiyor. Annem sürekli o üç kelimeyi tekrarlıyor gözlerimin içine bakarak. Kız kardeşimle konuşuyorum, hemen onu kenara itiyor ve tekrar ‘Kamber Ateş nasılsın?’ diyor. O birkaç dakika içerisinde 10-15 kez bunu yaptı. Görüş bitip koğuşa döndüğümde, koğuş arkadaşım Ruşen’e anlattım bunu. Ruşen de öyküleştirdi. Aslında gerçeği olduğu gibi aktarmış öyküde Ruşen. Türkçe bilmeyen insanların çektiklerini düşünün…Bu öykü, bir dönemin bir damlacığını ifade ediyor…” diye devam ediyor.


EVREN BİR YERDE KONUŞUNCA ERTESİ GÜN MAHKEMELER İDAM VERİYORDU
Darbeyi nasıl öğrendiniz?
Sabah saat 04.00-05.00’e doğru haberimiz oldu. Öncesinde zaten bize operasyon çektiler. O gün anormal bir şekilde Bolu Hava İndirme Tugayı’na bağlı komando birlikleri, Raci Tetik eşliğinde gece geldiler; güya sayım alacaklar. Ama sayım almak değil, canımıza kastetmek için geldiler. Bir tutukluya 9-10 asker düşecek şekilde... Kimimizi ağaca bağladılar, kimimiz yerde, kimimiz ranzada… Zaten sabah 4’te de Kenan Evren’in konuşmasını dinlettiler bize. Mahkemeye çıkanları dövdüler, mahkemeye çıkarttırmadılar. Bir hafta böyle devam etti.
Sağcıları getirip solcuların koğuşuna, solcuları sağcıların koğuşuna götürdüler. Bir türden karıştır-barıştır yaptılar. İstediler ki biz faşistlerle aynı kaptan yemek yiyelim; biz kabul etmedik, onun dayağını yedik. ‘Çatal-kaşıklar ayrılmayacak’ dediler, ayrı tuttuk onun dayağını yedik. ‘Yüksek sesle bağıracaksınız’ dediler, bağırmadık onun dayağını yedik. Sonuçta askerle yüz yüze geldiğin her bir dakika işkence…
Neden? Ne kadar yattınız?
TCK’nın 146/1. maddesinden 11 yıl yattım. Mahkum edildiğim gerekçeli kararda, “Her ne kadar şahıs olayın faili değilse de, eylemine uyan TCK’nın 146/1. maddesinden idam” denildi. Korsan mitingde bir polis memuru öldürülüyor…
Aslında 12 Eylül şunu yaptı: Önemli olan Hasan ya da Memet değil… İlk gözaltına alınanlar hangi semtten geliyorsa, orada kaç öldürme, suç varsa hepsini onların üzerine yıktılar. Mahkemelerde öyle ilginç sonuçlar çıktı ki… Şöyle gülünç bir şey de oldu: Mamak’ın bir semtinde, güya iki sol grup çatışmış, bir kişi ölmüş. İsmi de cismi de belli ‘ölen’ şahsın. Adam ölmemiş aslında. O semtten gelen vatandaşlardan her iki gruptan kişilere olayı yüklemişler. ‘Öldü’ denilen kişi de sanırım Antep Cezaevi’nde yatıyormuş. Gazetede kendisinin öldürüldüğü haberini okuyunca dilekçe yazmış ‘Ben öldürülmedim, sağım’ diye. Mahkemeye de gelip tanıklık etmiş… Hiçbirimiz mahkeme kararlarının Kenan Evren’in konuşmasına denk gelmesini istemezdik. Örneğin Kenan Evren Manisa’da bir konuşma yapacaksa, ertesi gün bütün mahkemeler sanki sözleşmiş gibi idam cezası veriyordu.
Sultan Özer
ÖNCEKİ HABER

Tahran müzakere masasına oturuyor

SONRAKİ HABER

GÖZLEMEVİ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...