17 Eylül 2009 00:00
mezarlık ve fabrika
Yüksel Arslanın Maya Galerisindeki ilk sergisinden (ve sergisindeki tüm resimlerin satılışından) bu yana 55 yıl geçti.
Yüksel Arslan'ın resimleri
Yüksel Arslanın Maya Galerisindeki ilk sergisinden (ve sergisindeki tüm resimlerin satılışından) bu yana 55 yıl geçti. Şimdi Santralistanbulda sanatının bütün dönemlerinden örnekler içeren (retrospektif) bir sergisi var. Resimlerinin her dönemi için yazdığı açıklamalar, resimlerin yanında büyük boyutta posterlerde yer alıyor: (1969-75) Marxın Kutsal Aile kitabını okurken bir karar alıyorum. Kapitali resimlemek. Yeni bir dizi yapmak: Kapital Artures. Yavaş yavaş kendimi sanat çevresinden çekip büyük yapıtı okumaya veriyorum. Kapital dizisini Tony Philippart (Maloine Yayınevi) yayınlıyor.
Kapital çalışmalarını Kapitalin güncelleştirilmesi ve Politik Yapıtlar sergisi izliyor.
Bu cümleleri okuyanlar, Yüksel Arslanı resmi politik eğilimiyle kolay anlaşılır bir ressam sayabilir. Ama Arslan, kavranması kolay bir ressam değil.Onun resmini bir kalıba, bir akıma göre adlandırmak bence olanaksız. Gerçeküstünün boyutlarını, kapitalizmin insanı yabancılaştırmasını, makineleştirmesini kullandığı resimleri var. İşçinin makinenin bir parçası oluşunu; başı ele, kerpetene, çarka dönüşmüş işçilerle anlattığı resimler var. (Benzer resimlerde başı paraya, öküze, köpeğe dönüşmüş patronlar da yer alıyor.) Dünyanın çiftleşen canlılardan ibaret olduğu resimler de var. Cinsel organ çeşitlemeleriyle şakacı-erotik resimler de; ünlüler için hazırlanmış, resim yazı karışığı tablolar da var. Onu tek dönem tek bakış açısı olan bir ressam olarak değil, tarihi okuyup insanı ya da dünyayı yorumlayan, biraz ayrıksı bir ressam saymak daha doğru. Zaten kullandığı boyalar da alıştığımız boyalar değil; ilk insanların mağara resimlerinde, kilim ve halıcıların iplik yün boyamada kullandığı doğal boyalar. Böyle bir ressamı ya da yaptığı resimleri nasıl adlandırabilirsiniz? Yüksel Arslan da Fransada yaşamaya başladıktan sonra çizip boyadıklarını Fransızca nasıl adlandıracağını bilememiş. Fransızca resim, daha doğrusu yağlıboya resim peinture diye adlandırılıyormuş. O da sanat anlamına gelen art sözcüğüne peinture sözcüğünün ure ekini katıp arture adını vermiş. Ona bakarsanız arture peintureye karşıdır. Belki ona alışılmışlara karşı bir ressam denilebilir, ama muhaliflik sanatın kendi özündedir.
Arture kavramının ve Jean Dubuffetin başını çektiği Art Brut akımının Türkiyede tartışıldığı dönemde, Eleştirmen Sezer Tansuğ Yüksel Arslan artık Yüksel Artslandır diye özetlemişti. Bu şakada Tansuğun, Yükselin Sanat Tarihi Enstitüsünde okuduğu yıllardaki yakınlığının payı vardı kuşkusuz.
En iyisi olayı başından anlatmak. Yüksel Arslan, 1933 Temmuzunda Eyüpte Bahariye semtinde doğmuş. Semt Piyer Loti Kahvesine yakın. Semti, Yüksel Arslan, Fabrika ve mezarlıklarla çevrili olarak tanımlıyor. Çocukluğundaki en sevdiği oyunun mezar taşlarını yerinden kıpırdatıp altındaki börtü böceği seyretmek olduğunu söylüyor. Bu seyrin onların çiftleşmesini de seyretmek olduğu erotik bir tadı olduğunun bilincine ne zaman vardığını bilemiyorum. Ama böcekler, sokak köpekleri ve onların cinsel hayatları onun ilk resimlerinde de mezar taşları kadar önemli rol oynuyor. Mezar taşlarının resmini yaparken o taşların soyutlamalarını bir kez daha yorumlamış. Kadın mezar taşlarının (elbet eski dönem taşlarının) bir hotozu andıran çiçek demetlerini iki gözlü baykuş benzeri canlılar gibi çizmiş. Bu dönemde mezar taşı çizimleri arasında taşın başının gerçek bir insan başı olarak çizilenleri, özellikle önemli. Üstünde yazıtın arasına parmağı kopmuş bir elin yerleştirildiği resim de çok etkileyici. Bu taş babasının. Babası Anadoludan, yanlış anımsamıyorsam Kastamonu Dadaydan küçük yaşta İstanbula gelmiş bir işçi. Annesi ise Kafkaslardan, göçün serüvenlerle İstanbula savurduğu bir kadın.
Yüksel Arslan, 1949-1952 yıllarında İstanbul Erkek Lisesinde okuyor. Okulun resim öğretmeni Ressam Hakkı Anlı. Yükselin resimleri Anlının desteğiyle okulun koridorlarında sergileniyor. Ressam olma kararı o günlerde veriliyor. Ama Sanat Tarihi Enstitüsüne yazılıyor, gerekçesi: Ressam olmadan da, daha önce gidilmiş yollardan gidilmeden de resim yapılabilir, ressam olunabilir. Sanat Tarihinde hocaları Mazhar Şevket İbşiroğluyla asistanı Sezer Tansuğdur. Doğal boyaların gizini de bu fakültenin gezilerinden birinde keşfedecektir.
Santralistanbuldaki sergi, onun 1950li yıllardan bu yana yaptığı çalışmalardan pek çok örnekle birlikte, onun sanat anlayışını ve entelektüel dünyasını oluşturan kişilerle ilgili dokümanları da kapsıyor. 21 Mart 2010a kadar sürecek sergi için geniş zaman ayırmalısınız. Çünkü sergi, geniş üç katta. Ayrıca her çarşamba bir konuşmacı Yüksel Arslan için konuşacak.
Sennur Sezer